Beddua ve nefret söylemi

TUTACAĞINA dair beklentim olmasa da, insanlar beddua etmesin isterim.

Haberin Devamı

 Birisi dolu dolu “Kahretsin, belasını versin, onun da başına gelsin” tekerlemesine girse...

“Deme öyle” derim, yahut öyle geçer içimden.

“Olur a nefesi sağlamdır, bir aksilik çıkmasın” gibilerinden düşündüğüm için değil.

İnsanı öyle dolu dolu beddua ettiren o duygu hali, o hâlin geri planı hoşuma gitmez.

* * *

Beddua bazen spontane bir küfür, cümleyi tamamlayan bir “ulan” gibi dile yerleşir, refleks gibi ağızdan çıkar.

Ayağını sehpaya çarptığında bile, bir “Kahretsin...” nidası yankılanır evin içinde...

Bazı insanların dilinde ise beddua, mühimmatı sağlam yaylım ateştir. Eli tetiktedir hep.

Bir nefret antrenmanı gibi görürüm, o hâllerini...

Bohçasını açtığında öyle akla gelmez tekerlemelere girer ki, her gece yatmadan bedduaya çalıştığına, nefretlerini dizelediğine yemin edersin.

Haberin Devamı

“Elin ekmek, belin kuşak, soyun uşak, yuvan ocak görmesin” gibi, halk edebiyatının veciz örneklerini kastetmiyorum. (Beddua “koşma”sı)

Meramım,  “Kahretsin” demekten bile tatmin olmayanlar.

“Kanserden bin beter olsun, acıyla kıvransın, yerlerde sürünsün, bin beteri başına gelsin ...” mealinde saydırır, kutuyu açtığında.

Hedef aldığı insanın, “arzu/hayal ettiği” sonunu böylesine detaylandırmasına hayretle bakarım.

Ve o bombardımanının, içerlerinde nefret dolu, kapkara bir karşılığı/zemini olduğunu düşünürüm.

(Evet, bu cümleyi yazarken benim de aklımdan Fethullah Gülen geçiyor. Bize önce trajikomik, bir çok insana youtube fenomeni gelen, ama sonra içerlerindeki nefretin bombardımanıyla derinliğini, karanlığını, kıvamını gördüğümüz o meşhur beddua tiradı...) 

* * *

Beddua, günlük hayatımızda, yakın çevremizde böyle dipsiz örneklerle yer almayabilir.

Ama, “Allah belasını versin, kahretsin” filan dediğimizde... Yine beddua külliyatının, o alanın dilini kullandığımız da aklımıza gelmez.

Gelse de, önemsemeyiz.

Peki... Bizim az/kararında yahut dil alışkanlığından beddua etmemiz, bizi Gülen’in, onun gibilerinin kategorisinden külliyen ayrı tutar mı, mesela?

Sonuçta, nefret söylemidir.

* * *

Daha yaygın bir örnek vereyim.

Haberin Devamı

Cinsel tercihleri yahut yaşamları/yaklaşımları, hatta giyimleri farklı olanlara, “i..e”, “or...u” deyip, fiili/sözlü şiddetin envai türlerini uygulayanlar var değil mi?

Hani dehşetle kınıyoruz onları...

Biz de bir espride, sohbette, bir fıkrada, benzetmede aynı kelimeleri, lügati kullanıyorsak... Bizimki “şakacıktan” öyle mi?

Böyle sözleri dilimize pelesenk edersek, biri çıkıp da “Hoop, dur orada” dediğinde, tuhaf mazeretler gevelemenin dışında savunamayız kendimizi.

Birisi diliyle böyle durumlara düşüp de bana, “Yahu ben asla cinsiyetçi, ayırımcı değilim” diye yakınsa...

Kısaca, “Oh olsun” derim herhalde.

* * *

Böyle zihniyetleri değiştirmek, uzun soluklu bir mücadeledir.

Haberin Devamı

Ama o zihniyetin dilini kendi söyleminden ayıklamak, en azından o konuda o ortaklığı sonlandırmak zor değil.

Algıla, önemse, dikkat et yeter. Bir süre sonra öyle küfürlerin, öyle etiketlemelerin, kelimelerin, nefret söylemlerinin, içindeki, bilinçaltındaki temelleri de sarsılır zaten.  

Buna da gücün yetmiyorsa, “Allah seni ne yapsın bilemiyorum”... desem, olmayacak.

* * *

Yeminlerle bedduaların akrabalığına girmeye çalışarak, devam edeceğim.

Beddua ve nefret söylemi

 

Yazarın Tüm Yazıları