İslamiyet’te kadın nedir

İSLAM tarihçisi Doç. Dr. Bahriye Üçok, 29 yıl önce 6 Ekim 1990’da evine gönderilen bir bombalı paketle acımasızca katledilmişti.

Haberin Devamı

Lise öğretmenliğinden sonra A.Ü. İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi; aynı üniversitede öğretim üyeliği yaptı. Cumhuriyet Senatosu üyeliğine seçildi, 1977’de CHP’ye girdi. 12 Eylül’den sonra HP’nin kurucusu oldu ve Ordu milletvekili seçildi. 1986’dan itibaren SHP üyesi oldu ve PM üyeliğine getirildi. ‘Atatürk’ün izinde Bir Arpa Boyu’, ‘İslam Devletlerinde Türk Naibeler ve Kadın Hükümdarlar’, ’İslam’dan Dönenler ve Yalancı Peygamberler’ yayımlanmış kitaplarından bazıları...
Muammer Aksoy, Necip Hablemitoğlu, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı cinayetlerinde olduğu gibi Doç. Dr. Üçok’u katledenler de hâlâ bulunamadı.
“Benim hayatım tamamıyla mücadeledir... Tesettür dinin emri değildir” sözleriyle ismi öne çıkan Üçok’u saygıyla anarken, onun Cumhuriyet’te yayınlanan ilk yazısından bir alıntı yapıyoruz:
“Türkiye’de yaşayan Müslümanlar XX. yüzyılda Müslüman Türk kadınlarının özgürlüklerine sahip olup erkekler gibi millet ve memleket hizmetinde bulunmalarını, yeni ve modern anlayışın onlara tanıdığı yeni bir hak sanarak yadırgamaktadırlar. Bu, çağdaş Müslüman kadınların ortaçağdaki hemcinslerinden pek farklı hak ve özgürlüklere kavuşmuş oldukları inancından ileri gelmektedir. Gerçekte ise İslamiyet’in kadına tanıdığı haklar ile günümüzde yaşayan kadınların hak ve özgürlükleri karşılaştırıldığı zaman görülen fark, sadece aile ve miras hukuku ile ilgilidir.
Çalışma, meslek sahibi olma bakımından ortaçağ ile modern çağ kadını arasında hiçbir farkı yoktur. Ortaçağ İslam tarihinin kaynakları ve fıkıh incelendiği zaman görülür ki, Müslümanlık, kadını erkeğin satın alabileceği bir esir, bir meta niteliğinde saymamıştır. İslam dini onu bir eşya gibi kabul etmediği içindir ki, erkekler gibi ilim sahibi olmağa teşvik eder. Timur’un torunu Uluğ Bey bu hususa çok önem vermiş olmalı ki, Semerkant’ta ve Buhara’da yaptırmış olduğu medreselerin kitabevlerini; “İlim tahsil etmek erkek ve kadın her Müslüman’a farzdır” hadisi ile süslemiştir.

Haberin Devamı


ŞARAP İÇEN KADIN


Tarihte tespit edebildiğim 17 hükümdar ve 12 nâibe kadının varlığı bize gösteriyor ki, İslam dini kadını toplum hizmetlerinden alıkoymamış, tersine ona sosyal hakların en önemlilerini tanımıştır. O halde İslam ülkelerinde yüzyıllar boyunca hüküm süren ‘harem hayatı’nın nasıl olup da başladığı ve toplumsal hizmetlerden kadının nasıl olup da uzak tutulduğu sorulabilir. Hiç şüphe yok ki, orta ve yeni çağlarda İslam kadınını hareme kapayan sebeplerin başında büyük fetihlerden sonraki servet artışları ve bunun sonucu olarak Bizans ve Sasani aristokrasisinin taklidi gelmektedir. II. Velid, ‘harem ağası’ kullanan ilk halifedir. Kadınların şarap içmeye başlamaları ve haremde yaşamaları İran’ın etkisiyle gene II. Velid devrine rastlar. Bununla beraber Abbasilerin X. Halifesi Mütevekkil’in saltanatına kadar kadınlar gene de üstün bir özgürlük anlayışı içinde yaşamışlardır.
Şurasını unutmamak gerekir ki, ne Bizans’ın ne de İran’ın etkileri göçebe veya köy hayatı yaşayan Müslüman kadınının özgürlük ve sadeliğini asla yok edememiştir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, kadın hakları ile ilgili en büyük devrimi İslamiyet getirmiştir. Fakat onu yanlış anlatanların ve öğrenenlerin yüzyıllar boyunca süren tutumlarından ötürü Müslüman kadını, kendi yuvasında yüzyıllar boyunca en doğal haklarını yitirmiş olarak yaşamak zorunda bırakılmıştı. Eğer Türk anası, dünya tarihinde henüz bir eşi doğmamış olduğuna inandığım Atatürk gibi dahi bir oğul yetiştirmemiş olsaydı, Türk kadını, Müslümanlığın ve onun zarif peygamberinin kadına tanıdığı hakların sevincine erememiş olarak hâlâ o eski yanlış davranışın ezici baskısı altında çırpınıp duracaktı.”

