Neden kalkınamıyoruz

45 yıllık elektronik mühendisiyim. Halen aktif olarak tasarım yaparak çalışıyorum. ‘Güneş enerjisi neymiş, ne değilmiş bakalım’ diyerek evime kişisel bir santral kurdum. Bunun piyasada satılmayan bir kısım parçalarını da kendim tasarlayıp ürettim. Amacım, akülerimin ömrünü uzatarak, yatırımı mantıklı geri dönüşe kavuşturmak. Senelerdir evimin aydınlatması güneşten.

Haberin Devamı

Şimdi iki katlı ev yaptırıyorum. Burada yalnızca aydınlatmayı değil, diğer elektrik tüketimini de güneşten kazanmak istiyorum. Bu iş için çatıma 12 m2 (2x6 m) panel koymam gerekiyor. Kışın, güneş ufka yaklaşıyor. Aralık-ocak aylarında ufuktan ancak 25 derece yukarıya yükseliyor. Panellerden yeterli verim almam için bu aylarda panellerin yerden 65 derece yukarı kaldırılması gerekiyor. Çatıda bunu yaptığınızda, panellerin arkasına martılar yuva yapıyor, çerçöp birikiyor, hem pislik oluyor hem çatıda su yalıtım sorunları çıkarıyor (tecrübeyle sabit). İdeal olan, çatıyı da bu açıda yapıp, panelleri çatı yüzeyine ‘sanki kiremitmiş gibi’ monte etmek. Böylece panellerin oluşturacağı rüzgâr direnci nedeniyle aşırı sağlam monte edilme ihtiyacı da ortadan kalkacak.
Mimara öyle yapalım dedim. Binanın güney tarafındaki çatı Danimarka gibi kuzey ülkelerindeki dik çatı stilinde olacak. Belediye izin vermedi.
“Çatı tepe yüksekliğini aşmıyorum. Belirlenmiş kurallara göre bana tanınan çatı ölçülerinin içinde kalıyorum. Ama eğimi bir cephede alışılmadık kadar dik yapmak istiyorum.”
“Olmaz, 22 derece eğim yapacaksın.”
“Niye?”
“Mevzuat öyle.”
Buyurun buradan yakın. Gidin zeytin ağaçlarını sökün.
Verimi düşük kömürle havayı kirletmeye mi hizmet ediyorsunuz, elektrik mi üretiyorsunuz belli olmayan bir eyleme girişin.
Doğayı, doğal yaşamı (domuzların Boğaz’ı geçerek kaçmalarına vardıracak kadar) tahrip edin. Adına da kalkınma deyin! Ali AKURGAL

Haberin Devamı

Boş şeylerle uğraşmayın embriyon transferi yapın

GÜNLERDİR et kaçakçılığı üzerinde konuşuluyor. Et kaçakçılığı yıllardır yapılıyor. Yapılacaktır da. Türkiye’de yeterli hayvan maalesef yok. Kaçakçılık yüzünden Türkiye vergi alamıyor. Bunun önüne geçmenin yolu nedir? Gümrük vergisi % 225. Bu rakam aşağı çekilmeli. Ayrıca ülkemizde kaliteli hayvan yok. Bunun yolu embriyon transferidir. İran, ABD’den 100 bin adet embriyon ithalatı yaptı. Avustralya’da embriyon transferi başarısı % 80’lerdedir. Avustralya embriyon transferi sayesinde besilik veya süt hayvanı üretmektedir. Ülkemizde bu başarı çok düşüktür.
Veterinerler bu konuda yurtdışından eğitim alabilir. Kısacası yurtdışından hayvan yerine embriyon getirilmeli, kalitesiz yerli hayvanlara aşılanmalıdır. Bunu yapabilecek yeterli uzmanlarımız vardır.
Emel KILINÇ

Haberin Devamı

BİLİYOR MUSUNUZ?

