Buruk sevinç

ATATÜRK Gençliğinin, sabırlı, dirençli, onurlu sembolleri olan yüzlerce yurtsever asker, nasıl akıl almaz iftiralarla dalga dalga mesleklerinden, ailelerinden koparılıp vatanlarında tutsak edildi iseler, şimdi de kademeli olarak özgürlüklerine kavuşuyorlar çok şükür. "Basra harab olduktan sonra" diye hayıflananlar da olabilir. "Zararın neresinden dönülse kârdır" diye teselli bulanlar da... İkisinde de haklılık payı var elbette.

Haberin Devamı

Ancak, ne hayatlardan çalınan yılları, ne kaybolan sağlıkları, ne çekilen hasretleri, yorgunlukları, üzüntüleri, akan gözyaşlarını, mesleki gelecekleri ve de en önemlisi yitirilen canları hiçbir pişmanlık, özür, hatadan dönme, yeniden yargılama v.s. geri getiremez.
Mazlumların "Bir avuç gökyüzüne hasret" günlerinin bitmesi ile herşey unutulmuş ve bu savaş bitmiş değildir. Bitemez de.

Üstelik, "Darbeleri önleme" yalanı ile ve akıl almaz türlü iftiralarla başlatılan bu kirli savaş; Atatürk ve onun en büyük eseri olan Laik-Demokratik Türkiye Cumhuriyeti ile, Sevr’den bu yana hevesleri kursaklarında kalan Emperyalistlerin ve onların içimizdeki uşakları olan dinci ve bölücü alçakların arasında süregelen bir savaştır.

Cumhuriyet’e yaban olanların, Cumhuriyet’in bağlarına destursuz girebilmeleri için onlar tutsak edilmiş, bugün Bayrağımıza, Atamıza, rejimimize, topraklarımıza küstahça saldırıların önü açılmıştır.

Konfüçyüs’ün: "Eğitimli insanlar öncelikle adalete değer verir. Eğitimli insanlar adalet olmadan cesaret sahibi olunca asi olurlar. Küçük insanlar adalet olmadan cesaret sahibi olunca haydut olurlar." sözüne uygun olarak onlar, karşılarındaki kumpası göre göre, devlete olan saygılarının gereği olarak direnmeden içeri girmişler fakat, aileleri ile birlikte yılmadan mücadele ederek ve dimdik yürüyerek dışarı çıkmışlardır.

Uzun tutsaklık yılları, bazılarının içlerindeki yazarlık, müzisyenlik, ressamlık gibi cevherleri bulmalarına, hayata geçirmelerine yardımcı olmuş ve onlar herkesin kolayca kabullenemeyeceği bu ihanet darbesini bir derviş sabrı ile karşılayarak çile sınavını başarı ile vermişler, o koşullarda da ülkemizi düşünmüş ve üzülmüşlerdir.

Ama, binbir emek, mahrumiyet ve özveri ile geçen uzun ve başarılı meslek yaşamlarının kalleş tertipçiler marifeti ile bir kalemde silinmesi, sahipsizlik duygusu, vefasızlık, elbette gönüllerde kırgınlıklara, kızgınlıklara neden olmuş, güven duygusu hayli zedelenmiştir.
Bu duyguların yansımaları, haklı sitemleri olmuştur ve olacaktır da.

Kurumsal hesaplaşma, özeleştiri ve bu süreçten çıkarılacak dersler, ayrı bir yazı ve çalışma konusudur ve mutlaka yapılmalıdır.
Ancak,keserin de, sapın da dönerek, artık hesapların görüleceği günler yaklaşırken,
sıklet merkezinin öncelikle tertipçilere karşı oluşturulması, kamuoyunun aydınlatılmaya devam edilmesi, mesleki dayanışmanın güçlendirilmesi, bir lutuf gibi sunulan yeniden yargılamanın sahteliği kanıtlanmış delilleri üreten ve ciddiye alan vicdanı mühürlü yargı ve güvenlik güçlerinin hesap vermeleri için yapılması,bekası tehdit altındaki ülkemizin benzer tertipleri ve ihanetleri tekrar yaşamaması için zorunlu olan hal tarzları olarak hatıra gelmektedir.
"Adalet kâinatın ruhudur" demiş Ömer Hayyam.
Bunca çilenin semeresinün, ülkemizde kaybedilen o ruhun kazanılması için ödenmiş olması en büyük dileğimiz ve tesellimiz olacaktır.
Askerlerimize şükran duygularımız ve esenlik dileklerimizle.
Reşit ÇAĞIN

KİMSEYE SELAM YOLLAMADIM
BAŞBAKAN, Viyana’da Türk Demokratlar Birliği’nin 10. kuruluş yıldönümü adı altında yine hem iktidarının, hem partisinin hem kendisinin reklamını yaptı, hem de başta Cumhuriyet olarak saldırılarını yaptı. Alenen seçim kampanyası yürüttü. Karşısına çıkacak adayların bu şansı yok. Bunun hesabını soracak bir kurum yok mudur? Vergimi helal etmiyorum.
"Size 77 milyonun selamını getirdim" dedi. Ben hiç kimseye selam yollamadım. Ailem de yollamadı. Benim adıma yalan konuşuyor. Hakkımı helal etmiyorum.
Hakan ARSLANOĞLU


Yazarın Tüm Yazıları