Antalya ‘alarm’ veriyor

ANTALYA’da yaşanan sorunlar ‘alarm’ vermeye başladı. Özetlersek:

Haberin Devamı

- RUSYA’daki ekonomik kriz nedeniyle Antalya’ya tatile gelecek olan Rus turist sayısındaki azalma tehlikesine karşı, Rusların pasaportsuz, sadece kimlikle girişleri için gerekli adımlar atılmalı.
- Enerji dağıtım şirketinin 100 milyon lira gibi bir yatırım bütçesi Antalya için yeterli değil.
- Kumluca-Finike’de ve diğer yoğun sera alanlarında organize tarım bölgeleri kurulmalı.
- Bütün oda ve borsaların oybirliğiyle kabul ettiği turizme ve tarıma zarar verecek taşocağı ve HES’lere karşı daha dikkatli davranılmalı.
- Antalya’da birçok sektörün satışı doğrudan ve dolaylı olarak turizme bağlı... Turizm iyi gitmediği takdirde sıkıntılı bir dönem yaşanacağı unutulmamalı. Hükümetin 11 ülke için uçak desteği uygulaması dışında Rus turistlerin girişlerinde pasaport uygulamalarında esneklik ve kimlikleriyle giriş yapabilmeleri sağlanmalı.
- Kalekapısı gibi bir kent merkezi, dönerciler çarşısı ve çevresi bir dünya kentine yakışan havada değil. Sosyal bilinçlenmeyle örnek yaratılmalı. Bu konularda Antalya olarak vizyonumuz, tecrübemiz, bilgimiz zayıf kalıyor. Bizim kent kültürü konusunda dünyanın en iyi uzmanlarıyla çalışmamız gerekiyor.
- Antalya’da genel makro ekonomik durgunluk dışında turizmde gerileme nedeniyle sorun yaşanıyor. Turizmde 3.5 aylık dönem olarak aldığımızda geçen yıla göre kayıp -4, nisan ayı rakamlarına baktığımızda günlük olarak -7, -9 gibi rakamlara ulaşıldı.
- Havalimanı gümrüklerinde ‘tax free’ işlemlerinde sıkıntı yaşanıyor. Turizm ve ticaret için tax free önemli bir konudur. İlgili kurumların bu konuya dikkatini çekmek istiyorum.
- Bunlar siyasi konular değildir. Kent sorunlarının yanı sıra, adalet ve güvenlik sistemi, demokrasi, kadının toplumsal yaşamdaki yeri, gelir dağılımında adaletsizlik, eğitim sistemi, bakanlık sayısının azaltılması, vergi adaleti, kayıt dışı ile mücadele gibi konular da ele alınmalı.
- Bu konular seçim gündeminde kaybolmamalıdır.
Kim mi söylüyor? Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) Başkanı Davut Çetin... CHP’den milletvekili adayı olan bir önceki başkan Çetin Osman Budak da meydanlarda “Ankara’ya yatmaya değil, Antalya’nın sorunlarını çözmeye gidiyoruz” diyor.

Haberin Devamı

GÜNÜN HATIRLATMASI

Haberin Devamı


- “AKP barajı aşar mı? Bırakın AKP’nin barajı aşamamasını, AKP iktidardan düştüğü gün, bütün ’yolsuzluk’ ve ’rüşvet’ dosyaları yeniden açılır. Her canlı nasıl bir gün ölümü tadacak ise her siyasi parti de bir gün barajı aşamayabilir. Türkiye’de kuruluşa ve kurtuluşa öncülük eden CHP de bir gün barajın altında kaldı; MHP de...”
İmambakır ÜKUŞ

‘Koalisyon’ uygarlıktır

ESKİ DSP milletvekillerinden gazeteci Süleyman Yağız’ın koalisyonla ilgili yazısından bir bölüm çok şey anlatıyor:
Koalisyon (ortak yönetim); en uygar, en demokratik yönetim biçimidir; dahası, keyfiliğin önündeki en büyük frendir. Zira koalisyon, ‘uzlaşı’yı gerektirir... Ki, ‘uzlaşı’ da uygar (medeni) insanların, uygar politikacıların işidir. Otoriter politikacılar ve diktatörler başlarına buyruk oldukları için koalisyonlardan, dolayısıyla ‘uzlaşı’lardan hoşlanmazlar; tam tersine, nefret ederler. Uzlaşılacak kişi ve kesimlere, ‘haddini bil’, ‘soyunu bil’ gibi ilkel çıkışları hep bunlar yaparlar. Türkiye’de 30 Ekim 1923 tarihinden itibaren 62 hükümet kuruldu. Bunların 21’i koalisyondu. İlk koalisyon hükümeti ise 27 Mayıs darbesinden sonra 20 Kasım 1961’de İsmet İnönü’nün başbakanlığında CHP ile AP arasında gerçekleştirildi.
Ancak “koalisyon”ların hepsine gerçek koalisyon diyemeyiz. Bunların bir kısmı “istemdışı-zorlama”, bir kısmı da “cephe” hükümetlerinden oluşuyordu. O nedenle ben, ‘koalisyon’ları; ‘zorlama’larla, ‘cephe’lerle, örneğin, Süleyman Demirel tarafından kurulan; AP, MSP ve MHP’nin oluşturduğu ‘Milliyetçi Cephe Hükümetleri’yle aynı kefeye koymak istemiyorum.
Koalisyonlar daha çok, bakış açıları çok farklı partiler arasında oluşturulduğu zaman daha anlamlıdır. 1970’li yıllarda Bülent Ecevit ile Necmettin Erbakan’ın oluşturduğu CHP-MSP hükümeti gibi... Zıtların uzlaşması!...