- CUMHURİYETÇİ Birlik Platformu’nun düzenlediği, Prof. Dr. Anıl Çeçen ve Prof. Dr. Tolga Yarman’ın konuşmacı oldukları “Türkiye’de Cumhuriyet’in Bu Sürecinde Yeni Siyasi Arayışlar” konulu panelin 16 Kasım Pazar 15.00’te Kadıköy Aden Otel’de yapılacağını...

- CHP’nin düzenlediği “100. Yılında 1. Dünya Savaşı” konulu sempozyumun bugün ve yarın Beşiktaş Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde yapılacağını; ayrıca Necmettin Özçelik’in hazırladığı “Belgelerle 1. Dünya Savaşı” başlıklı bir de serginin gösterime sunulacağını...

- TÜRKİYE Barolar Birliği’nin düzenlediği ‘Enerji ve Hukuk’ başlıklı konferansın bugün ve yarın Ankara’da Av. Özdemir Özok Kongre ve Kültür Merkezi’nde yapılacağını...

Haberin Devamı

Kıbrıs’ta iki dilli kitap

KIBRIS’ın iki yakasındaki öykücülerin, kendi dillerinde ve Türkçe-Yunanca çevirileriyle tek bir kitapta “Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk Öykü Antolojisi”nde yer almaları nedeniyle “Ege’nin İki Yakasından/ Barış ve Edebiyat” buluşması gerçekleştiriliyor.
Defne (İstanbul) ve Dafni (Atina) Türk-Yunan Dernekleri’nin katkısıyla düzenlenen etkinlikte kitabın çevirmenlerinden Lale Alatlı ile yazar-editör Feridun Andaç ve gazeteci Celal Başlangıç’ın katılımıyla bir de söyleşi yapılacak. Bugün saat 17.00-19.00 arasında Kadıköy’deki Akademi Kitapevi-Cafe’de gerçekleştirilecek buluşmada Kıbrıs’ın iki tarafını bir araya getiren ilk yapıt olan ve Kıbrıs Cumhuriyeti Eğitim ve Kültür Bakanlığı sponsorluğunda hazırlanıp basılan “Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk Öykü Antolojisi”nin yanı sıra Lale Alatlı’nın çevirmenliğini yaptığı Panos Ioannidis’in “Amerika‘62” romanı da tanıtılacak. Aynı zamanda Kıbrıs PEN Yazarlar Derneği Başkanlığı’nı da yürüten Ioannidis’in “Amerika‘62” romanının bir özelliği de yazarın kitabı bir Türk dostuna ithaf etmiş olması.
Türk-Yunan Defne Dernekleri’nin “Ege rüzgârının kucağında kavgaların, savaşların yıkıcılığından uzaklaşıp sanatın ve edebiyatın uzlaştırıcı diline seyreden bir yelkenli olmasını” dilediği buluşmada mini dinleti ve Ege lezzetlerinin tadımı da yer alacak.

Haberin Devamı

Mesaj Panosu

- “SAKIN söyleyeceklerinden fazlasını söyletmeyin soytarılarınıza” Hamlet (W. Shakespeare)
Cem DAVRAN

- “3. KÖPRÜYE bu genişlikte yol mu yapacaksınız? Kaç şerit olacak, 20 şerit mi? Akıl sağlığınızı mı yitirdiniz?”
Sarman SALEPCİ

Soğuk savaş neyi soğutur, ne kadar soğur?

