Mahallenin namusu

KÖYDE yaşayan kadın 76 yaşında, camları kırarak evine giriyor, tecavüz ediyorlar.

Haberin Devamı

Büyük bir kentte erkek öğrenciler kadın öğretmenin evine zorla giriyor, tecavüz ediyor. Ceza gören yok. Bir başka kentte 17 yaşında kıza tecavüz ediliyor, “Kızın rızası var” gerekçesiyle, mahkeme tecavüz eden sapıkları serbest bırakıyor. Yüzlerce benzer örnek var.
Özgecan’ın vahşice katledilmesinden kısa süre önce malum bir kanalda bir adam: “Kadın akılsızdır, kadının aklı kısadır”.

‘EŞİTLİK YOK’

Onlarca kez verilen önergeleri reddeden AKP seçime beş ay kala “Kadına Yönelik Şiddeti Araştırma Komisyonu” kuruyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’ın sözleri o malum kanallardaki söylemden farksız:
“Kadınla erkek arasında da ‘mutlak’ eşitlik yoktur”.
Senin aileden, kadından sorumlu bakanın kadın-erkek eşitliğini kabul etmediğini ilan ediyorsa, kadına şiddeti nasıl önleyecek?
“Şiddeti önleme” komisyonundan çıkan ilk karar “evlenme ehliyeti” diye bir ucube. Şiddeti önlemekle ilgisi yok.

NAMUS VE ÖRGÜT

Aynı komisyonda bir öneri, tutanaklardan:
“Mahallenin namusu diye bir şey geliştirebiliriz, o mahallede birisine yönelik bir şey yapılıyorsa herkes ona sahip çıkar ve yapanı ifna eder”. Kadın cinayetlerinin iki temel nedeni var, biri tecavüz, diğeri “mahallenin ya da ailenin namusu”. Sen mahallenin namusu diyerek, önlemek bir yana, şiddeti daha da körüklüyorsun.
Ya da bir başkası: “Erkekler güçlü, bunu herkes söylüyor. Dünyada böyle”. Bilmiyorsun, dünyada böyle değil. Bu lafla dolaylı yoldan şiddeti körüklüyorsun.
Ya da bir başkası: “Kadın hareketleri, kadın örgütleri... O zaman erkek hareketi ve erkek örgütü. Tez-antitez”. Ayrımcılığın dik âlâsı.

YA O LAFLAR

Her gün bir Özgecan faciası yaşandığı bu ülkede sapıktan bol ne var, manşetlerde dolaşıyor sersemce sözleri: “9 yaşında kız çocuğu ile evlenilebilir”, “Hamile kadının sokağa çıkması terbiyesizliktir”, “Tecavüze uğramışsa, doğursun, devlet bakar”, “Kadın iş aradığı için işsizlik artıyor”, “Kadının işi doğurmak”, vs. Bağnazlık arşivinde ilk akla gelenler.
Özgecan vahşetinde ayağa kalk, bir sonraki cinayette “mahallenin namusunu” korumaya kadar. Ya idam ve hadım etme cezası ise sefaletin son perdesi.

Haberin Devamı


Yine tam ortadan

Haberin Devamı

ÖZGECAN cinayeti ile bir kez daha bölünme. Birileri utanmadan vahşeti maruz görmeye çalışıyor, “mini etek.. laik...” Yine din, yine ayrımcılık. İşte şu komisyon, kendi siyasal görüşüne yakın sivil toplum örgütlerini çağırıyor. Bu alanda yıllardır mücadele eden kadın örgütlerinin çoğunu dışlıyor. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu, KADER, Kadın Dayanışma Vakfı, Eşitiz Kadın Grubu İstanbul, Uçan Süpürge, Mor Çatı, Kadın Hareketi Derneği, KAGİDER, Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği gibi dernekleri yok sayıyor ve çağırmıyor.


Thatcher çekilmişti

SEÇİME daha iki yıl varken, parlamentoda ciddi çoğunluğa sahipken, dünya liderleri ona kulak verirken, izlediği politikalar kendi adıyla “Thatcher’ism” diye anılırken, İngiltere Başbakanı Thatcher’e halkın protestosu çeşitli nedenlerle artıyor.
Ve günün birinde Thatcher on bir yıl süren başbakanlığını, 1979-1990, kendi elleriyle bitiriyor: “Sokaklara bakıyorum, halkın yarısı benden nefret ediyor, ben bırakıyorum”. İki yıl daha başbakanlık yapabilir, yapmıyor, istifa ediyor.
Bülent Arınç geçenlerde: “Biz yüzde 50 oy alıyoruz, fakat geriye kalan yüzde 50 nefrete dönüşüyor. Eskiden sokağa çıkardık, muhalifler saygı gösterirdi, şimdi nefretle bakışı seziyorum”.
Bırakıp gitmeyi sadece sandık değil, geriye kalan yüzde 50’nin nefreti belirliyor. Uygar ülkelerde.

Yazarın Tüm Yazıları