İngilizlere karşı gözümüzü 4 açmalıyız

MEY İçki’nin CEO’su Yorgancıoğlu’nun “Viskiyi ön plana alarak Türkiye ve dünyada rakıyı topluma unutturmayacağız” açıklaması İngilizlerin dünya ticaretindeki tarihsel kötü şöhretleri ile hiç de uyuşmuyor.

Haberin Devamı

Hindistan kumaş endüstrisini nasıl yok ettikleri, kapitülasyon uygulamaları ile henüz çocukluk safhasındaki Osmanlı sanayisini nasıl batırdıklarını, gene tarihte Fransa ekonomisine attıkları kazığın bir halk ihtilali ile son bulduğunu Yorgancıoğlu bilmese de bizim nesil iyi bilir. İngilizler yönünden süreci alkışlamak doğal olsa da Türkiye’nin gözünü açması gerekir.
Çin’in ekonomik kalkınmasının gecikmesinde İngiliz firmalarının hiç mi günahı yoktur. Petrol meselesine ve Filistin konusuna girmeye niyetim yok, e-mail’e hiç sığacağı yok çünkü. Boston limanında çaylar neden denize döküldü?
Tekirdağ’ı iyi bilirim, içki fabrikasının yeri de gayet uygun, önünden geçerken mis gibi üzüm aroması ve anason kokar. Bir zamanlar aynı mest edici kokuyu Paşabahçe’den de geçerken duyardım.
Yorgancıoğlu hiç ağzında gevelemesin, onun ve temsilcisi olduğu Diageo ve bugünkü iktidarın görüşleri tam da çakışmaktadır.
Diageo bugünkü fabrika yerini bir güzel değerlendireceği gibi ilave olarak yönetimin de gözüne girecektir. Fabrikanın taşınacağı yeri söylemediğinden üretimde kullanacağı üzümün yöresi hakkında bir şey söylemeyeceğim.

Haberin Devamı

TADI BOZULABİLİR

Öyle bir yere taşınabilir ki, Tekirdağ üzümü ile üretim çok pahalı olur, rakının lezzeti bozulur, rakı satışları kendiliğinden düşer ve yerini o tahtakurusu kokulu viski alır. Bir süre sonra da viski şişelerine ‘Viski öldürür’ ifadesi yazılır. Türkiye nüfusu ve rakı tüketimi bu stratejiyi uygulamaya değer.
Türk tütününün başına gelenler ister istemez bunları düşündürüyor ve bu yüzden de “rakı içme viski iç” anlayışları gibi bir niyetleri olmadığı gibi kurt masalına da inanamıyorum!
Macit GİRAY

GÜNÜN SÖZÜ


“En titiz mahkeme vicdandır, orada hiçbir suçlu aklanmaz.” ( MS 1. yüzyıl sonlarında yaşayan Romalı şair Juvenal)

Diyanet korkmadığını göstermek için IŞİD konusunda niye hutbe verdirmiyor?


Musul’daki rehinlerimiz IŞİD safına mı geçtiler


“HİÇ haber alınmadığına göre bu personelimizden bilinçli şekilde IŞİD saflarında mücadele mi ediyor sorusu aklıma gelmiyor değil” diyen Mühendis Necmettin Dönmez, koyu bir Menderes ve Demirelcidir; Erdoğan’ı ise hiç tutmaz. Kendilerine kızdığı gibi Diyanet’i de eleştiriyor: ”Üç haftadır cuma hutbelerinde IŞİD denilen katiller sürüsünden, Irak’ta Türkmenleri katleden, tecavüz ettiği Türk kızlarını direklere asanlar için tek kelime yok. “İsrail katil devlet” tamam. Kınıyoruz tamam... Ama Türkmen katili IŞİD’e niye tepki gösterilmiyor. 49 görevlimiz Musul’da rehin alındı deniyor. Şüpheleniyorum; onlar orada IŞİD’i yönlendiriyor olamaz mı?”
Ne yazık ki, hükümet olayı unutturma peşinde diyorum, 10 Ağustos’a kadar bir sürpriz olabilir mi diye bekliyorum.
Başbakan’dan ‘ses’ çıksın istiyoruz. Bizi kandırıyor mu yoksa? Kutsal camilerimizi ‘arka bahçe’ yapanlara dur deme zamanı geldi. 85 bin imam, müezzinimiz var. Maaşallah din adına değil iktidar adına konuşuyorlar. Artık yeter...
Necmettin DÖNMEZ

Haberin Devamı


BİLİYOR MUSUNUZ?


-AKP kurucularından Ertuğrul Yalçınbayır, Ali Coşkun, Abdullatif Şener ve Abdülkadir Aksu’nun ‘çatı’nın adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nu telefonla arayarak destek verdiklerini, bu arada AKP il kurucusu, eski ANAP’lı bakan merhum Eyüp Cenap Gürpınar’ın damadı, şimdiki AKP Urfa vekili Kasım Gürpınar’ın eniştesi Avukat-işadamı Murat Aksu’nun da, İhsanoğlu’nu bizzat ziyaret ettiğini...


