Bizans Bulgaristan’dan İstanbul’a su getirmişti

İstanbul’un su sorunu ve Prens Çihaçof.

Haberin Devamı

PROF. Celal Şengör Balyoz davasıyla ilgili karar üzerine görüşlerini açıklarken konu İstanbul’un suyuna geldi. “Biliyor musun Bulgaristan’dan, Trakya’dan, Istranca eteklerindeki Vize’den kanalla su getirilmiştir. Yarımadadaki sarnıçlar su kıtlığı için yapılmıştır” dedi. Biz de, ‘Hoca şu meseleyi anlat’ dedik. Prof. Şengör anlatmaya başladı:
İstanbul su temini konusunda nihayet beklenilen ‘çıkmaz sokağa’ girmiş bulunmaktadır. Beklenilen diyorum, çünkü bu şehrin çok ciddi bir su sorunu olacağı daha 1864 yılında büyük Rus doğa bilimcisi Prens Piyotr Aleksandroviç Çihaçof tarafından, yazdığı ‘Constantinople et Bosphore’ (Konstantinopolis ve Boğaziçi) adlı eserinde dile getirilmişti. Bu kitap üstelik o zaman Paris’te 3 baskı yapmıştı (1866 ve 1877). Ancak bu önemli eser 2000 yılına kadar Türkçeye çevrilmemiştir. 2000 yılında Tarih Vakfı Yurt Yayınları serisinden bu kitabın sadece birinci kısmı çevrilmiş, ancak tüm bilimsel kısımları çevirinin dışında bırakılmıştır. Benden kitaba bir önsöz yazmam istendiği zaman ben bu noktaya dikkat çekerek, eğer bilimsel kısımları dışarıda bırakırlarsa, bunu okuyucuya söyleyerek tercümeyi yayınlayan Tarih Vakfı’ndan şikâyetçi olacağımı söylemiştim. Peki dediler ve benim önsözüm şikâyetimle birlikte yayımlandı. Yani bilimsel kısımlar gene de tercüme edilmedi. Dolayısıyla bu kitabın orijinalini okumayanlar, Prens Çihaçof’un ikazını öğrenemediler.
Tabii, İstanbul’un su sorununa dikkat çeken sırf Çihaçof olmamıştır. Bu sorun Bizans zamanından beri bilinmektedir ve Bizans hükümeti İstanbul’un su sorununu çözmek için Roma’nın en uzun su yolu olan ve bugünkü Bulgaristan sınırından İstanbul’a su getiren muazzam kemer sistemini inşa etmiştir. İTÜ’nün rahmetli hidroloji mühendisliği hocası Prof. Dr. Kâzım Çeçen bu konuda bütün dünyada büyük yankı uyandıran bir kitap yayımlamıştır.
Osmanlı devleti, büyüyen şehri beslemek için yaptırttığı bentlere rağmen konuyu bilimsel olarak ele alamadığı için İstanbul’un su sorununa o zamandan beri esaslı bir çözüm getirilememiştir. Bizans su yoluna ise hiç bakmamıştır.

MELEN, MERİÇ VE SAKARYA

1950’den beri sorumsuz ve bilgisiz hükümetlerin elinde hızla şişirilen şehir nüfusuna rağmen bu soruna eğilinmemiştir bile. Hâlâ tam devreye girmemiş olan zayıf debili bir akarsu olan Melen Suyu projesi bir çözüm değildir. Çihaçof daha o zaman Meriç’i veya Sakarya’yı önermişti. (Bakan Prof. Dr. Veysel Eroğlu’nun, İstanbul’a su için B planı olarak sunduğu Sakarya Nehri birçok noktada kurudu. Y.B.) Ancak Türk halkı, biliminsanlarını hiçbir zaman takmayarak, bilim yapan kurumlarını birer birer diploma dağıtan pazarlar haline getirerek, sürekli bilgisiz hükümetlere oy vererek ve İstanbul’a yığılarak bu canım şehri boğmuştur. Bugün başına gelen ve giderek de artacak olan susuzluk belasını bu halk cahil kalarak ve bilgisize oy vererek bizzat davet etmiştir. Eh, insana ‘müstahaksınız’ demekten başka bir söz maalesef kalmıyor. Önümüzde gene bir seçim var: Benim tahminim % 55 ile Tayyip Bey’in ilk turda kazanacağıdır. O zaman bir daha kimse ‘Vah susuz kalıyoruz’ diye ağlamasın. Gidin AKP döneminde adeta şuursuzca yapılan AVM’lerinizin ve gökdelenlerinizin suyunu sıkıp için. O da tabii plansızlıktan giderek boğulan trafikte onlara birkaç günde ulaşabilirseniz!

Haberin Devamı


Diyanet ne yapmaya çalışıyor

Haberin Devamı

Bu ülkede Alevi yokmuş!

