Sınırlar Yine Değişiyor

“Bence bundan sonra Arap ulusunun ruhu su yüzüne çıkacak. Gelecek onların. Ve bu değişim sadece birkaç on yıl içinde olacak. Göreceksin!”

Haberin Devamı

Yanlış anlamayın, bu sözleri söyleyen kişinin kastı “Arap baharı” ve sonrası değil. Zira bu cümleler bundan tam 100 yüz yıl önce sarfedildi. Hem de Ortadoğu’nun sınırlarını belirleyen kilit isimlerden biri tarafından.

 

SINIRLARI ÇİZEN İNGİLİZ AJAN

 

Haftasonu izlediğim “Çöl Kraliçesi” filmi işte bu kilit isim üzerineydi: 1. Dünya Savaşı’nın meşhur İngiliz ajanı Gertrude Bell.

 

Bell, Osmanlı İmparatorluğu çökmeden önce varmış Ortadoğu topraklarına. O zamanlar Araplar tarafından “çölün kızı” diye anılıyormuş. 1. Dünya Savaşı sırasında önce İngiltere’nin Mısır’daki “Arap Bürosu”nda, sonra da Irak’ta bulunmuş. Tarihe “Kral Faysal’ı Irak’ta kral yapan, sonra da onun danışmanı olarak ölene kadar Bağdat’ta yaşayan kadın ajan” olarak geçmiş.

 

Haberin Devamı

Söylenen o ki, 1. Dünya Savaşı sonrası Ortadoğu’nun sınırlarının belirlenmesinde o sıralar bakan olan Winston Churchill’le Arap yöneticiler arasında sürekli mekik dokumuş.

 

Her ne kadar birçok sahnesinden oryantalizm fışkırsa da, film bölge sınırlarının nasıl çizildiğini resmetmeye çalışıyor. Ve geçtiğimiz hafta 100. yılını dolduran Sykes-Picot Anlaşması’nın yapıldığı sahneyle başlıyor. O sahnede İngiltere adına Mark Sykes, Fransa adına da albay Georges Picot masada sınırları müzakere ediyorlar. Önlerinde de harita...

 

ABD’NİN HATALARI

 

Sınırların sadece Sykes-Picot’yla değil, onu takip eden yıllarda birçok anlaşma sonucunda çizildiğini biliyoruz.  Ne var ki zaman değişti. O günlerde sınırlar belki büyük oranda masada ve cetvelle çizilebiliyordu. Bugün ise bu artık mümkün değil. Evet düzen yine o gün gibi sil baştan değişiyor. Irak ve Suriye parçalanıyor. Ama bambaşka bir şekilde.

 

Haberin Devamı

O günlerde büyük güçler doğrudan bu değişime müdahil olmuşlardı. Başta İngiltere ve Fransa, sahadalardı. Tüm dinamikleri tamamen onlar şekillendirmese de, büyük ölçüde belirleyici oldular.

 

Ancak sonraki yıllarda Batı’nın yaptığı birçok hata, etkisinin zayıflamasına yol açtı. Bunların başında ABD’nin 2003 Irak işgali geliyor. Zira Amerika bu savaşla Irak’ı mezhepçilik ateşinin içine attı. Bağdat’ı Sünnileri dışlayan Şii Başbakan Maliki’ye teslim etti. Dahası, ABD 2007’de El Kaide’ye karşı Sünni aşiretleri silahlandırıp öne sürmesine rağmen, sonrasında Şiiler tarafından dışlanmalarına göz yumdu.

 

İşte bu yüzden Şiilere düşman olan Sünniler, IŞİD’i doğurdu. Örgüt önce Irak’ta palazlanıp, oradan 2011’de Suriye’ye sıçradı. Bugün Irak topraklarının yüzde 30’u, Suriye’nin de yüzde 40’ı ellerinde. Mezhepçilik de öyle bir noktaya geldi ki, şu anda Şii milislerin IŞİD’den geri almaya çalıştıkları Felluce’de Sünni halk, IŞİD’i Şiilere tercih ettiğini söylüyor. Ve Sünni bir Iraklı kendisini artık Iraklı değil, Sünni hissediyor.

 

Haberin Devamı

DEVİR DEĞİŞTİ

 

İşte Irak ve Afganistan savaşlarıyla yaptığı hataları gören ve şimdi tüm bu kaostan uzak durmaya çalışan ABD, bölgedeki savaşı artık bölge ülkelerine devrediyor. Bu da en çok İran’a yarıyor. Tahran, Irak ve Suriye savaşlarıyla bölgesel gücünün doruklarına ulaştı. ABD’nin Bağdat üzerindeki etkisi ise bu hataları sonucunda son derece zayıfladı.

 

Kısacası, artık hem bölgedeki güç savaşında muhatap başkentler değil, para-militer güçler. