Çıt çıt...

“ÇOK acı var, dayanamıyorum... Çok özür dilerim. Çok çaresizim, beni affedin. Lütfen Çıtçıt’a iyi bakın. Ve paramı ve her şeyimi hayvanlara bağışlayın.” Arkasında bu notu bıraktı. Boğaziçi Köprüsü’nden o güzel, incecik bedenini ekim ayazının sularına bırakmadan hemen önce...

Haberin Devamı

Karasevda, ayrılık acısı sanmıştım haberi ilk okuduğumda.
Ezberimiz öyle olduğundan, ya da gazetelerin 3. sayfalarında öyle yakıştırıldığından belki...
Ama onu 37 yaşında hayattan koparan “o acı”, o değilmiş.
“Namus cinayetleri”ni araştırmaya vermiş, genç ömrünün son yıllarını.
Yani istatistikle kayda geçmiş-geçmemiş binlerce kadını vahşice yok eden “namus terörü”ne...
* * *
Son iki yılında, 30 şehri dolaşıp namus terörü, töre mağduru kadınlarla konuşmuş.
Yüz yüze, uzun uzun… Eğer varsa; yürek mi dayanır.
Onun da vicdanı maruz kalmış o şiddete…
Babası diyor ki; “Her zaman çok yorgundu.”
Önünde belgeler, otopsi raporları, katillerin acımasız, hatta pişkin polis ifadeleri:
“Kafasını taşla ezdim, namusumuzu temizledim...”
Ve mevzu “namus” olunca, “ağır tahrik”ler, hafifletici nedenler elbette.
Yakın zamana kadar, ceza indirimleri...
* * *
Akademisyen, aktivist Dicle Koğacıoğlu, kaç kez isyan etmiş yargı kararlarına.
Ruhu yaralanmış, her “vaka”da.
Önce o notu bırakmış arabasına.
Sonra kendini, Boğaziçi Köprüsü’nden...
* * *
Bıraktığı notta, köpeği Çıtçıt’a iyi bakmalarını istemiş. Bir “insan”ın, başka bir insana yapabildiklerini, zalimliğin sınırsızlığını çok iyi okuduğu, gördüğü, öğrendiği, bildiği için belki...
Geride kalan herşeyini havyanlara, barınaklara bırakmış.
Sanki artık sadece köpeklerin, hayvanların zalim ol(a)madığına inandığı için.
* * *
Sabancı Üniversitesi’nde ders verdiği öğrencileri çok iyi, çok esprili bir hoca olduğunu yazmışlar, ardından.
Ders anlatırken bazen, masasının üstüne bağdaş kurup, öyle içten devam ettiğini... (Hocam olsa, aşık olurdum)
* * *
Meslektaşlarının da onunla ilgili satırları var, açtıkları blogda.
“Gülüşünü, kahkahasını, şen sesini, pürtelaş koşuşturmalarını, duru yüzünü” özlüyor hepsi.
Muzip, çocuksu yaramazlığını da...
Bir arkadaşı da, “Hep hakikatin peşindeydi” diye yazmış onun için.
Ama belli ki önündeki hakikatler, soldurmuş gülümsemesini.
Narin omuzları dayanamamış artık acılara; bir insanın, bir insana ettiğine...
Kıymış kendine, çünkü ilmi bile çare bulamamış.
“Masum”
muyuz şimdi, herhangi birimiz?
* * *
O 5 Ekim 2009’da gitti.
Bugün, “2 Ekim Dünya Şiddete Hayır Günü”…
Sadece yarım ağız "Hayır"demenin bile kıymetli olduğu bu ülkede.
O, geride kalan vasiyetiyle, perdeleri sımsıkını çekerek dışarıya kapattığımız çift camlı, kalın penceremize tıklıyor.
Artık yüzüğüyle mi, anahtarıyla mı, tırnağıyla mı usulca:
“Çıt çıt...”
Sesimi duyan var mı?

Yazarın Tüm Yazıları