Rahatsızlık iyidir, vicdanı uyandırır

SON yazımda değindiğim Haneke’nin filmleri, belki herşeyden önce “yüzleştiren” bir sinema... Oysa biz gerçeklerle değil yüzleşmek, karşılaşmaktan bile hoşlanmayız çoğu kez.

Haberin Devamı

Gerçeği, sadece başa çıkabileceğimiz, katlanabileceğimiz, öteleyebileceğimiz, hatta yok sayabileceğimiz kadarıyla isteriz.

Ve “Olabilir, ama...” ile başlayan cümlelerle kovalarız gerekirse, “içişlerimiz”den.

“Ucu bana dokunmaz”dır nasıl olsa; “Benim başıma gelmez”dir.

Yıllardır yüzleşmediğimiz, hatta görmek istemediğimiz, kenarından dolaştığımız gerçekler, ülke gündemine (ve hayata) peşpeşe yerleşirken,  zamanıdır Haneke filmlerinin...

Çünkü Haneke, tam da bunu gösterir; “Kimse hayattan muaf ve dokunulmaz değildir” dercesine, dokunur seyirciye...

* * *

Örneğin, 7. Kıta (The Seventh Continent) filminde sabah alarmla uyanan kadınla erkeğin “çoğunluğa benzer” hayatı yansır perdeye...

O hayatın rutini, tekdüzeliği, milyonların “ömür ritmi”nden farklı değildir.

Haberin Devamı

Yüzünü yıkar, dişini fırçalar, giyinir, ayakkabısını siler, çocuğunu okula bırakır, işe gider, işten çıkar, arabasını yıkatır, markete uğrar, akşam yemeğini yer.

Gece lambası gibi açık televizyondan biteviye sesler, görüntüler sızar eve...

Bunun hep böyle, “Evim evim -bazen sıkıcı/tek düze de olsa- güzel evim” düzeninde gitmesini beklerken, o güvenli mekan, aniden bir kopuş, bir intihar yahut bir cinayet “mahali”ne dönüşüverir.

İrkilirsiniz.

* * *

Gerçek çoğu kez çıplaktır aslında, araya buzlu camı biz koyarız.

o buzlu camla “dışarı”yı flulaştır, bazen en dar çerçevede hayatımızı netleştirir, dışarıdan ayırırız.  

Sonra, duygularımız da buzlanmaya, flulaşmaya başlar.... Buz tutar...

Felaketlere, ölümlere elbet üzülürüz, üzülürüz de "ama"lar, "fakat"lar ekleriz.   

Haneke ise gerçeği, hayata sinen şiddeti, “duygusal buzlaşma”yı tüm çıplaklığı ile, "ama"sız gösterir filmlerinde.

Ve “Herşeyin söylendiği bir film ölüdür” desturundaki yönetmen, dikte etmez, yönlendirmez, elinden tutup, rehberliğinde gezdirmez seyirciyi...

Öyle ki, filmi izlemeyiz sadece, filme maruz kalırız.

Ürpeririz.

* * *

Evet, Haneke’nin filmleri seyircide rahatsızlık, kuvvetli bir huzursuzluk yaratabiliyor.

Hatta galalarında bazı seyirciler, izlediklerine dayanamayıp sinema salonunu öfkeyle terk edebiliyor.

Haberin Devamı

Ama şu kurmaca “huzurlu” hayatlarda, belki zaten duymamız ya da öğrenmemiz gereken bir rahatsızlık, huzursuzluk bu.

* * *

“Dışarıda” onlarca, yüzlerce, binlerce hayat yok olurken, o yok oluş, o kıyametin etkileri on binlerce insanın hayatını doğrudan etkileyip, değiştirirken...

Ekrandan bile olsa, izlediklerine dayanamamak, duyulan rahatsızlık, sağlıklı bir şey.

Vicdan adını verdiğimiz ama bazen üstünü kolaylıkla örtebildiğimiz o güç, o bilinç, o dürtü, o mahkeme, oralarda bir yerde çünkü.

Ve o rahatsızlık, o huzursuzluk, uyuyan/uyuklayabilen vicdanı uyandırabilecek bir etki, bir sille...  

 Haneke’nin, galalarındaki açılış konuşmasının finaline yerleştirdiği  cümlesiyle bitireyim yazımı:

Haberin Devamı

“Size, huzursuz seyirler dilerim...”

Rahatsızlık iyidir, vicdanı uyandırır

Yazarın Tüm Yazıları