Eyyyy ‘yüksek’ yargı

25 Nisan-3 Mayıs arasında A Haber, TGRT, Ülke TV, Kanal 24 televizyonlarında Tayyip Erdoğan 991 dakika, yani 16 saat 31 dakika canlı yayında, programlar yarıda kesiliyor, düzenlediği mitingler yayınlanıyor.

Haberin Devamı

Aynı kanallarda, aynı tarihlerde Kılıçdaroğlu, Bahçeli ve Demirtaş’a ayrılan süre sıfır, seçimlerde eşit ve tarafsız yayınla ilgili yasa maddesi yerle bir. RTÜK seyirci.
Mart ayından beri öyle, Erdoğan saatlerce canlı yayında AKP propagandası yapıyor, muhalefete tek tek cevap veriyor, onları eleştiriyor. “Anayasa ihlali” gerekçesiyle, CHP, MHP, HDP defalarca itiraz ediyor, Yüksek Seçim Kurulu başvuruları “görevsizlik” kararıyla her sefer geri çeviriyor. Son olarak Vatan Partisi Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak, Erdoğan’ın mitinglerinin durdurulmasını istiyor. Ne karar gelir, bilinmez, Anayasa Mahkemesi durdurma verse bile, Erdoğan buna uyar mı, orası da ayrı.
Her şeye rağmen, görev “yüksek yargı” organlarına düşüyor. Bu hukuksuzluğun tescil edilmesi, ona “dur” denilmesi gerek. Delik deşik olmuş bir anayasa, paramparça yasalar dizisi ile “seçim güvenliğine” duyulan kaygı son mertebede, “yüksek yargı” hâlâ seyirci, “doktora tezi” olacak nitelikte.

Haberin Devamı


Deniz, Yusuf Hüseyin


- İNTERNETTE dolaşıyor: “Öldürdü mü sandınız beni cellat 6 Mayıs’ta, o günden bugüne doğan çocukların adının kaçı cellat, kaçı Deniz?”
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, 68 devrimci ruhundan günümüzde dünyada anılan başka kimse yok, sadece onlar.


‘Yarı sömürgede’ isyan

“SENİN maaşın kaç, benim müsteşarım beş bin lira alıyor, sen on bin lira alıyorsun.” KKTC ile beş yıldır süren gerginliğin arkasında bu çok ayıp sözler yatıyor. Mali yardım üzerinden KKTC’ye hakaret.
Temmuz 2010’da Tayyip Erdoğan KKTC Başbakanı İrsem Çelik’e ortak basın toplantısında soruyor, “Senin maaşın kaç?” Paranı biz veriyoruz, sen ne konuşuyorsun, anlamında. Bu hakaret KKTC’de derin yara açıyor, yardım ikide bir, Kıbrıslıların başına kakılıyor.
Bu sözden sonra dönemin Kıbrıs’tan sorumlu Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek Kıbrıs’a gittiğinde, sendikalar onu “Bu memleket bizim, ülkemiz satılık değil” pankartlarıyla karşılıyor. Beş yıl sonra bugün Erdoğan yine para hesabında, “Size bir milyar liraya yakın para veriyoruz”.
KKTC’de Cumhurbaşkanı seçilen Mustafa Akıncı Türkiye ile KKTC ilişkisini “anavatan-yavruvatan” yerine “iki kardeş ülke” tanımlamasına oturtmak isteyince, Erdoğan sinirleniyor, “Ağzından çıkanı kulağı duymuyor, Kıbrıs yavruvatandır”, aynı mantık, çünkü Türkiye para veriyor. Ne ayıp.
KKTC’nin Ankara karşısında söz hakkı yok, sanki “yarı sömürge”. Uluslararası anlaşmalarda Türkiye “garantör”, oysa her seçimde Ankara müdahale ediyor, parti liderleriyle seçim öncesi kapalı kapılar arkasında toplantılar, 2004’te Lefkoşa’da tanık olduğum bir sahne.
Mustafa Akıncı’yı Ankara’nın istediğini sanmıyorum, Akıncı “yarı sömürge” durumdan kurtulmak istiyor, güneyde Rum direnişine rağmen, Kıbrıs sorununu çözerek AB’ye girmenin yollarını arıyor. AB de Akıncı’ya destek çıkıyor.
Ankara ise yılda verdiği bir milyar liralık yardımın 150 milyon lirasını kesmekle tehdit ediyor. Tipik sömürgecilik, devamında KKTC’de sekiz cami varken, bugün 82 cami var, Kıbrıs halkı rahatsız.
Ankara-KKTC gerginliği yeni değil. Ankara’ya rağmen, Akıncı’nın seçilmesi gerginliğe tüy dikiyor. Dün Ankara’ya gelen Akıncı’dan KKTC’yi uluslararası arenaya taşıyacak politikalar bekliyorum. İsyanına hak veriyorum.

Yazarın Tüm Yazıları