Avşa’da ‘deniz suyu’ kullanılır


-DENİZ suyunun ‘tatlılaştırılmasını’ yazdınız, eksik olmayın. Avşa Adası’nda iki köyün deniz suyunun tatlandırarak kullanıldığından haberiniz vardır. Demek ki bu yöntem Türkiye’de kullanılıyor... Yaz aylarında 300 bin kişi ve evlerle bahçelerinde o su kullanılıyor. Oranın da denizi çok temiz.
Bir de İstanbul’un pis deniz suyunun temizlenmesi kaça mal olacaktır?
(Her yer kupkuru, denizden su üretimi konusunda bir sürü yazı çıkıyor; ne bakan Eroğlu, ne İSKİ yanıt veremiyor. Kamuoyunun bilgilendirilmesi gerekmiyor mu? (Y.B.)

Haberin Devamı

Prof. Dr. Cem Say’dan 2. adalet nöbeti için çağrı


BOĞAZİÇİ Üniversitesi’nden Prof. Dr. Cem Say, ikinci ‘Adalet Nöbeti’nin 4 Ağustos pazartesi günü 13.00’de başlayacağını bildiriyor.
“Bildiğiniz gibi ilk Adalet Nöbeti Balyoz davasının masum kurbanlarının yakınlarınca tutulmuş ve AYM’nin davada ihlal kararı vermesiyle mutlu şekilde sonuçlanmıştı” dedikten sonra nöbetin amacını şöyle anlatıyor:
“Şimdi sırada önce özellikle onur kırıcı olsun diye ‘Askeri Casusluk ve Fuhuş Davası’ diye başlatılan, artık daha çok (İzmir’deki kopyasıyla karıştırılmaması için) ‘İstanbul Casusluk Davası’ diye anılan ucuz komplo var. Bu sözümona davada da özel yetkili ‘mahkeme’ asla delil niteliği taşıyamayacak saçma-sapan dijital delilleri ve kendileri de tutuklanma korkusu içinde ne dediklerini bilmeden Lise 2 Milli Güvenlik Ders Kitabı’nı bile ‘gizli belge’ diye niteleyen Genelkurmay yetkililerinin yazılarını esas alarak 43 insana ceza yağdırdı, ne kadar ‘adil’ kararlar verdiği AYM’nin Balyoz’la ilgili saptamalarından rahatça anlaşılan Yargıtay’ın 9. Ceza Dairesi de bu saçmalığı büyük ölçüde onamakla kalmadı;, “hiç lidersiz örgüt olur mu, şu iki sanığa fazladan liderlik cezası da verilmeli” diye ek bile kondurdu. 4 asker hâlen suçsuz yere hapiste, 30’dan fazla asker ve (görevlerinden tasfiye edilip yerlerine başkalarının yerleştirilmesi için bu çorabın örüldüğü anlaşılan) eski TÜBİTAK kriptoloji uzmanları da hapis yolunda... Aileler perişan, maddi sınırlara dayanmış durumdalar.
Sahte delillere dayalı yanlış bir kararın kesinleştiği bu aşamada iki şey yapılabiliyor. Birincisi, kararı veren mahkemeden “yeniden yargılama” istenebiliyor. Ama o mahkeme ÖYM’ler kaldırılınca yok oldu.
Yerine kimin bakacağı ise aradan geçen aylar boyunca tam 3 yerel mahkemenin bu saçma dosyaya “ben bakmayayım, başkası baksın” diye el sürmemesi yüzünden belli olamadı. Bu konuda karar verilmesi için top Yargıtay’da, ama oradan da bir türlü “şu mahkeme” diye bir ses çıkmıyor. Yani Yargıtay kendisinin “daha çok ceza verilmeli” dediği adamlara o cezayı kimin vereceğini ısrarla belirlemeyerek bir yandan da tüm sanıkların yeniden yargılanma ve dolayısıyla özgürlük hakkını da engelliyor.
İkinci hukuki yol ise Balyoz’da işe yarayan “AYM’ye bireysel başvuru”
yöntemi. Sanıklar bu başvuruları aylar önce yaptı ve zaten hak ihlali oluşturduğu Balyoz davasında saptanmış “bilirkişi raporu alınmaması” başta olmak üzere asla haram yemeyen polislerimizin yanlış adrese gidip “doğru” delili bulması, sahte telefon tapesi hazırlaması vs.
Cinliklerin dosyada cirit atması nedeniyle burada da aynı sonucun çıkması aklın gereği. Ama AYM’nin iş yükü gerekçesiyle bu karar bir türlü çıkamıyor. Cezaevinde üçüncü yılını doldurmak üzere olan Albay Koray Eryaşa, küçük oğlunun hâlâ görevde sandığı Albay Necmi Yıldırım, “casus” olduğunu Kuzey Irak’ta görevdeyken Ankara’daki evinin basılmasıyla öğrenen Başçavuş Adnan Yılmaz ve dostlarına başka bir uyduruk davadan sahte delille tutuklanan silah arkadaşları için yardım parası toplama amaçlı e-posta mesajı yazmakla suçlanan Yarbay Tamer Çetin de içeride özgürlüğü bekliyor.
Aileler 4 Ağustos saat 13:00’ten itibaren Anayasa Mahkemesi önünde Adalet Nöbeti’ne başlıyor.
Ankaralı dostları desteğe çağırıyorum.
Prof.Dr. Cem SAY- Boğaziçi Üniversitesi

Yazarın Tüm Yazıları