LAİK bir devlette(?) ‘Diyanet İşleri Başkanlığı olur mu?’ tartışmaları, din alanıyla ilgili (ibadetlerin sorulması ve cenaze hizmetleri gibi) hizmetlerin kamu eliyle yürütülmesinin sivil toplum eliyle yürütülemeyecek zorunlu bir ihtiyaç olduğu ve toplumun heterodoks tarikat ve uç girişimlere teslim edilmemesi gerektiği gibi gerekçelerle meşrulaştırılan Diyanet, İslam’ın belli bir yorumu olan Sünni Hanefilik’e göre Hanefi olmayanların vergisiyle de çalışan bir kamu kurumu olarak yıllardır eleştirilerin odağında. Eleştirinin merkezinde Hanefilik dışındaki İslam yorumlarının ve mezheplerin dışlanması yatıyor. Bunun da başında Şafilik gibi Sünni bir mezhepten ziyade Alevilik geliyor.
Aleviler kendilerini ne Sünni ne Şii olarak görüyor ve ibadetlerini sema, ibadethanelerini de cemevi olarak belirtiyorlar. Oysa gerek siyasi otorite gerekse Diyanet cemevine ibadethane statüsü vermiyor. Oysa bu statü zaten siyasi bir iktidarın verip vermemesiyle ilgili olmayıp o mezhep cemaatinin görüşüyle zaten vücut bulur. Kısaca, Aleviler cemevi bizim ibadethanemiz diyorlarsa -ki diyorlar-, cemevi bir ibadethanedir. Bilindiği üzere cami ve cemevi aynı anlamdadır; ikisi de inananların ‘toplandığı yer’ demektir. Burada evden farklı olarak amaç Tanrı’ya kişisel olarak ve ayrıca topluca bir arada ibadet etmedir.
Bu eleştirilerin odağında olan Diyanet, hemen yanı başımızda komşumuz halklarda yaşanan Sünni-Şii savaşlarını görmüyormuş gibi ülkemize de bu ateşi saracak eğilimleri besleyen bir ‘yok sayma’ yaklaşımı sergiliyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nca TUİK’e yaptırılan “Türkiye’de Dini Hayat Araştırması”, Diyanet’in görevi dışında olan ‘hangi mezhep’ gibi soruları içeriyor. Bu araştırmada % 99’u Müslüman(?) olan halkımıza mezhepleri sorulmuş; Hanefi, Şafi, Hanbeli, Maliki olmak üzere bunların tamamına yakını Sünni olup % 1’i Caferi (yani bir Şii yorumu) imiş.
Peki Aleviler nerede?
Yoklar mı? Yoksa yurttaş değiller mi? Diyanet’e göre herkes Sünni Müslüman, ülkede Alevi yok! Bu araştırmayla bulunmuş.
Diyanet herkesin vergisiyle İslami konularda bilgi ve hizmet vermek için var, mezhep ayrımı yapmayı aşıp ‘Ülkede Alevi yok’ demek çok yanlış.
Alevilerin yaşadığı pek çok soruna karşın, Osmanlı’da bile resmi mezhep Hanefilik olmasına rağmen din ve hukuk işlerinde herkes için kadılar farklı mezhepten yardımcılar bulundururdu. Farklı mezhepten kişilerin sorunları, istedikleri takdirde bu kadı yardımcıları tarafından dinen ya da hukuken çözüme ulaştırılırdı.
Diyanet’in araştırmasında çok fazla hata var; Kuran’ı Arapça okuma bilen, vakit namazını kılan, oruç tutan, başını örten kişi oranlarına bakıldığında bunu kolayla anlayabilirsiniz. Serdar TAŞÇI

Haberin Devamı


İki zor soru

TARIM Bakanlığı, destekleme primlerini ödediği çiftçiden % 4 kesildiğini açıklıyor. Ziraat Bankası bir günde 13 milyon 800 bin TL kazanıyor! (Bakan’ın Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’e yanıtından.)
MİLLİ Gelir artışı gerçek mi? Yoksa Milli Gelir artışından sadece iktidar yandaşları mı yararlanıyor? (Milletvekili Ali İhsan Göktürk’ün, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’ye sorusu.)



BİLİYOR MUSUNUZ

EKMELEDDİN İhsanoğlu’nun bugün Konya’da Kapı Camisi’nde cuma namazını kılacağını, sonra Mevlânâ Müzesi’ni gezeceğini, esnafla görüşüp Dedeman Oteli’ndeki iftara katılacağını...
DENİZ Baykal’ın Antalya milletvekilleri Yıldıray Sapan ve Arif Bulut, Aydın Milletvekili Metin Lütfü Baydar, eski milletvekili Yılmaz Ateş, eski ve yeni bazı belediye başkanları ile Akseki’nin Süleymaniye Köyü’ndeki iftar yemeğine katıldığını...
CHP İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, Bülent Arınç’a, 100 milyon liradan fazlaya mal olan Çamlıca Camisi’nde Başbakan’ın türbesinin yapılıp yapılmayacağını ve Başbakan’ın böyle bir vasiyetinin olup olmadığını sorduğunu...

Yazarın Tüm Yazıları