Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Bir zamanlar Zeki Alasya

da, sömestr tatilinde teyzemlerdeyim.

Haberin Devamı

Neredeyse bayramlıklarımızı giymediğimiz kaldı. O kadar özene bezene hazırlandık.
Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nun “Yasaklar”ına gideceğiz. Beyoğlu’na...
Zeki Alasya ve Metin Akpınar’ı canlı izleyeceğim. Nasıl bir heyecan bende!
En sevdiğim ikili. Tiyatrocu olasım da var, nasıl özeniyorum onlara... Çocuğum daha.
Ne o geceki kadar güldüğümü, ne de o geceki kadar korktuğumu hatırlıyorum. O kadar korkulası yasaklarla yüzleştim ki, bunlara nasıl bu kadar güldüğümü anlayamıyordum.
Bir çocuk şarkısının yasaklanması sahnesi mesela...
Evine giden bir sokaktan evine gidememe yasağı mesela... Tatilde tatil yasakları mesela...
Çocuk aklımın almasının imkansız olduğu yasaklar ve her biri tek tek karşımda ve nasıl ince dalga geçiliyor, nasıl güzel taşlanıyor her biri, katıla katıla düşünerek gülüyoruz tüm yasaklara!
Naniklerin en asilini yapıyoruz koca bir salon tüm yasaklara...
Yasak” kelimesinin başına çarpan en güzel taştı “Yasaklar”.
Yanımda eniştem, politikacıydı hem de, ona bakıyorum gözlerinden gülmekten yaşlar geliyor, sarsılarak kahkahalar atıyor. Oysa bütün oyun, her replik politikacıları da taşlıyor.
Hayat dersi tadında bir manzara.
Demek insan kendi yaptığı işle böyle güzel dalga geçenle bir gülebilmeli. Hatta, kendiyle de dalga geçebilmeli.
Sanatçıyı ayakta çılgınca, avuçları patlayana kadar her daim alkışlayabilmeli.

¡¡¡

Ankara’da evimdeyim. Bir pazar öğlen.
Babam, masanın başında oturmuş, önünde yine aynı anda çayı ve Türk kahvesi. Teypte “Deliler”.
İnsan görmediği bir oyunun sesine bu kadar güler mi! Babam kahkaha atarken tıkanıyor, kendini yere atıyor, dizlerinin üzerinde öksürük krizine giriyor.
Ben koşuyorum, sırtına vuruyorum. Fonda “Deliler” devam ediyor! Repliklere gülerken katılıp tıkanan babam mı deli, sesini duyduğum Zeki Alasya mı tam emin değilim...
Panikle teybi kapatıyorum. Babam o öksürük koması içinden çıkıyor: “Bırak kapama!” diyor.
Yok, babam da deli! Kahkaha atarak ölmek istiyor.

¡¡¡

Bir başka akşam, aile dostlarımızla toplanmışız, videodan beta kasette “Beyoğlu Beyoğlu” izliyoruz.
Sürekli kahkaha atıyoruz. Arada bir de videoyu mecburen durdurmak zorunda kalıyoruz; çünkü herkes gülme krizine girmiş ve espri kaçırmaktan korkuyoruz!
Hayatımızın en güzel zamanları.
Gülmekten ölüyoruz!

¡¡¡

Hey gidi günler! Taşlamaların en alasına uluorta gülecek kadar özgürlüğümüz varmış yani diyorum şu an yazarken bu yazıyı.
Nasıl muhteşem, cesur ve kaliteli sanatçılıktır ve nasıl repliklerdir düşünsenize!
Bugün Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nun yukarıda saydığım tüm oyunlarının her repliği hâlâ geçerli.
Neyi taşladılarsa hâlâ taşlanası yani. Gülsem mi, ağlasam mı emin değilim hani.
Biz artık öylesi bir nezaketle bile hiçbir şeyi eleştiremediğimiz gibi, taşlamak ne kelime, ne haddimize!
Gülemiyoruz.
Gülmek yasaklandı, unutuldu sanki.
“Bir zamanlar Zeki Alasya” cümlesi kuramayız işte sırf bu yüzden.
Öyle içime batıyor ki, “gitti” denmesi...
Ne yaptıysa iz bıraktı. Ne dediyse kalıcıydı.
Nasıl içten baktıysa bize, gözü gözümüze değdi. Nasıl kahkaha attırdıysa, sözleri akciğerlerimize nefesti.
Nefesti hah! Doğru kelime bu.
Nefes aldık biz sayesinde.
Bundan daha değerli, daha önemli bir görev tanımı olabilir mi?
Sanatçı dediğin, tiyatrocu dediğin topluma nefes aldırır.
Konuşamadığında dili, yazamadığında kalemi, ağlayamadığında gözyaşı, gülemediğinde kahkahası olur.
Zeki Alasya da bizim nefesimiz, dilimiz, gözyaşımız, kalemimiz, kahkahamızdı.
Pıt diye gitti.
Bazı insanlar kalbi dursa da, ilelebet yaşıyor!
Metin Akpınar ah Metin Akpınar!
“Yarım gitti, canım gitti” dedi ya Zeki kardeşi için, benim de içim gitti.
Acaba kalbimize dövme gibi kazınmış böylesi bir “arkadaşlık, ortaklık” örneği kaç tane vardır?
Arkadaşlığın da en olgun örnekleriydi onların her daim beraber yazılan isimleri.
Kardeş desen değiller ama kardeşliğe örneklerdi.
Arkadan vurmadan, hak yedirmeden, kimseye tek kötü söz ettirmeden yaşanmış bir ömür...
Koşulsuz karşılıksız arkadaşlığın kitabını yazan bu güzel ikili, Metin Akpınar’ın da dediği gibi şimdi mecburen ayrıldı...
Çok şanslı bir nesilmişiz.
Bizi güldüren, düşündüren bu efsane isimlerle büyüdük.
Yüzü gülen...
Gözleri düşünen...
İnsana bütün duygularını layığıyla yaşatan, saygı ve nezaketle, ince zeka ve derin düşünceyle kahkaha attıran...
Eleştirinin centilmence olanını da, sarkastik ince zekanın duygusal olgunluğunu da sayelerinde görerek büyüdük.
Zeki Alasya nur içinde yat.
Hepimizin başı sağ olsun.
Yonca
“minik kelebek”

Yazarın Tüm Yazıları