Yenilen parti lideri istifa etmeli midir?

CHP gene kaynamaya başladı.

Haberin Devamı

CUMHURBAŞKANI seçiminin sonuçlanmasından sonra muhalefetin çatı adayının başarılı sonuç alamamasının nedenleri kamuoyunda tartışılıyor. Başından beri Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aday gösterilmesinin yanlış olduğunu savunan siyasetçi ve yazarlar, adayı CHP’nin yetkili kurullarına danışmadan tek başına saptayarak risk aldığını açıklayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu istifaya davet ediyorlar ve kurultayın toplanarak yeni bir genel başkan seçilmesini öneriyorlar.
Kılıçdaroğlu, istifaya ve kurultay toplamaya niyetli görünmüyor ve kurultay isteyenlerin toplam delege sayısının yarısını bularak kurultay çağrısında bulunabileceklerini söylüyor.
Ama ortada bir durum var. Demokratik ülkelerde önemli bir seçim yenilgisinden sonra parti liderlerinin istifa etmeleri, çok sık rastlanan bir durum...
Eski CHP milletvekili ve emekli diplomat Onur Öymen ‘istifa’ konusunu gündeme taşıyan açıklamasında yakın tarihten birkaç örnekle açıklıyor:
İngiltere Muhafazakâr Parti lideri Margaret Tatcher, Michael’de Heseltine önderliğindeki partinin önde gelen politikacılarının liderliğine karşı çıkmaları üzerine 1990 yılının Kasım ayında genel başkanlıktan istifa etti.
İngiliz İşçi Partisi lideri Neil Kinnock 1992 yılındaki seçim yenilgisinden sonra istifa etti.
Sırp Demokrat Parti lideri Vojislav Kostunica seçim yenilgisi üzerine 10 Mart 2014 tarihinde istifa etti.
Kanada’nın Quebec eyaletinin başbakanı ve Quebec Partisi lideri Pauline Marois 2012 yılında seçim yenilgisinden sonra istifa etti.
Macaristan anamuhalefet partisi Sosyalist Parti Genel Başkanı 29 Mayıs 2014 tarihinde seçim yenilgisi üzerine istifa etti.
Hindistan Kongre Partisi lideri Sonia Rahul Gandi seçim yenilgisi üzerine 19 Mayıs 2014’te istifa etti.
İrlanda İşçi Partisi lideri Eamon Glimore, yerel ve Avrupa Parlamentosu seçimlerinde partisinin aldığı başarısız sonuçlar üzerine 26 Mayıs 2014 tarihinde genel başkanlıktan istifa etti.
Türkiye’de de seçim yenilgisi üzerine istifa eden parti liderleri oldu. İki örnek:
Erken seçimlerdeki yenilgi üzerine DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, 29 Kasım 1987 tarihinde istifa ettiğini açıkladı. Partisinin yetkili kurullarının itirazına rağmen 7 Mart 1988’de istifasını kesinleştirdi.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal seçim yenilgisi üzerine 22 Nisan 1999’da istifa etti.
Bu liderlerden hiçbiri kongrede veya kurultayda yeterli oyu bulun da beni devirin demedi.
Kuşkusuz her seçim yenilgisinden sonra liderlerin istifa etmesi beklenemez ama Türkiye’nin geleceği açısından kader seçimi sayılan bir seçimde kendi partisinin tabanında bile yeterince destek bulamayan bir adayı belirlemesiyle büyük bir yenilgiye yol açan CHP Genel Başkanı’nın istifaya davet edilmesi yadırganmamalıdır. Kılıçdaroğlu’nun derhal bir kurultay toplayarak partiyi daha başarılı kılacak yeni bir lidere devretmesi çağdaş demokratik davranışa uygun olacaktır.”
CHP’de genel kanı, ‘Çatı aday stratejisi doğru bir projedir’, ancak kampanya organizasyonunda parti başarılı olamamıştır; iddialı bir kampanya yürütülememiştir.

Haberin Devamı


GÜNÜN SÖZÜ

Haberin Devamı

“Şükür Namazı, bir hastalık bitiminde, hastaneden taburcu olunduğunda, ziyaret, seyahat ya da hac gidişi veya dönüşünde ve zafer kazanılması gibi durumlarda kılınır. Tüm müslamanlar tarafından iki rekat kılanan bir namazdır. Gizli de kılınabilir, açık da...”
(Prof. Dr. İlber ORTAYLI)


Yüzde 46 kimdir, nedir?

