Din ve mezhep mi? Mesele egemenlik

TAYYİP Erdoğan, Kutlu Doğum Haftası açılış töreninde yaptığı konuşmada, “Bizim Sünnilik diye bir dinimiz yoktur.

Haberin Devamı

Bizim Şialık diye de bir dinimiz yoktur. Bizim tek dinimiz var. O da İslam’dır” demiş. Hz. Muhammed’in ölümünden beri yaşanan hayatın gerçekleriyle bağdaşmayan bir söz.
İslam, Sünni, Şii diye ikiye ayrılmış olsa, ona da razıyız; Sünniliğin ve Şiiliğin dışında, bir de bunların içinden çıkmış tarikatlar veya kendisine tarikat demeyen, ama aslında tarikat olan cemaatler vs. var.
Tarikat yol demek. Herkes “Bizim yolumuz doğru, gerçek Müslüman biziz. Bizim dışımızdakiler Müslüman değil” diyor ve “Allahu ekber” diyerek birbirlerini öldürüyorlar. Bu kavga daha Hz. Muhammed’in cenazesi kalkmadan başladı ve dallanarak hâlâ sürüyor.
Tayyip Erdoğan’ın aynı konuşmasında şiddetle eleştirdiği ve “Müslümanlıkla ilgileri yok” dediği IŞİD’cilere veya konuşmada adları geçmeyen El Kaidecilere, Hizbullahçılara vs. soracak olursanız, kendilerinden olmayanlara “Katli vacip kâfir!” diyecek kadar “Gerçek Müslümanların kendileri olduklarını” öne süreceklerdir. Nitekim, bunlara inanan binlerce insan var ve bu uğurda ölmek için, yoksul değil, “refah toplumu” denilen İngiltere’den, Almanya’dan vs. kalkıp buralara savaşmaya geliyorlar.
Bizdeki tarikatlara/cemaatlere sorun; onlar da “Bizim yolumuz doğru” diyeceklerdir. Hatta aynı tarikattan/cemaatten türemiş “alt yol”cular var. Yollarının, ölmüş olan “Aynı ‘Efendi Hazretleri’nin yolu” olduğunu söyleyeceklerdir. Fakat ortaya çıkmış ‘Küçük Efendi Hazretleri’, aynı cemaati bölerek farklı yollara yönlendirmişlerdir. Bu efendi hazretleri de ölünce yeniden dallanacaklardır.
Gerçekte ‘mesele’ din de değil, tarikat da... Mesele egemenlik, yani “Kim egemen olacak”? Çünkü egemen olursan, aslan payını sen alırsın. Çevrenize bakın; bırakın tarikat/cemaat liderlerini, onların sözcülerinin/yakınlarının bile milyonluk villalarda oturduklarını, lüks içinde yaşadıklarını görürsünüz.
Kimse egemenliği, yani iktidarı paylaşmak istemez; güçlü olan egemen olur. Arada, bunlara inanan saf insanlar (müritler) ezilir; onlar “Bu yoldan cennete gideceklerini” düşünerek efendileri için ölümüne savaşırlar.
Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasındaki mesele mezhep değildi. İkisi de Türk olduğuna göre aralarında ulusal bir sorun da yoktu. Mesele egemenlik idi. Yavuz kazandı, Şah İsmail’in hazinesine el koydu, hatta tahtını da aldı. Bugün Topkapı Sarayı’nda duruyor.
Son yıllarda siyasal literatüre girmiş olan “paralel” sözcüğü, aslında egemenlik meselesinin anahtar sözcüğü. İktidara destek oldukları sürece bir sorun yoktu; hatta “Ne istediler de vermedik” sözünün ifade ettiği gibi, her istedikleri karşılanıyordu. Ne zaman ki iktidara ortak olmak istediler, yani ‘sırtlan payı’nı yeterli bulmadılar, ‘aslan payı’na ortak olmak istediler; diğer deyişle ‘paralel iktidar’ olmak istediler; o zaman dostluk bitti ve egemenlik savaşı başladı.
Çözüm nedir? Çözüm tarihten ders almaktır. “Tarihten ders alamayanlar tarihi yeniden yaşarlar.” Bunu anlayamayanlar, “Tarih tekerrürden (tekrardan) ibarettir” derler.
PROF. Dr. Süleyman ÇELİK