RUSYA aslında bir Doğu ülkesidir. Nerenin Doğu, nerenin Batı olduğuna Avrupa karar vermiş olduğundan, bu böyledir. Ya da bizler öyle biliyoruz. Batı merkezli düşündüğümüzden, Doğumuzu da, Batımızı da Avrupalılar belirlemişler.
Uzatmayalım. Avrupa Rusya’ya tıpkı bize davrandığı gibi kaba-saba davranır. Rusya isterse Avrupa’dan önce uzay teknolojisine varmış olsun, Rusya her zaman Avrupa için, terbiye edilmesi gereken bir yer olarak görülür.
Bu yapılanma, Avrupa halklarının hepsi için geçerlidir. Rusya’dan önce Kapitalist ilişkileri kurmuş olması, onların böyle düşünmesine sebep olmaktadır.
Burjuva kibrinin Rusya’dan önce Avrupa’da oluşması diyebiliriz.
Yaşamışınızdır. Batılıların daima bir tepeden bakışı vardır.
Doğu halklarını aşağılamaları, kendileri tarafından yönetilmeye hazır olarak görmeleri, Batının burnunun büyük olmasını sağlamıştır.
Bir kez Napolyon, bir kez de Hitler Moskova’ya ve Stalingrad’a kadar gelmiş ve hiçbir şey kazanamamış olmaları, onları gene de böyle düşünmeye sev etmektedir.
Ne çare ki gene de burunları büyüktür.
Avrupa Rusya’ya saygı duymak yerine, Rusya’dan korkmayı yeğlemiştir.
Bu anlayış ve psikolojik yaklaşım, dünyayı yeni bir soğuk savaşa getirmiştir.
Konu, elbet, bu kadar basit değildir.
Batı emperyalizmi büyük topraklara sahip Rusya’yı geriletmezse, kendisinin ilerleyemeyeceğini görmektedir.
Kapitalizmin yapısında(fıtratında) olan yeni sermaye birikimi için, yeni rantlar, yeni topraklar gerekir.
Sovyetler birliğinin dağılmasından sonra elde ettikleri Romanya, Polonya, Bulgaristan gibi pazarlar tıkandığı için, daha da genişlemek ve Rusya’yı bir kez daha terbiye etmek istemektedirler.
Gelelim bu günkü soğuk savaşa…
Amerika doların hâkimiyetini bir sömürü aracı olarak kullanması, kendisinin rezerv para bulundurmamasına karşın, diğer ülkelerin merkez bankalarında rezerv dolar bulundurmayı, müttefiklerini kullanarak sağlamış olması, diğer ülkelerin sabrını bitirdi.
Son yıllarda, karşılıksız dolar basımı, doların referans değer olarak kullanılmasında, ülkelere büyük zarar gördü.
Dolardan kurtuluşun önderliğini Rusya örgütleyince, Batının, Rusya’ya bir ders daha vermesini gerektirdi.
Ortadoğu’da, Rusya’nın mazlum ülkelerin yanında olması, Amerikan çıkarlarını tehdit etti.
Amerika Rusya’ya en yakın tehdidin Ukrayna’dan gelirse, Sovyetler dağılırken etkili olduğu gibi etkili olacağını gördü.
Ukrayna’nın içyapısı da, buna uygundu.
Kendine güvenmeyen, Avrupa diye kıçını yırtan Ukraynalılar ile zaten Rus olan halklar arasında ayrışma vardı.
Amerika kendisi bir zarara uğramaksızın, Avrupa’yı Rusya’ya karşı kullanmaya başladı.
Amerika’nın Rusya’ya uyguladığı ambargo, sadece Rusya ve Avrupa’yadır.
Bilindiği gibi Türkiye Avrupa ve Rusya ile en çok ticaret yapar.
Bu iki kıta zarar görünce, bundan en çok zarar gören de Türkiye olmaktadır. Ne Rusya’ya ne de Avrupa’ya ürün, satmak zorlaşmaktadır.
Anlayacağınız Amerika gene bizi vurdu.
Amerikan gizli servis odakları, Rusya ile Türkiye’nin arasını açmak için sahte haberler yapmayı çoğalttılar.
ABD bizi Suriye, İran ve Irak ile nasıl düşman yatıysa, şimdi de, Rusya ile karşı karşıya getirmek istemektedir.
Montrö Antlaşmasını ihlal ederek, iki de bir de, Karadeniz’de tatbikat yapması bundandır.
Televizyonlarda, para-döviz-faiz programlarında, sanki Rusya batmış gibi anlatılıyor.
Rusya’nın batmayacağını, batırılamayacağını anlamak için haritaya bakmak yeterlidir.
Bu kadar büyük topraklar, bu kadar çok petrol ve kömür, altın ve diğer değerli metaller, 150 milyon eğitimli nüfuzla batacağını sanmak saflıktır.
Ülkemiz adına yanlış hesaptır.
Rusya’yı batırmaya soyunmuş Amerikancılar, kendilerini ve bir süreliğine halkımızı kandırıyorlar.
Aslında Amerika’nın Rusya’ya uyguladığı ambargo Avrupa’yı daha çok vuruyor.
Belki de, bu sürecin sonunda, Avrupa Amerika ayrışması olacaktır.
Bu ambargo, aslında, Avrupa’ya sen Rusya ile ticaret yapma demektir.
Peki, Avrupa’nın kaybettiğini ABD, AB’ye verecek midir?
Hayır.
Rusya’yı G-8’den ihraç etmişlerdi.
Şimdi de, G-20’den ihraç etmeye çalışıyorlar.
G20, Dünya Ticaret Örgütünün kurallarını belirleyen bir oluşumdur.
Dünya ticaret kurallarının ABD ve AB tarafından belirlenmesi demek, ticaretin daha da durgunlaşması demektir.
Putin, 15-16 Kasım tarihlerinde, Avusturalya’da yapılacak G-20 toplantısına Amerika gelmezse, ben de DTÖ’den çıkarım dedi.
Eğer BRİCS ülkeleri de bu karara katılışa, soğuk savaş soğuk olmaktan çıkar.
Başka bir şekil alır.
Bülent ESİNOĞLU

