Değerlerine, kaynaklarına duyarsız bir toplumuz

TÜRKİYE Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu’nun Kırklareli’nde iki günlük ‘Doğal Varlıklar ve ÇED Süreçleri Semineri vardı.

Haberin Devamı

Son zamanlarda ‘yağma’ya dönük girişimler karşısında Istranca bölgesinde yaşanmaya başlanan çevre sorunları ele alındı ve endişeleri açıklayan uyarıcı bir bildiriyle sona erdi. Peki Istrancalar nedir? Bulgaristan’da Strandja, Türkiye’de Yıldız veya Istranca Dağları adıyla bilinen Bulgaristan’ın güneydoğusu ile Türkiye’nin Avrupa kesimi arasında 70 km uzanan bir dağ silsilesi... İçerisinde milli park (longoz) koruma ormanları, doğal sit, kültürel sit alanları ile çok sayıda dere ile oluşmuş vadilerden oluşuyor. Ergene oradan çıkıyor; oranın kaynakları ile 18 bin kişi yaşıyor. İstanbul’un suyu bölge halkından kaçırılarak İstanbul’a aktarılıyor. Kırklareli il sınırlarındaki ‘Istranca Ormanları’na dönük maden ve taşocaklarının tahribatı endişe yaratıyor.
İşte bu konular ele alındı; TBB ve Kırklareli Barosu da bu yağmaya karşılık işbirliği yapmaya karar verdi. TBB’nin çevre ve kent sorunlarının çözülmesinde hukuksal destek vereceği açıklandı. TBB bünyesinde görevlendirilen genç hukukçuların konuşmalarındaki ‘hukuksal savaşım’ örnekleri alkışlarla karşılandı. Bildiride, Trakya ve İstanbul’daki ‘kıyım’ karşısında şu değerlendirme yapıldı:
“İstanbul’un Kuzey Ormanları’ndaki kıyım, karayollarının, taş ve maden ocaklarının kirleri ortada iken, 2014 yılına kadarki on yıllık zamanda ÇED aşamasına giren 47 bin projeden sadece 32 tanesine ÇED olumsuz kararının verilmiş olması, bu sürecin ne kadar anlamsız kılındığını göstermektedir. Trakya, su, orman ve toprak varlığı ile ülkemizin önemli ve değer taşıyan bir bölümüdür. Dağlarındaki suları, ağaçları, güya sanayi ile gelişim sağlanacağı inancıyla yok edilmektedir. Pirinci, ayçiçeği, üzümü ile tüm tarımsal varlıklar fabrika temelleri ya da atıkları altında kalmaktadır. İstanbul’u berbat etmeyi beceren konut ve sanayi kanseri, Trakya’yı da kemirmektedir. Trakya’da son yıllarda taşocağı faaliyetlerinde önemli artışlar olmuştur. Bakan tarafından yapılan açıklamaya göre, Haziran 2014’e kadar yalnız Kırklareli’nde 194 madencilik faaliyeti için ÇED olumlu ya da ÇED gerekli değildir kararı verilmiştir. Yine 16 madencilik faaliyeti için ÇED süreci sürmektedir. Halbuki Bulgaristan’da koruma alanı olan Istranca Dağları’yla kaplı Kırklareli’nin biyolojik çeşitliliğin fazla olduğu, deniz, orman, göl, akarsu gibi çok sayıda ekosistemin bir arada bulunduğu bir yöredir. Bu yörede çimento fabrikaları, kalker, mıcır, kil ocakları açılarak bu biyolojik çeşitliliğe büyük zarar verilmektedir. Açılan bu taşocaklarının ve madenlerin bir çoğu Ergene havzasını besleyen yeraltı sularına zarar vermektedir. Madenler ÇED sürecinden ya kaçınacak biçimde küçük gösterilmekte ya da ÇED dosyalarındaki raporlar proje alanları incelenmeden literatür bilgileriyle doldurulmaktadır. Bu dosyalardaki flora ve fauna bilgileri eksik ya da hatalıdır. ÇED dosyalarında çevre korumaya yönelik alınacağı taahhüt edilen önlemler uygulanmamakta, kontrollerin de yetersiz olması nedeniyle çevresel zararlar önlenememektedir.”
Başka ne söylenebilir.
(Bu konudaki ayrıntıları internet köşemizde okuyabilirsiniz.)

