Onun canı misafirdir...

YEŞİLÇAM’ın iflas etmeyen fabrikatörü Hulusi Kentmen’in biraz şımarık ama iyi kalpli oğlu Ferit’i canlandıran Tarık Akan, "fabrika kızı" Hülya Koçyiğit’e aşık olur.

Haberin Devamı

Komedi-dram kıvamında gelişen olaylardan sonra Kentmen, yoksul ailenin kapısını çalar. Kapıyı açan, fakir ama onurlu genç kızı perdeye taşıyan Koçyiğit, öfkeyle babasına (Münir Özkul) döner:

“Baba, bu sayın aileye sorar mısın, bugün fabrikadan kovdukları benim gibi bir işçi parçasının evinde ne işleri var?”...

Kentmen, babacanlığını bıyık altından gülümseyerek gizleme imkanı tanıyan karakteristik bıyıklarını burarak yanıtlar:

“Buraya oğlumla kızınıza ait hayırlı bir konuyu konuşmaya geldik. Allahın izniyle kızınızı oğlumuza istiyoruz.”

* * *

“Onlar erer muradına, biz çıkarız kerevetine” misali noktalan Ertem Eğilmez’in 1972 yapımı “Sev Kardeşim”in açılışı da, finali de filme adını veren Şenay’ın aynı şarkısıyla gelir.

“Dünyaya geldik bir kere /Kavgayı unut her gün bu şarkımı söyle /Sevdikçe güler her çehre, mutluluklar bir olsun, acı birlikte...”

* * *

Haberin Devamı

Ses Dergisi’nin “1970 Sinema Artisti Yarışması”nı kazanan Tarık Akan’ın ilk filmleri arasındadır Sev Kardeşim.

O furyada, çapkındır, hovardadır ama  hem masum, hem de biraz mahcuptur o tarzında...

Bir dönem Kadir İnanır ile bitmek bilmeyen karşılaştırmalarında da, karizmasını maçolukta, ağır abilikte aramayan en yakışıklı sevgilidir.

Yeşilçam sadece bu karakteri değil, böyle bir karaktere uygun bulduğu ismi de yakıştırmıştır ona; sakin, uysal, güvenilir anlamına gelen o naif Ferit’i... 

Ki o isim üç kuşağın mirasıdır; Ertem Ferit Eğilmez’in kendisinin, babasının ve oğullarından birisinin adıdır aynı zamanda.

Bir çok filminde, bu isimle seyircinin karşısına çıkar.

Hatta Hababam Sınıfı’nda bir de mahlas eklenir önüne... Damat Ferit.

* * *

O şık, zengin kisvesi, ilk kez 1973 yılında Canım Kardeşim filmiyle değişir.

Çok ama çok yoksuldur, küçük kardeşi de (Kahraman Kıral) çok hastadır üstelik.

Son arzusu bir küçük televizyondur... Ama nasıl alacaksın?

Film, Yeşilçam’ın en sıkı dramları arasında yer alır.

* * *

1975-76’lı yılların Hababam Sınıfı fırtınasından bir kaç yıl sonra Tarık Akan farklı bir filmografiyle beyazperdedir.

Maden, Sürü,  Kanal, Adak, Demiryol, Yol... Birbirini izler.

Haberin Devamı

Politik filmlerin arkasından, çok tartışılan siyasi açıklamaları da gündeme yerleşir.

* * *

Çok hasta olduğu, hatta aylarla ifade edilebilecek bir ömrü kaldığı haberlerini duyduğumda, bunları düşünmedim.

Aklımdan o yaman soru geçti.

İnsan, akıbeti belli ama yaşama süresi, ömrü belirsiz bir canlı...

Ölümün mutlaklığı karşısındaki tek umudu ise, belki o belirsizlik. Daha 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl... Hatta daha uzun yaşayabileceği umudu.

Peki insan, kalan ömrüne -ilmen- süre kesen hastalıklarla karşılaştığında neler hisseder?

* * *

Sürü filminde hasta karısı Berivan’ı (Melike Demirağ), derman bulmaya Ankara’ya getiriyordu Şivan (Tarık Akan). Trenle...

Hastane çilesine takılınca, tek umudu “hususi doktor”a götürmek oluyordu.

Ama o da sonuç vermiyordu.

Haberin Devamı

Ruhi Su’nun Ankara’nın Keskin ilçesinde 20 yaşında ölen Sefer’in hikayesinin anlatıldığı türküsü gibi.

Sefer 20 yaşına gelince evleniyor ama vereme yakalanıyordu, 3 ay sonra.

Trenle Ankara’ya yolluyorlardı onu da; “Trene bindim de tren salladı /Zalim doktor ciğerimi elledi /İyi olursun dedi geri yolladı...”

Şivan da karısının anlam veremediği, çare bulamadığı hastalığını, yüreğime gerçekten vuran şu cümleyle özetlemişti:

“Onun canı misafirdir...”

Aklımda o yüzü var.

Onun canı misafirdir...

Yazarın Tüm Yazıları