KURTULUŞ Savaşı’nda (bilhassa en kritik muharebe olan Sakarya’da) cepheden kaçan sayısı % 46’dır. Bu % 46 hain sayısı değildir; cahil ve aptal sayısıdır. Türkiye’de Atatürk’ün temsil ettiği akılcılığın kemikleşmiş muhalefeti işte bu % 46’dır. Bu Cumhuriyet tarihi boyunca değişmemiştir. Bunun sebebi bu zavallı % 46’ya medeniyeti ulaştırmakta Cumhuriyet yönetiminin başarısız olmasıdır. Bu başarısızlığın sebebi de böyle bir % 46’ya sahip bir ülkede demokrasi denemesi yapmaya kalkmaktır. Burada demokrasi olmaz, hemen oklokrasiye dönüşür.
Dilerim, Türkiye’yi cehalet yönetmez.
Afganistan, Mısır, sonra Suriye veya Irak olmayalım.
C.Ş.

Haberin Devamı


Ergene’ye ‘tecavüz’

ERGENE’de yeni bir doğa faciası istemiyoruz. Kamuoyuna pek yansımıyor ama Ergene, yeni bir çevre sorunuyla karşı karşıya kalacak. Ergene OSB’de faaliyet gösteren bir fabrika sessiz sedasız ‘Buhar ve Enerji Üretim Tesisi’, diğer bir adıyla termik santral nasıl kurabilir? Ergene Nehri’ni kurtarma pahasına milyon dolarlar harcanırken, ‘Ergene yeni bir doğa faciasıyla karşı karşıya mı kalacak’ sorusu Ergene halkının midesini bulandırmaya yetiyor. Çevredeki 1. sınıf arazilerdeki o bitki örtüsü ne olacak, hiç düşünülüyor mu?
(Bülent FİDAN-ERGENE)


BİLİYOR MUSUNUZ

CHP’nin yerel yönetimlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’nın, Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun onayıyla, Kadıköy’de siyaset yapan, geçen dönemki CHP İBB Meclis Grup Başkanı Fahrettin Kayhan’ın ‘danışmanlığına’ getirdiğini...
CHP’li Sezgin Tanrıkulu’nun soru önergesine Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın,
‘12 yılda cezaevlerinde yatanların sayısının % 150’nin üzerinde artış olduğunu, 362 infaz kurumunda 154.240 kişinin yattığını, 43 bin 483 personelin görev yaptığını ve halen 72 cezaevinin de yapıldığını’ bildirdiğini...

Haberin Devamı

Kapalı kadının, babası yaşındaki adama yaptıkları

12.08.2014 günü saat 1100 sıralarında Ankara Sıhhiye Metro istasyonunda Yeni Mahalleye gitmek üzere metroya bindim. Bindiğim kompartımanda çocuğuyla oturan bir bayanın yanında boş olan yere oturmayıp boş olan diğer yerde oturan tesettürlü tabir edilen kapalı bir genç bayanın yanına oturduğumda genç bayan yerinden hemen kalkıp çocuklu bayanın yanındaki yere giderek oturdu. Bu davranış diğer yolcularında dikkatini çekti. Bu davranış beni çok rahatsız ettiği için ineceğim istasyona yaklaşırken genç kapalı bayanın yanına giderek yaptığı davranışın beni rencide ettiğini ve babası yaşında biri olduğumu kendisine ifade ederek istasyonda indim. Benim ile aynı istasyonda inen bir genç; bu tip davranışlarla karşılaştıklarını ifade etti. Böyle bir davranışın mensup olduğumuz dinde yeri olmadığını bilen bir kişi olarak çok üzüldüm. Bence bu davranışı gösteren kişilerin Ahmet veya Mehmet’in söylediklerine değil de Allah’ın Kuran’ının dediklerine itibar etmelerini tavsiye ederim. Kuranda kılın ve tüyün yer almadığını ve Hakka suresinin 44, 45, 46’ncı ayetlerini okuyup, Peygamberin Resul olarak kendisine vahi olunanın dışında bir şey söylemesinin mümkün olmadığını bilsinler. Aksine bir davranış göstermesi karşısında peygamberin kolunu vücudundan ayıracağı ve nefesini keseceği bildirilmiştir. Prof. Dr. Yaşar Nuri Özturk’ün Kur’an mealine bakmalarını tavsiye ederim. Aynı konuda Prof. Dr. Bayraktar’ın Ramazanda, Karadeniz televizyonunda din görevlilerine yaptığı tavsiyelerine baksınlar.
Bülent DİNÇER