Haberin Devamı

Köylü milletin efendisidir!

ATATÜRK boşuna “Köylü milletin efendisidir’ dememiş. Bu sözün ne denli doğru olduğu, zeytin ağaçları yerle bir edilen Somalı köylülerin son derece asil davranışı ile bir kez daha görüldü. Termik santral uğruna 6 bin zeytin ağacının kökünden sökülmesinin acısını yaşayan köylüler, işlerine son verilen, ellerini arkadan kelepçeleyen güvenlik görevlilerine kucak açtı, yanlarında oldu, destek çıktı.
Köylülerin bu soylu davranışına ancak şapka çıkarılır. Tek geçim kaynağı zeytin ağaçlarının termik santral uğruna katledilmesine gözyaşları ile isyan eden, karşı koyan Somalı üreticilere Danıştay aldığı yürütmeyi durdurma kararı ile destek çıkarken, köylülerin ellerini arkadan kelepçeleyen özel güvenlik
elemanları iş bittikten sonra bir anda kapının önüne konuldu. İlahi adalet bu olsa gerek. Anası, babası yaşındaki üreticilere zor kullanan güvenlik görevlileri, ‘’Bize, iş, emeklilik garantisi verdiler. Bizler de köylülerle kavga ettik. Kullanıldık’’diyerek bağırıyorlar.
Bunları niye köylülerin ellerini kelepçelerken düşünmediniz. Tamı tamına 6 bin zeytin ağacı termik santral uğruna köylülerin gözyaşlarına, feryadına karşın, yerle bir edildi. Gözü gibi baktıkları, ekmek parasını çıkardıkları, tek geçim kaynağı olan zeytin ağaçlarının tam da hasat zamanı sökülmesine isyan ediyor, Soma’nın kadını erkeği, genci, yaşlısı. Sırf birileri termik santral kursun, parasına para katsın diye o güzelim, barışın sembolü zeytin ağaçları hunharca katledildi. Somalılar bir de katliamın acısını yaşıyorlar. Bir yanda televizyonlarda yayınlanan kamu spotu ile ağaç sevgisini topluma aşılayacaksınız, diğer yanda 6 bin zeytin ağacını termik santral uğruna kökünden söküp atacaksınız. Ne yaman çelişki!
Atatürk’ün ağaç sevgisinin zerresi yok; yeni neslimizde; Yalova’da ne yaptığını öğrenen kalmamış demek ki! Öğrenmiş olsalarda, ulu önderin bu asil davranışnı örnek alırlardı. Şimdi de “vicdanen rahatsızız”mışlar. Köylü artık milletin efendisi değildir!
Şükrü KARAMAN


Yazarın Tüm Yazıları