Haberin Devamı

Yolsuz ve arsızlar bu kitabı okumalıdır


İSLAM’ı temsil ettiğini söyleyenlerin “yolsuzluk, hırsızlık ve cinayetle” anıldığı günümüzde, ne yazık ki “tekbir getirerek kafa kesen katiller” de Müslüman olarak tanımlanıyor.
Tarihe yön vermiş bir din, bağlamından kopartılarak kitleleri uyuşturan bir olguya dönüştürülüyor, İslamiyet adına her türlü ahlaksızlığı görmezden gelen insanlar yaratılıyor.
İslam’ın kapitalizme karşı bir dünya görüşü olduğu tezi üzerine uzun yıllardır çalışmalar yapan Eren Erdem, gidişata itiraz ediyor, ‘İslam’ın ve İslam’ın Devrimci Peygamberi’nin düşünce ve uygulamalarını net biçimde ortaya koyuyor.
‘Abdestli Kapitalizm’, ‘Devrim Ayetleri’ gibi kitapları büyük ilgi gören Eren Erdem, yeni çıkardığı ‘Devrimci Peygamber’le (Net Kitap), “katillerin, kul hakkı yiyenlerin, yolsuzların, arsızların” ardına sığınmaya çalıştığı Hz. Muhammed’in gerçekte nasıl bir yerde durduğunu gözler önüne seriyor.
Eren diyor ki:
“Köleler özgürleştirilecek, zengin ile fakir eşitlenecek!”

Haberin Devamı

34 yıllık öğretmenin süs balığı kadar değeri yok!

Türkiye güllük gülistan değil

SAĞLIK Bakanı Mehmet Müezzinoğlu... Siz hekim olduktan sonra, mebus ve bakan olduktan sonra sağlık alanında tek bir kuruş harcadınız mı? Sanmıyorum; sağlık harcamalarınız sıfır olmalı. Eşim 34 yıllık öğretmenlikten sonra emekli olan Hatice Güney eylül ayında İstanbul’da özel tanı, tedavi merkezlerinde muayene ve ameliyat oldu. İki gün içinde 5 bin TL para harcadık. Ayrıca ilaç masrafı da tam bir yıkım oldu. Hep aynı açıklama...
SGK bize hiç katkı sağlamıyor. Bankalardan kredi çektik. Mimar oğlum Umut yardım etmeseydi eşim ameliyat da olamayacaktı. SGK ne işe yarıyor? 34 yıl görev yapmış öğretmenin hiç değeri yok mudur? Sayın Sağlık Bakanı gerçek değil açıklamalarınız. Sağlık iflas etmiş durumda bu ülkede. Demek ki, akvaryumdaki bir Japon süs balığı kadar değeri yok bir eğitim emekçisinin...
Sizin zannettiğiniz gibi değil. Geldiğimiz nokta budur. Türkiye güllük gülistan değil.
Prof. Dr. Emrullah GÜNEY