Haberin Devamı

Artık elektronik ortamda seçim kullanma zamanı geldi

MEVCUT teknolojik imkanları görmezden gelerek, klasik yöntemle yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminin de diğer yerel ve genel seçimlerin de artık son bulması gerekiyor.
Yurtdışı vatandaşlarımızla birlikte yaklaşık 56 milyon olan seçmene elektronik ortamda oy kullandırtmanın mümkün olduğunu YSK’nın da kabul etmesi ve bu yönde çalışması sağlanmalıdır.
Bu hususta bir yükümlülük de TBMM Başkanı Cemil Çiçek’tedir. Geniş imkanlara sahip Meclisimiz de böyle bir çalışmayı yürütme gücüne, yani Hükümete bırakmadan kendisi yaptırabilir.
Bugün bankalarımızda var olan hesap sayısı (şahıs, şirket, TL, euro, dolar hesapları) neredeyse yarım milyarın üstündedir. Bu hesaplarda bir sene boyunca yüz milyarlarca işlem yapılır. Yanlışlık oranı milyonda bir olsa, yılda yüz binlerce yanlış işlem ortaya çıkar ki bu da bankaları çok zora sokardı. Buradan, banka hesaplarında milyonda bir yanlışlık bile olmadığını düşünebiliriz.
Milyonda bir hata olmuş olsa bile, bunu seçimlere uyarladığımızda- yani bir hesap bir secmen dersek; elektronik ortamda yapacağımız bir seçimdeki yanlışlık oranı 56 milyonda sadece 56 seçmen eder.
Oysa, ülkemizde yapılan her seçimde iptal edilen oy sayısı ile oy kullanmak isteyip de oyunu kullanamayan seçmen sayısı milyonları buluyor. Pazar günkü seçimde 738 bin oy geçersiz sayıldı. 56 milyonda 738 bin geçersiz oy sayısının milyonda bire, yaklasik olarak milyonda 13.000 e tekabül ettigini yani kıyasla çok çok yüksek olduğunu görürüz.
Özetle bankalar, seçim sisteminde olması gerekecek güven ve denetime fazlasiyla sahip bir elektronik düzende milyonda bir hata yapmaz iken, mevcut seçim duzeni milyonda 13.000 hata yaptiriyor. Bu rakkama istedigi halde oy veremeyenler dahil değildir.
Sonuç itibarıyla, ortada yıllardır yarım milyar belki de daha fazla müşteri hesabını çalıştıran, yılda yüz milyarca parasal işlemi yapan kendini ispat etmiş bir düzen ve bu düzeni başarıyla kurmuş işletmiş ve işleten insanlarımız var iken hala geçmişin alışkanlıklarıyla devam etmek seçmene büyük haksızlıktır.
Yeni Türkiye’ye modern bir oy verme düzeneği yaraşır. Bakalım Yuksek Secim Kurulu mu yoksa TBMM Baskanligimi konuya el atacak.
Bülent AKARCALI-Eski milletvekili ve bakan

Niye tıpış tıpış sandığa gitmedi bu insanlar?

İLETİŞİM Fakültelerinin, Halkla İlişkiler Bölümlerinin birinci sınıfında şu öğretilir: “Seslendiğiniz hedef kitlenin özelliklerini bilmek zorundasınız. Hiç kampanya yapmamak, bu ilkeyi gözardı eden bir kampanya yapmaktan daha iyidir.”
Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları gelmeye başladığı anda gördük ki, seversiniz sevmezsiniz, fikirlerine katılır ya da katılmazsınız, ama Kemalist kitleler, “Bana muhalefet etmeyeceksiniz. Tıpış tıpış sandığa geleceksiniz ve ben önünüze kimi koyduysam, ona oy vereceksiniz” dayatmasının “sökeceği” bir kitle değil.
O kitleler ki, bir başka “Siz ne yaparsanız yapın, ben kararı çoktan verdim zaten. Oradaki ağaçları kesip oraya bir topçu kışlası yapacağım” dayatmasına karşılık, Brezilya halkının kendine örnek aldığı bir isyana kitlesel olarak katılım göstermiş, ayağında parmak arası terlik ve bermuda şortlu gençler, bir ay boyunca ülkenin en kalabalık kenti ile başkentinin meydanını devlete teslim etmemiştir. Bebekliklerinden beri, evlerinin duvarında “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller olacaksınız” yazılarıyla büyümüş bir kitleye sesleniyorsanız, “tıpış tıpış” söyleminin bu insanların nezdinde hakaret olarak algılanacağını, onların gururunu kıracağını bilmeniz gerekirdi. Hele hele bu kitleyi, babası kıyafet devrimine uymayı reddettiği için Mısır’da doğan ve bu insanların çok sevdiği Atatürk’e karşı kin ve nefretle büyütülen bir adaya ısındırmaya çalışıyorsanız, yapmanız gereken kitlenizi azarlamak değil, onların gönlünü kazanmak olmalıydı.
Herkes bol keseden kullanıyor, bir kere de biz kullanalım. “Yeni” Türkiye, üç-beş oligarkın kapalı kapılar ardında “Şunu aday yapalım. Nasıl olsa başka çareleri yok peşimizden gelecekler” deyip siyaseti dizayn edebilecekleri bir ülke değildir. Çünkü insanlar, en azından yazımıza konu edindiğimiz insanlar, “koyun sürüsü” değil, özgür bireylerdir.
Mehmet Ali BORAN-Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu

Yazarın Tüm Yazıları