Kendi kaderimizi sahiden kendimiz mi belirliyoruz?

İNSANLIĞIN binlerce yıllık felsefi tartışması: Biz özgür irade sahibi, kendi kararlarını kendi veren ve dolayısıyla kendi kaderini kendi çizen varlıklar mıyız, yoksa bizim dışımızda çizilmiş bir kadere uymaktan başka çaresi olmayan kullar mıyız?

Haberin Devamı

Neredeyse tarihin başından beri yapılan, filozoflardan din adamlarına, fizikçilerden matematikçilere herkesin katıldığı bu tartışma son on yıldır ilgimi çekiyor; çünkü tartışma nörologların ve genetikçilerin katkısıyla yepyeni bir aşamaya geldi.
Nörologların, beyin ve sinir bilimiyle uğraşanların çoğu size insanın bir özgür iradesinin olmadığını söyleyecektir. Bunu da, yapılmış ve defalarca tekrar edilmiş bir meşhur deneye dayanarak söyleyeceklerdir: Beynimiz, biz kendi bilincimizle (özgür irademizle) herhangi bir kararı alıp uygulamazdan çok önce o kararı almış oluyor.
Masaya parmağını vurmak basitliğinde bir kararı bile bilincimizden önce beynimizdeki alt sistemlerin alıyor olması, özgür iradeyle özdeşleştirilen düşünüp taşınıp karar almamızı sağlayan bilincimizin göstermelik bir şey olduğunu kanıtlıyor onlara göre.
Gerçekten de, hayatımızın pek az, sahiden mini minicik bir bölümünde bilincimiz devreye girer. Kalbinizin atmasını vücudunuza emretmiyorsunuz veya nefes almayı. O işleri beyin bilincinize danışmadan yapıyor. Yürürken adım atmayı düşünmüyorsunuz bile. Otomobil kullanırken çoğu hareketiniz otomatik, hatta bazen yolu bile düşünmüyorsunuz, bir bakıyorsunuz sokağınıza sapmışsınız.
Çoğu şeyi bilincinizle düşünüp uygulamaya kalkınca onları yapamadığınızı fark edeceksiniz. İsteyen bunu denemek için nefes alıp vermeyi düşünsün ve yönetmeye kalkışsın kısa bir süre, görsün neler oluyor.
Diyeceksiniz ki bunlar basit şeyler; esas mesele işten istifa edip etmeme, çocuk yapıp yapmama, o evi almak için borç alıp almama, okul seçme gibi kritik konularda bilincimiz önemli.
Evet önemli ama sahiden böyle hayatın akışında kritik olan bütün konularda özgür irade sahibi olduğunuza, tek başınıza bu kararları kendiniz verdiğinize ve karar verirken bütün artı ve eksileri hesaplayıp kendinize karşı dürüst olduğunuza emin misiniz?
O kadar emin olmayın bence.
Prof. Dr. Acar Baltaş’ın tam da bu konudaki, yani duygularımız ve kararlarımızın ilişkisine dair yakında çıkacak kitabını herkese tavsiye ederim. Prof. Baltaş, herkesin anlayabileceği bir dille bu konuyu etraflı biçimde yazmış.
Prof. Baltaş’ın kitabında pek girmediği bir konu var, ona da ben gireyim izninizle: Acaba seçtiğimiz meslekte, inandığımız dinde, oy verdiğimiz siyasi partide, tuttuğumuz takımda seçimleri biz kendi özgür irademizle mi yaptık; yoksa yaşadığımız ülkenin, içine doğduğumuz ailenin, en çok vakit geçirdiğimiz sosyal çevrenin ve daha pek çok çevresel faktörün bu seçimler üzerinde sahiden belirleyici etkileri oldu mu?
İtalyan dilbilimci ve yazar Umberto Eco’nun bir kitabında okumuştum; ‘Freud, kösele tabanlı ayakkabılar, yün takım elbiseler giyen bir Orta Avrupalı değil de ayağında sandalet üzerinde bir bermuda şortla dolaşan bir Karayipli olsaydı yine aynı teorileri aynı şekilde yazar mıydı’ diye soruyordu yazar.
Bu konuyu daha çok yazacağım; bu yazıyı bir ‘giriş’ gibi, bazı temel soruların dile getirilmesi olarak okuyun bence ve kendinize sorun: ‘Benim bir özgür iradem sahiden var mı?’

Haberin Devamı

Ne güzel, ‘Bilim Kazanı’ kitap oldu

Haberin Devamı


ÜÇ genç Türk bilimci, bir yandan Amerika’nın Boston kentindeki meşhur Harvard’da doktoralarını yaparken bir yandan da internet üzerinden bilim sohbetleri yaptıkları bir ‘podcast’a başladılar 2013’te. Kendi kendilerine kaydedip internete koydukları programın adı ‘Bilim Kazanı’ydı. Sonra onların programını Türkiye’de Açık Radyo yayınlamaya başladı; dinleyici kitleleri iyice genişledi. Programda ‘Yıldız Savaşları’ filmlerindeki ışın kılıcının nasıl çalıştığından neden ve nasıl şişmanladığımıza, mikroplar âleminden güncel fiziğin sorunlarına kadar her konuya kepçe atılıyordu. Aysu Uygur, İlker Öztop ve Alp Sipahigil’in bu programı nihayet kitap da oldu, geçen hafta da piyasaya çıktı. Eğlenceli bir dille anlatılan bilim hikâyelerini okumak istiyorsanız, ‘Bilim Kazanı’nı okuyun, okutun...

Yazarın Tüm Yazıları