Haberin Devamı

GÜNÜN SÖZÜ

Haberin Devamı


“BİLİME dayalı bir entelektüel düşünce topluma egemen olmadan, sanat ve musiki toplum yaşamında yerlerini almadıkça uygarlık dağın berisinde kalacak. Her gün patlayabilecek bir sosyal ve ekonomik patlamanın korkusu ile yaşayacağız.”
Doğan KUBAN

Futbolumuzun düşen seviyesinde doğrular söylenmiyor


Hangi kral çıplak


FUTBOL Federasyonu geniş katılımlı bir toplantı yapmış, futbolumuzun sorunlarına çare aranmış. Futbol, olmayan marka değerini çoktan kaybetti, seyirci maçlara gitmiyor. Uluslararası turnuvalarda milli takım nal topluyor.
Evet, isminin açıklanmasını istemeyen bir futbol adamı, süreçle ilgili bakın neler anlatıyor:
3 Temmuz süreci ile bilinçli olarak futbola ayar verildi, Ergenekon davaları gibi şike davaları ile de toplum sindirilmek istendi ve futbol seyircisinin olası muhalefet potansiyeli yok edilmeye çalışıldı. Askere ‘tımar’ atılırken, futbol seyircisi de ‘torbaya’ kondu, şimdilerde kavga ediyor görünenler, ortak operasyonlarla bu sonucu hazırladılar. Türkiye Futbol Direktörü unvanlı (unvan, biraz genel vali tanımını çağrıştırıyor) Fatih Terim, futbolumuzun seviyesizliği hakkında kendince bilimsel açıklamalarda bulundu, kulüplerin finansal sorunlarına kadar ahkâm kesti, yabancı oyuncu transferinde sınırlamaların kalkmasını savundu. Futbol eğitiminin 5 yaşında başlaması gerektiğini söyledi. ‘Kuran kurslarına’ başlama yaşının da 5 olması, erken yaşta eğitimin faydalarına işaret ediyor, ama futbol eğitimcileri de 5 yaşın oyun yaşı olduğunu söylüyor vs.
TFF Başkanı edasıyla konuştu, sanki işin içinde değilmiş de dışarıdan danışmanlık yapıyormuş havasındaydı. Teknik adamlığının görevi dışındaki konulara bu kadar rahat girmesi, Cumhurbaşkanı’nın fiili başkanlık hallerini çağrıştırdı. Son dönemin başarısızlıklarına rağmen, bu cüretle konuşması özgüvenini gösteriyor.
“Kral çıplak” dedi; iş orada büsbütün karıştı. Kral kim, çıplak olmanın sebebi ne? TFF maddi imkânları bakımından, yediği önünde yemediği arkasında, bu kadar imkânı kullanan yetkililer neden çıplak geziyorlar. Türk futbolunun kralları kim, başkan ve yönetim kral değilse, Terim hangi kraldan bahsediyor. Federasyon 2012’den bu yana işbaşında, milli takım devamlı klasman kaybediyor, seyirci tribünlerden çekildi, kralı kim giydirecek.”

Haberin Devamı

BİLİYOR MUSUNUZ?

NÂZIM Hikmet Vakfı ile Sarıyer Belediyesi’nin birlikte düzenledikleri ‘Nâzım Hikmet 113 Yaşında’ etkinliklerinin, 15 Ocak Perşembe 11.00’de Nâzım’ın ülkemizden ayrıldığı nokta olan Tarabya Oteli önünde ‘Nâzım’a karanfiller’ atılarak başlayacağını... ? TÜSİAD ve Türkiye Bilişim Vakfı (TBV) tarafından düzenlenen ‘12. eTürkiye (eTR) Ödülleri’nin 15 Ocak Perşembe günü TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in himayesinde TBMM’de gerçekleşeceğini, toplantıya TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Dinçer’in de katılacağını...