Haberin Devamı

Haberin Devamı

TÜSİAD
Cansen Hanım ne yapsın


CUMHURBAŞKANI Erdoğan, başbakanlığından bu yana TÜSİAD başkanlarını, kadın-erkek ayırmadan, kadınlara hafif de olsa bir nezaket ayrımcılığı da yapmadan, sözle ‘pataklıyor’...
Son başkan Cansen Başaran Symes Hanım da nasibini aldı ve ilk defa olarak, “bedelini ödersin” kreması da eklendi. TÜSİAD’ın da, demokrasiye zart zurt ettiği dönemler oldu. Ecevit hükümetini, tam sayfa gazete ilanları ile ‘kum torbası’na çevirmişlerdi. Sermayenin giderek el değiştirmesi ve Erdoğan’ın seçim sandıkları ile ‘yoyo topu’ gibi oynaması sonucu, ihtişamlı günler, özlem bile duyulamayacak kadar uzaklarda kaldı. MÜSİAD, TUSKON ve tabii ki çok da olmasa TOBB ve bir takım sendikalar, artık ‘Saray’ın müdavim konukları, sık aralıklarla, ‘istişare’ hizmeti veriyorlar ve makama takdirlerini her daim alesta tutuyorlar. Başkan Cansen Hanım’ın Saray tarafından ağır sözlerle eleştirilmesinin asıl hedefi, arkada duran kodamanlar, TÜSİAD üzerinden güç devşirenler, artık bırakın TÜSİAD’ı, başkanları olan hanımefendiyi savunma şövalyeliği adına dahi birkaç söz söylemekten imtina ediyorlar.
Cumhurbaşkanı, belli aralıklarla, kadim Türk burjuvazisine altın varaklı bir ayna tutuyor.
Nereden nereye geldik değil mi?

Haberin Devamı

BİLİYOR MUSUNUZ?

TRAKYALI Yöneticiler Ve İş Adamları Derneği’nin bu akşam Taksim Hill Otel’de 19.30’da düzenlediği ‘Türkiye’de ekonomiden beklenenler ve gerçekleşenler’ konulu toplantıda Prof. Dr. Osman Altuğ’un konuşacağını (0212-334 8500)... ? CHP İl Başkanı Murat Karayalçın’ın düzenlediği perşembe konferanslarında bu akşam 18.00’de ‘CHP ve Emek’ konusunda eski milletvekili ve hukukçu Yrd. Doç. Dr. Engin Ünsal’ın konuşacağını... ? ÇİLLER’in Koruma Müdürlüğünü yapan E. Emniyet Müdürü Resul Kalkan ile Adnan Konukman’ın Vatan Partisi’ne törenle katıldıklarını...

MESAJ PANOSU

AKP, yolsuzluk iddiaları ve milliyetçilerin ‘Ülkenin toprak bütünlüğü tehdit altında. Türkiye bölünecek’ endişesi yüzünden büyük oy kaybı yaşayacak.
(Siyasal araştırmacı)
Prof. Dr. Özer SENCAR
BANA fırıldak diyorlar ama... AKP, sosyal politikalar konusunda Alman SPD ile aynı durumda.
(AKP’nin İzmir adayı
Ozan Ceyhun
)
17 Aralık, kaliteli ve cesur bir operasyondur.
Aykut ERDOĞDU
HARAMLARI
‘helal’ yaptılar.Durmuş YILMAZ

Haberin Devamı


5 kişinin yaptığı işi 4 kişi yapıyor

TÜRKİYE Devrimci İşçi Sendikaları (DİSK) Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü (DİSK-AR), TÜİK tarafından açıklanan İşgücü Anketi Ocak 2015 dönem sonuçlarını değerlendirdi:
TÜİK İşgücü Anketi Ocak 2015 dönemi verilerine göre işsizlik hem görünen hem görünmeyen boyutlarıyla tehlike sinyalleri vermeye devam ediyor. Bu tehlike gençler, kadınlar, geçici çalışanlar açısından ciddi boyutlardadır. Gelecek dönem açısından kriz koşulları derinleştiği takdirde güvencesiz-geçici çalışanların, eğitimli işgücünün ve kadınların istihdamda yaşadığı problemlerin artacağı beklenebilir.

Türkiye haftalık çalışma sürelerinin emsallerine göre çok daha yüksek olduğu bir ülkedir. Avrupa Birliği ülkeleri ile kıyaslandığında haftalık çalışma sürelerindeki fark 12 saati bulmaktadır. Buna göre Türkiye’de 5 kişinin yapacağı işi 4 kişi yapmaktadır. Bir yandan işgücüne katılım oranlarını yükseltirken, öte yandan işsizlik verileri ile mücadele etmenin yegâne yolu, gelir kaybına yol açmaksızın haftalık çalışma sürelerini azaltmaktan geçmektedir. Buna karşın hükümet ve sermaye çevreleri işsizlik verilerindeki artışı, istihdam yapısının niteliğini bozarak, yani yoğun çalışma koşulları altında, daha esnek ve güvencesiz çalışma biçimlerini yaygınlaştırarak durdurmanın reçetelerini topluma sunmaktadır. Hükümet işveren çevrelerinin taleplerini Ulusal İstihdam Strateji Belgesi ile programlaştırmıştır. Ucuz işgücü için, taşeron çalışmayı yaygınlaştırmayı, kıdem tazminatını fona devrederek ortadan kaldırmayı, kölelik bürolarını hayata geçirmeyi hedefleyen bu belge AKP’nin seçim sonrası için de gündemindedir.
İşsizlikle mücadeleyi, çalışma koşullarını kötüleştirerek, ücretleri düşürerek çözmeye çalışan bu anlayışa karşı durulmalıdır. Bu stratejinin sonuçları Soma’da, Mecidiyeköy’de, Ermenek’te ve Türkiye’nin dört bir yanında acı bir biçimde görülmektedir. Bu strateji işsizliğin “ne iş olsa yaparım” başlığı altında gizlenmesi, işletmelerin karını insanların yaşamının önüne alma stratejisidir. İşsizlikle gerçek mücadele için;