Haberin Devamı

Fethi Çalık-Ahmet Ertürk

TMSF’nın eski 2 numarası TMSF eski Başkan Yardımcısı Fethi Çalık, tüm kararlarda Ahmet Ertürk’un de imzası olduğunu ıfade ediyor, ancak sadece kendisi birçok nitelikli zimmet davasından yargılanıyor.
Bu konuda medyada bir çok haber yeraldı.
Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı seçilince onun ekonomi danışmanı oldu Ertürk.
Kim istedi, kim atadı, kim korudu?
Ahmet Ertürk sıkıntılı bir dönem geçirdi; peki neden hortumlamalara sessiz kalıyor?
Fethi Çalık, Uzanların yatlarının satış sürecinde 6.8 ilyon lira haksız ödeme yapıldığı için zimmet suçlamasıyla yargılanıyor; toplu Ahmet Ertürk’e atıyor.
Şimdi Cumhurbaşkanlığı’nda çalışmadığına göre, konuşması gerekmiyor mu?

Haberin Devamı

Ülkemizin iki temel sorunu bölücü terör ve çürük-çarpık yapılaşmadır.

Teröre 30 yılda 40 bin, Körfez depremine saniyeler içinde 20 bin can verdik…!
Çarpık kentleşme, ulaşım sorunları, deprem riskleri, çirkin yapılar, yitirilen doğal ve tarihi değerler ve bu yaralara merhem sürebilmek için harcanan devasa kaynaklar dikkate alındığında ülkemizde çevre, şehircilik, mimarlık alanlarında radikal bir zihniyet değişimine gereksinimiz olduğu açıktır.
Giderek bozulan şehirlerimiz, turizm beldelerimizi, doğal ve tarihi varlıklarımızı toparlamak, çocuklarımıza yaşanabilir, güzel, sağlıklı, güvenli çevreler bırakmak istiyorsak eğitiminden başlamak üzere zihniyet, mevzuat ve teşkilatı yenileyerek kapsamlı ve radikal bir ‘İmar ve Şehircilik Reformu’nu başarmamız ve aşağıdaki 15 maddelik ‘Çevre ve Şehircilik Andı’nı kabul edip uygulamamız kaçınılmazdır.
Türkiye artık imarda kent ve toprak rantının belirli çevrelere yönlendirilme sürecini gündeminden çıkarmalı, ‘Al Gülüm Ver Gülüm’, ‘Bal Tutan Parmağını Yalar’ zihniyetini terketmelidir.
Aksi halde iç veya dış düşmana, IŞID a, PKK ya gerek kalmadan kendi kendimizi bitiririz. Bir büyük deprem yeter.
Bugün ‘Dünya Mimarlık Günü’. Haydi benimle beraber tekrar edin:
. Gecekonduları, varoşları oy deposu olarak görmeyeceğime,
. İnşaat işlerini köşe dönmenin kısa yolu olarak algılamayacağıma,
. İmar işlerini siyasi ve maddi rant kaynağı olarak kullanmayacağıma,
. Yapı, yol, köprü, şehir kurmanın uzmanların işi olduğunu unutmayacağıma,
. Şehir düzeninin toplum düzenini doğrudan etkilediğini bileceğime,
. Büyükşehirlerde taşın toprağın altın olmadığını öğreneceğime,
. Bozulan kent dokusu insan dokusunu da bozar, bu denklemi ezberleyeceğime,
. Güzel ve güvenli yapıların sağlık ve mutluluk getireceğini öğreneceğime,
. Doğaya, tarihe duyarlı olacağıma, onları bozanlara tepki koyacağıma,
. Kente, çevreye, doğaya zarar verdiğimde insanlık suçu işlediğimi bileceğime,
. Benim binam başkalarının görsel çevresinin bir parçası olduğunu kabul edeceğime,
. Doğa ile barışık kentler gelişmişliğin aynası olduğunu unutmayacağıma,
. Bozulan bir kentin, çevrenin tamir edilmesinin yüzyıllar aldığını hatırlayacağıma,
. İllegal yapılaşma ile bindiğin dalı kestiğimin farkında olacağıma,
. Çevreye verdiğin zararın kendi sonunu hazırladığını aklımdan çıkarmayacağıma,
Şerefim ve namusum üzerine and içer, yemin ederim.
Prof. Dr. Ahmet Vefik ALP-Y. Müh. Mimar, Kentbilimci, Uluslararası Mimarlık Akademisi Bölge Başkanı

Yazarın Tüm Yazıları