MESAJ PANOSU

25 Aralık tarihinde Nijerya THY görevlileri ile başıma gelen olayla ilgili yaptığım şikâyeti iletiyorum. Yaklaşık 20 gün önce yaşadığım bu olayı THY yetkililerine bildirdim ve bana otomatik mesajımın alındığına dair bilgi geldi ama 15 gündür ne bir soran var ne de bir cevap yazma zahmetine giren. Bu durum beni çok üzüyor ve canımı
sıkıyor.Dr. Hakan TARAKÇIOĞLU

Haberin Devamı

ASALA Orly Katliamı: Acıklı gerçek

TARİH 15 Temmuz 1983, Paris Orly Hava Alanının THY kontuarı önünde patlayan bir bomba; dördü Fransız, ikisi Türk, biri Amerikan, biri İsveçli 8 kişinin ölümüne en az 60 kişinin yaralanmasına sebep oluyor.
Olayın sorumlusunun “Ermeni terör örgütü ASALA” olduğu ortaya çıkıyor.
Failler yakalanıp, çeşitli mahkumiyetlere çarptırılıyorlar.
Olaydan sora Paris’te yürüyüşler oluyor. TV’lerde programlar ve açık oturumlar düzenleniyor.
Ne yürüyüşlerde, ne TV’lerde olay kınanmıyor.
Sadece ve sadece, “Türklerin 1,5 milyon Ermeniyi nasıl kestiklerinden” bahsediliyor.
Bir tek ellerinde ki pankartlarda “Biz Ermeniyiz, biz ASALAYIZ” diye, yazmaları eksik.
Herhalde, o devirde daha düşünememiş olacaklar.
Ancak, acıklı gerçek mahkemede ortaya çıkıyor.
Bombayı patlatan sanık Garabetyan, Fransa İçişleri Bakanı ile ASALA arasında ki bir anlaşmaya Fransızların uymayarak, bir katil zanlısını iade çalışmalarına başlamasını protesto için bu saldırının yapıldığını söylüyor.
Yapıldığı söylenen anlaşma, akıllara durgunluk verecek bir anlaşma.
Belki de tarihte ilk defa, bir batılı devlet “kendi topraklarında uslu durmaları karşılığında bir terörist guruba ülkesini sığınma mercii olarak sağlamayı” taahhüt ediyor.
Diğer batılı devletler ne yapıyor ?. Aynı şeyleri...
Tek fark; Ermenilerin yerini, Kürtler almış durumda.
Belçika, son 20 yıldır Türklere mantık zorlayıcı vize zorlukları çıkarırken “ben Kürdüm, ben Süryaniyim” diyen, herkesi derhal kabul edip maaşa bağlıyor.
Erganili bir arkadaşımızın kızı 9 sene Belçika tabiyetine girmek için uğraştı. Belçika’da iki Üniversite bitiren bu kızdan tabiyet komisyonu Belçika tabiyetini verebilmek için sadece “kürdüm” demesini istedi; o da reddetti.

Haberin Devamı

BATI AVRUPA POLİTİKASI

Batılılar 1980’li yılarda yanlış yol seçtiler.
O güne kadar, politikaları “Integration / Uyum Sağlatma” iken, o yıllarda bu politika “Assimilation / Kendi Potalarında Eritme” şekline döndü.
Uyum sağlatmak için aile temelinde çalışılır, iş ve aş temin edilir, çevreden kopartmadan batılı değerlerden faydalanmaları sağlanırdı.
Kendi potalarında eritme politikası başladığında ise, öncelikle kişinin eski değerlerinin yok edilmesine çalışıldı.
Aile bağları, ait olduğu devletin resmi makamları ile olan bağları, kültürü ile olan bağlarının hepsinin inkarı istendi. Bunda da başarı sağladılar.
Ancak, ikinci aşama olan bu unutturulanların yerine konulacak kendi değerlerinin verilmesinde çuvalladılar.
Netice olarak da; hiç bir değer yargısına sahip olmayan nesiller ortaya çıktı.
Bir yanda Politikacılar, diğer tarafta Suç örgütleri ki, buna “din istismarı” yapanlar da dahildir, bu nesli kullandılar, kullanıyorlar ve kullanacaklar.