Haberin Devamı


1. Haftalık çalışma süresi gelir kaybı yaşanmaksızın 37,5 saate, fazla mesailer için uygulanan yıllık 270 saat sınırı, 90 saate düşürülmelidir.
2. Herkese en az 1 ay ücretli izin hakkı tanınmalıdır.
3. Herkes için iş güvencesi ayrımsız bir biçimde uygulanmalıdır.
4. Sendikal hak ve özgürlükler güvence altına alınmalı, sendikal barajlar kaldırılmalı, herkesin sendika hakkını özgürce kullanabilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
5. Taşeronlaşma ve kayıt dışı istihdam engellenmelidir.
6. Kamu girişimciliği ve hizmetleri istihdam yaratacak şekilde yeniden ele alınmalıdır.
7. Kamuda personel açığı derhal kapatılmalıdır.
8. Kadın istihdamının artırılması ve işsizliğinin azaltılması için işgücü piyasalarındaki cinsiyetçi uygulamalara son verilmeli, ev içi bakım hizmetleri devletin gereken nitelikli, yaygın ve ücretsiz bakım hizmetlerini sağlaması ile kadının üzerinden alınmalıdır.


Mersin korsan kenti midir?

ALINAN tüm önlemlere rağmen trafik kazaları can almaya devam ederken, Mersin’den okuyucumuz Mehmet Topal’ın yazdığı mektup, kamu görevlilerinin kazaların önlenmesi konusunda ihmalkarlıklarını gözler önüne seriyor.
Okuyoruz:
“Mersin Otogar ihalesi 09.01.2015 tarihinde yapıldı ve en yüksek teklifi veren Şimşek Grubu ihaleyi aldı ve 28.02.2015’de hizmete soktu. Gelin görün ki, bir türlü yüzümüz gülmedi. Şöyle ki, bazı otobüs firmaları siyasi tavır içinde Belediyeyi protesto etmek amacıyla yeni otogara araçlarını sokmamakta; otogara girmek isteyen otobüs firmalarına da tehditle engel olmaları nedeniyle; yolcular sefil durumda kalmaktadır. Özgecan kızımızın katledildiği TOK otobüsleri ile denetimsiz bir şekilde Tarsus’a kadar taşınmaktadır. Bunun yanında eski otogar esnafı kiranın yüksek olmasını bahane ederek, eski otogar civarında çadır kurarak eylem yapıyorlar. Vatandaş olarak bizim duyduğumuz yıllık 4 bin TL’ye bir yazıhaneyi kiralayıp, buradan 1 milyon TL para kazanırken; yeni otogarda yıllık 60 bin TL’yi protesto ediyorlarmış. Oysa ihale kamuoyuna açık ve şeffaf bir şekilde olduğunu basından takip ediyoruz. Esas vahim olan husus şu: 03.03.2015’de İl Ulaştırma Koordinayon Kurulu, Çeşmeli Otoban girişi ile Mersin Serbest Bölge çıkışı arasında kamyon ve otobüs trafiğine yasak getirdi. Bu yasağa rağmen otobüs firmaları, yasağı dinlemeden şehrin olur-olmaz yerinden yolcu indirip bindirmeye devam etmektedir. Bunun yanında otobüs sürücülerinin otogar giriş çıkışında alkolmetre ve takaoğraf kontrolü yaptırması gerekirken, bu yapılmadan günde yüzlerce otobüs ve binlerce yolcu Allaha emanet, kelle koltukta seyehat ediyor. Bunu denetleyecek kimse yok mudur? Muhtemel bir faciada bunun hesabını Mersin Valisi Özdemir Çakacak mı, Emniyet Müdürü mü verecek. Vali bey neden bu hukuksuzluğa dur demiyor. Çadır kuran otobüs firmalarıyla ilgili anlatacağımız o kadar çok şey var ki...”

Yazarın Tüm Yazıları