Doğruyum, çalışkanım, tembelim...

“TEMBEL Avrat Pazarı” yazımın ardından “tembelliği” biraz da hevesle eleştiren iletiler de aldım. Aslında Halep ve Gaziantep’teki bu pazarlar, bazı örnekleriyle reyon olarak süpermarketlerde de var.

Haberin Devamı

İsteyen bazı sebzeleri ayıklanmış, doğranmış, yıkanmış haliyle “pişirmeye hazır” alabiliyor.
Ve pazarda dolmalık biberin, patlıcanın, kabağın güzelce oyulduğu, domatesin püre haline getirilip şişelendiği, biberlerin bile saplarının kesildiği bir hizmetde varmış.
* * *
Evet bence bu tembellikten ziyade bir hizmet, bir konfor...
Benim “güzelliğe ayrılan zaman” olarak tanımlamak istediğim, boş zaman yaratma açısından bir fırsat.
Mutfakta yamaklarınca soyulmuş, doğranmış, yıkanmış pişirmeye hazır malzemeyle, işin “sıkıcı”, uğraştırıcı yönünü hafifletip... Yemek yapma keyfini-maharetini zevkle yaşayan bir aşçının konforuna ulaşmayı kim istemez.
* * *
Böyle bir “tembellik”, yan gelip yatmak olarak özetlenebilecek tembellikten farklı kuşkusuz.
Üretimi hızlandıran, hatta zevkli kılabilen, ötesi konu yemek olduğunda tüm zamanın o yemeği lezzetlendirmeye ayrılmasına olanak veren bir tembellik bu.
İstanbul ofisindeki bir arkadaşımıza “Yahu sen ne hızlı, ne çalışkansın” demişler, kahkahayı basıp şöyle yanıt vermiş:
“Tam tersi… Ben inanılmaz, gerçek bir tembelim. Tüm hızım, tüm çabam yapmam gereken işi bir an önce bitirip, kalan zamanda tembellik edebilmem içindir.”
* * *
Böylesi bir tembelliğin “Going Home” şarkısında kendisinden “takım elbise içinde yaşayan tembel piç” diye söz eden Leonard Cohen gibi muzır, muzip bir yanı da var.
Böyle tembellikler, mevzuyu insanın kendisine “özgür zaman” yaratması meselesine getirir ki…
Tam bu noktada “Tembellik emek gerektirir” sözünü yavaştan kavramaya başlayabiliriz.
* * *
Ve Paul Lafargue’nun adı nedeniyle çoğu kez yanlış algılanan kitabına gelir sıra: “Tembellik Hakkı”.
Karl Marks’ın damadı da olan Lafargue kitabında tembelliğin değil insanın bir insan gibi yaşaması için gerekli boş (özgür) zamanın peşindedir.
Kitabı Türkçe’ye kazandıran Vedat Günyol önsözünde şöyle der:
“Tembellik hakkı deyince, şöyle yan gelip yatmak, ekmek elden su gölden bir yaşam gelir insanın aklına önce, 'armut piş, ağzıma düş' deyimine uygun bir yaşam... Oysa, emek vermeden insanca bir yaşam elde edilemez. Aslına bakarsanız, tembellik insanın doğasında var. “Çalışma” sözcüğünün Fransızcası Travail “zahmetli iş”, “acı veren iş”, bir tür “işkence” anlamını içeriyor.”
Lafargue de zaten tümden çalışmaya değil, “vahşi kapitalizm”in insanı insanlıktan çıkaran aşırı çalışma düzenine karşı çıkar.
Günde 12-14 saate ulaşan bir düzendir o düzen. Ki, bir dönem mesai günde 17 saate kadar bile uzamıştır o devirlerde. (Sabah 10.00'da açılıp, akşam 22.00'de kapanan süpermarketlerin, AVM mağazalarının yüzde kaçında vardiyalı çalışma var acaba?)
Bu yönüyle “tembellik hakkı”, Lafargue’ye göre o düzene başkaldırma hakkıdır aslında.
Tembellik hakkımı ihmal etmeden, devam edeceğim mevzuya.

Yazarın Tüm Yazıları