Çocuğum diyabetli hayatı söndü (mü?) diyenlere

Tanışmanızı ve tanımanızı istediğim birisi var.

Haberin Devamı

Gürkan Açıkgöz.
Kendisi tip 1 diyabetli.
Yani tip 2 diyabetten farklı olarak, insülinsiz yaşayamayan ve günün her saati kan şekerini ölçerek ve ihtiyacı olan insülini kendine takviye ederek yaşamak zorunda olan diyabetli.
Ben de aradaki farkı çok yakın bir arkadaşımın çocuğuna 1.5 yaşında tip 1 diyabet tanısı konunca anladım. Yoksa şeker hastalığı benim için anneannemin yaşadığı “şekerli şeyler yeme, ilacını iç” şeklindeki hastalıktı.
Arkadaşım, oğlunun diyabeti için şunu söyler: “Ben çocuğumun çalışmayan pankreası gibiyim. Bir pankreas hayatı yaşıyorum.” Bu beni çok hep çok etkiledi.
Tip 1 diyabetin erken yaşta teşhis edilmesi iyi olmakla beraber, o yaşta bir çocuk bir yetişkin gibi kendini sürekli ölçüp dikkat ederek yaşayamayacağı için de tabi ki anne-babanın ciddi bir sorumluluk alması ve her şeyin önüne diyabeti koyması demek.
Mesela kimi zaman gece uykusunda anormal değerlere zıplardı şekeri, düşürmek için ayrı bir uğraş, olmadı hastaneye yetiş; ya da düştüğünde çıkartmak için ayrı bir uğraş ver.
Çocuk işte, ağzına ufacık bir şey atsa da ölçmen gerek, grip olup midesi bulanıp kussa da.
Bedenin zaten kendi kendine yaptığı ve farkında bile olmadığımız bir şeyi, diyabetli çocuk annesi, o çocuk kendi kendine bunları yapacak olgunluğa gelene kadar 7 gün 24 saat 365 gün gece gündüz yapan olağanüstü donanımlı ve tecrübeli bir hemşireye dönüşüyor aslında.
Gürkan’ın anlattıklarını o yüzden çok dikkatli dinlemenizi istiyorum.
Gürkan koşuyor. Hem de maraton ve hatta ultra maraton koşuyor. Yani 42km 195metreden de uzun koşuyor. Hem de uzun zamandır koşuyor.
Gürkan’ın dinlemesini istediğim konuşmasında anlattığı Prof. Dr. Taner Damcı’yı aynı zamanda hem Likya Yolu Ultra Maratonu hem de Runfire Kapadokya Ultra Maratonu’ndan ben de tanıyorum. Kendisi de ultra maratoncu olduğundan, Taner Hoca koşuculara ve besinlerine sıkı hassasiyet gösteren bir doktor ve sporcudur. Onun nasıl olaya yaklaştığına ben de bizzat tanıklık ettim nitekim.
Sabırla dinleyin diyorum çünkü başta “benimle, bizim çocukla ne alaka, biz koşmuyoruz, koşmayacağız, koşuya komple karşıyız, çocuğu da koşturmayacağız” diyebilirsiniz.
Eğer buysa dediğiniz, esas o zaman dinleyin zaten sabırla.
Gürkan, yaptığı ve yaşadığı şeyi aslında bir misyon gibi nasıl da çocuklara, özellikle de anne-babalara anlatmak için çabalıyor o kısım önemli işte. Koşmasından öte, ne anlatmaya çalışıyor kısmı önemli.
Hamilelik bile bir hastalık gibi yaşanıyor ülkemizde.
Yediğinden içtiğine, yaptığın hareketten, aldığın nefese endişe bombası haline dönüşüyorsun. Yaşayabilecek olduğun en güzel en doğal süreç, cezaya dönüşüyor çoğu anne adayı için.
Düşün ki bir de adı sanı konmuş diyabetle yaşayacaksın.
“Diyabetlisin sen otur sıfır” der gibi bir hayat konuyor önüne.
Koşamazsın, yüzemezsin, arkadaşlarının yaptığı şeyler seni komaya sokar, en iyisi sen dur kıpırdama filan.
Oysa bir de Gürkan’ın anlattığı gerçek var. Ve inanın Gürkan tek de değil, tek başına da değil.
Bundan 2 sene önce Danimarkalı bir arkadaşım olmuştu, Soren, Likya Yolu Ultra Maratonu’nda 6 gün 250km, diyabetli ve maşallah herkesten iyiydi tüm o süreçte.
Spor nedense bizlere hep hayat söndüren, efendime söyleyeyim, işte çok yaparsan ölürsün, bilmem kim şurada 2 maraton koştu öldü filan diye sakınmamız gereken bir aktivite olarak anlatılıyor sürekli.
Sporun nasıl hayat kurtardığını bir türlü yaşayandan tam dinleyemiyoruz.
Oysa maalesef, çoğu insan hiçbir şey yapmazken de ölüyor, ama işte onlar haber niteliği taşımıyor değil mi?
Bir kere başıma geldi.
Malta Maratonu’nu koşarken enerji takviyesi için almam gereken küçük bir jeli streç filme sarmıştım. 28.km civarı streç filmi çıkartmayı unutup olduğu gibi ağzıma atınca öyle kötü boğazımı tıkadı ki film, boğuluyordum.
O an aklımdan geçen: “Eyvah şimdi ölürsem herkes bak maraton koşarken öldü diyecek ve kimse otopsi bile yaptırmayacak, pisi pisine memlekette maraton kötülenecek, annem hep maraton yüzünden öldü diye kahrolacak” cümlesiydi düşünebiliyor musunuz!
Neyse. Siz lütfen Gürkan’ı dinleyin.
Linki tıklayın, radyo gibi dinleyeceksiniz.
https://kosturmaca.wordpress.com/2015/04/03/bolum-51-gurkan-acikgoz-ve-diyabetle-kosmak/
Gürkan’a kendiniz de ulaşabilirsiniz.
Facebook sayfası var.
https://www.facebook.com/pages/G%C3%BCrkan-A%C3%A7%C4%B1kg%C3%B6z/280948475361163
Diyabetle yaşayan ailelere müthiş bir ilham ve umut kaynağı. Çocuklara diyabetle nasıl yaşayabileceklerine dair iyi bir örnek ve bunu çok güzel anlatıyor. Bir çocuğun ve annenin tanıması gereken bir örnek.
Çünkü ancak yaşayan iyi örnekleri görmek insana umut ve yapabilme cesareti verir.
Çocuklarımızı endişesiz, cesaretle büyütebilmek onlara bağımsızlıklarını vermektir.
Yonca
“endişesizsiniz”

Yazarın Tüm Yazıları