“IRRESPONSABLE CHARLIE”


Bir garabet daha gördük.
Charlie Hebdo’nun önüne gelip de “Je suis Charlie” diye, pankart açanların içinde, vaktiyle Orly saldırısını desteklemek için yürüyenler de vardı.
Son sözümüz, “Ben Charlie’yim” diyenlere. Charlie Hebdo’yu elinize almış iseniz, bilirsiniz. Bu dergi, ‘İrresponsable”, yani ‘Sorumsuz’ bir dergidir.
Hukuken ‘cezai ehliyeti yok’ demek olup, bunun sokak Türkçesine tercümesi; ‘akıl noksanı’şeklindedir.
Her isteyen ‘Charlie’ olabilir.
Ama bir gün kendisine, “Sen Charlie’sin” de denebilir.
Hakan HANLI- Hukukçu


TBB’nin Çevre ve Kent Hukuku Toplantısında Israncalardaki ‘kıyım’ tartışıldı

TÜRKİYE Barolar Birliği Çevre Komisyonu ve Kırklareli Barosu tarafından düzenlenen ve hafta sonunda Kırklareli Üniversitesi Rektörlüğü Kültür Merkezi salonunda yapılan, ‘Doğal Varlıklar ve ÇED Süreçleri Seminerinde, Istrancalar bölgesindeki çevre konuları ele alındı.
Seminere Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek, İl genel Meclis Başkanı ve Üyeleri, Beldesi çevresinde çevreyi kirletenlere karşı örnek bir mücadele veren Kaynarca Belediye Başkanı Serdar Türker, Vize Ziraat Odası Başkanı, Sulama Kooperatifleri, Köy Muhtarları, DAYKO Vakfı Başkanı Ve Mütevelli Heyet üyeleri, Ergene Platformu Trakya Platformu Bileşenleri, Meslek odaları, Kent konseyleri temsilcileri ve Sivil Toplum Örgütleri katıldı. Açılış konuşmalarını Kırklareli Barosu Başkanı Av. Harun Saygılı, TBB Başkan Yardımcısı Av. Berra Besler, TBB Yönetim Kurulu Üyesi, TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı Av. Ali Arabacı yaptılar. TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Genel Sekreteri Av. Ömer T. Erlat’ın yaptığı oturumda, İ.Ü. Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, Istrancaların doğal yapısı, ve bu doğal yapıyı yok eden madencilik faaliyetlerinin doğuracağı sonuçlara bilimsel açıdan değerlendirdi. Av. Yakup Şekip Okumuşoğlu ise ÇED yönetmeliğinde bugüne kadar yapılan değişikliler ve dava süreçlerinde yaşadıkları pratiklerden örnekler verdi. İkinci oturumun başkanlığını gazeteci-yazar Yalçın Bayer yaptı. TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Üyesi Av. Bedrettin Kalın, Artvin Cerattepe Altın Madenciliği sürecinde yaşanan hukuki süreci, TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Üyesi Emre Baturay Altınok ise idari yargı sürecindeki Çevresel Etki Değerlendirme ve Çevre Düzeni planlarının düzenlenmesi, değişiklik yapılması ve onaylanması sürecinde İl Genel Meclis üyelerinin sorularını cevapladı. Forum bölümünde ise soru-cevaplar kısmına geçildi. Çok sayıda katılımcıdan gelen sorulara yaşanan ve yaşanacak süreçler hakkında bilgi verildi.
Vize Ziraat odası Başkanı Alpar Eker açılması planlanan Vize Doğanca Kil Ocağı ve Vize Topçuköy açık kömür işletmesi projelerinin yaratacağı tahribatı, bugüne kadar faaliyete geçenleri örnek göstererek endişelerini dile getirdi.