Haberin Devamı

Öfkeli Adam: Aziz Yıldırım


GAZETECİ Aytunç Erkin’in kaleme aldığı “Sarı-Lacivert Öfkeli Adam: Aziz Yıldırım” (Kırmızı Kedi Yayınları) adlı kitabı yarın raflarda yerini alıyor. Kitapla ilgili olarak “3 Temmuz 2011’den, yani operasyonun başladığı günden bu yana soruşturmayı bir gazeteci olarak yakından takip ediyorum. Fenerbahçe taraftarı olduğumu saklamayacağım. Yine de şunu söylemek isterim: Bu operasyon başka bir kulübe yapılmış olsa da aynı şekilde takip eder, bazı sorulara yanıt arardım. Şimdi olduğu gibi” diyen Erkin, “Ergenekon’la başlayan, sonrasında devam eden diğer davalardan farklı olmayan ‘şike soruşturması’nın perde arkasında ne olduğunu anlamaya çalıştım. Bazı soruların yanıtlarının önemli olduğunu düşündüm ve süreçte o kadar çok soru birikti ki” ifadeleriyle tanımlıyor kitabını. Erkin şu sorulara yanıt veriyor: Operasyon gerçekte hangi tarihte başladı? KKK Askeri Savcılığı, FB Başkanı Aziz Yıldırım’a karşı hangi suçlamayı yöneltti? Hangi gazete Ergenekon’un FB’de olduğu manşetini attı? Devrimci Karargâh davasında futbolun ne işi vardı? Kimin üzerinden Aziz Yıldırım’a ulaşılmaya çalışıldı? Trabzonspor Kulübü davadan nasıl kurtuldu? Trabzonspor’u savunan avukatların Cemaat’le ve davanın savcısıyla nasıl bir ilişkisi vardı? “Balyoz” ile FB arasında nasıl bir ilişki var?

Haberin Devamı


BİLİYOR MUSUNUZ ?

- BEŞİKTAŞ Belediyesi’nin eski zabıta müdürü ve CHP üyesi Ali İzzet Oral’ın, geçen yerel seçimler sürecinde Şişli-Beşiktaş ekseninde yaşanan siyasi olayları yazdığı ‘Beşiktaş’ta Siyasi Linç’ adlı kitabının önümüzdeki günlerde çıkacağını...
- CHP Genel Başkan Yardımcısı Yakup Akkaya’nın Bursa Karacabey’de bulunan Nestle fabrikası önünde açlık grevi yapan işçileri ziyaret ettiğini...


KKTC’de tarih tekerrür etti

İBB Başkanlığı’nın ardından Başbakan olan Tayyip Erdoğan, AKP Genel Başkanı olduğunda “Kıbrıs’ta 30-40 yıldır yürütülen siyasetin sürdürülmesinden yana değilim. Siyaset sorun değil, çözüm üretme sanatıdır. Bu iş Sayın Denktaş’ın kişisel meselesi değildir, milletin varlık mücadelesidir. Öbür tarafa güvenip güvenmemeyi bir tarafa bırakacağız. Müzakere edeceğiz” diye konuşmuş KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş’ın ipini çekmişti.
Allah’ın hikmetine bakın ki Lefkoşa Belediye Başkanlığı ardından KKTC Cumhurbaşkanı seçilen Mustafa Akıncı, henüz mazbatasını almadan “Rum Yönetimi Başkanı Anastasiadis’le aynı kuşağın insanları olduğunu, ilk fırsatta bir araya geleceğini, daha fazla zaman kaybetmeye tahammüllerinin kalmadığını, önceki kuşakların adanın sorunlarını çözmediğini, 1950’li, 60’lı yıllarda Kıbrıslı Türklerin belki daha çok acı yaşadığını, ancak Kıbrıslı Rumların da 1974’te acılar yaşadığını, birbirlerinin acılarını sarma zamanının geldiğini... Türkiye ile kardeşlik ilişkisi istediğini, hamasetin çok eskilerde kaldığını, bu bebeğin, yavrunun ayağa kalkması gerektiğini... “ söyleyerek anavatana rest çekti!
Erdoğan, yıldırım hızıyla “Sayın Akıncı bu kavgayı tek başına verebileceğini mi zannediyor. Onların baktığı açıdan biz Kuzey Kıbrıs’a bakamayız. Yavruvatandır, bundan sonra da yavruvatan olarak devam edecektir. Bir ananın yavruya olan ilgisi neyse aynı şekilde devam edecektir” cevabını verdi.
Rauf Denktaş’ın mekanı cennet olsun. Emanetinin akıbeti hususunda ciddi endişeler taşıyorum.
Sevginaz HAMEVİOĞLU

Yazarın Tüm Yazıları