ÇARPICI BİLDİRİ

Seminer sonunda TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu tarafından hazırlanan sonuç bildirisinde, TBB’nin ÇED’ler konusunda çevresel talanlara karşı yargısal desteğinin sürdürüleceği belirtilerek şöyle denildi:
“ÇED’in amacı, planlanan faaliyetlerin ekosistemler üzerindeki olumsuz etkilerini değerlendirerek olumsuz etkileri önlemeye çalışmak olduğu halde, yasal düzenleme ve uygulamalarla, kimi sektörler tamamen sürecin dışına çıkarılmış, kimi sektörlerde kapasite eşik değerleri yüksek tutularak süreç harici bırakılmıştır. ÇED mevzuatı artık, amacı elde etmekten uzak bürokratik ve şekli bir yoldur.” denildi. ÇED sürecinin kamusal değil ‘piyasacı’ kimliğe büründüğünü, çoğu kez mahkemelerce iptal edilmesine karşın “ÇED sürecinin bir oyun olduğu kanısı kamuoyunda yerleştiği” belirtilen bildiri şöyle devam ediyor:
“ÇED sürecinin en önemli ilkesi olan katılımcılık ortadan kaldırılmıştır. Yönetmelikte yer alan halkın katılımı toplantısı, bazen Bakanlığın takdiriyle yapılmadığı gibi, yatırım alanıyla ilgisiz yerlerde gerçekleştirmeye de çalışılmaktadır. Soma Yırca köyündeki, İstanbul’un Kuzey Ormanları’ndaki kıyım, karayollarının, taş ve maden ocaklarının kirleri ortada iken, 2014 yılına kadarki on yıllık zamanda ÇED aşamasına giren 47.000 projeden sadece 32 tanesine ÇED Olumsuz kararının verilmiş olması, bu sürecin ne kadar anlamsız kılındığını göstermektedir. Trakya, su, orman ve toprak varlığı ile ülkemizin önemli ve değer taşıyan bir bölümüdür. Dağlarındaki suları, ağaçları, güya sanayi ile gelişim sağlanacağı inancıyla yokedilmektedir. Pirinci, ayçiçeği, üzümü ile tüm tarımsal varlıklar fabrika temelleri ya da atıkları altında kalmaktadır. İstanbul’u berbat etmeyi beceren konut ve sanayi kanseri, Trakya’yı da kemirmektedir. Trakya’da son yıllarda taş ocağı faaliyetlerinde önemli artışlar olmuştur. Bakan tarafından yapılan açıklamaya göre, Haziran 2014’ e kadar yalnız Kırklareli’nde 194 madencilik faaliyeti için ÇED olumlu ya da ÇED gerekli değildir kararı verilmiştir. Yine 16 madencilik faaliyeti için ÇED süreci sürmektedir. Halbuki Bulgaristan’da koruma alanı olan Istranca Dağlarıyla kaplı Kırklareli’nin biyolojik çeşitliliğin fazla olduğu, deniz, orman, göl, akarsu gibi çok sayıda ekosistemin bir arada bulunduğu bir yöredir. Bu yörede çimento fabrikaları, kalker, mıcır, kil ocakları açılarak bu biyolojik çeşitliliğe büyük zarar verilmektedir. Açılan bu taş ocaklarının ve madenlerin bir çoğu Ergene Havzasını besleyen yer altı sularına zarar vermektedir.
Madenler ÇED sürecinden ya kaçınacak biçimde küçük gösterilmektedir. Dosyalardaki flora ve fauna bilgileri eksik ya da hatalıdır. ÇED dosyalarında çevre korumaya yönelik alınacaği taahhüt edilen önlemler uygulanmamakta, kontrollerin de yetersiz olması nedeniyle çevresel zararlar önlenememektedir.”



KARLIK ÇAYI

Komisyon daha sonra 2012 yılında Türkiye’nin en temiz 3, köyü seçilen Armağan köyüne geçildi. Burada Köy Muhtarı Recep Dal, Sulama Kooperatifi Başkanı Bülent Özkaya tarafından karşılanan katılımcılara köy, hakkında bilgiler verildi. Yöreye özel ‘Karlık çayı’ ikram edildi. Karlık (Pazlık) çayı Avrupa’da antioksidan içerdiği ve kansere karşı etkili olduğu konusunda Bulgaristan tarafından tanıtımları yapılıyor. Köyde açılması planlanan kalker ocağı ve 10 adet RES hakkında karşılıklı görüş alışverişi ve yöresel süt ürünleri üreten mandıra ziyaret edildi.
Komisyon üyeleri daha sonra Dereköy Altın Madeni sahasında incelemelerde bulundu. Av. Bülent Kaçar bölgeden 20 davacının açtığı dava ve süreci hakkında bilgiler verildi. Tamamı orman olan 900 Ha bir ruhsat ve 14 ha işletme alanında açılmak istenen altın madeni için “ÇED gerekli değildir” kararı için İdare ve Bölge İdare davacılar lehine karar vermişti.
Yine bir taş ocağı işletmesi açılmak istenen alabalık tesisleri ziyaret edilerek, Ziyaretin ardından, inceleme gezisi sona erdi.

Yazarın Tüm Yazıları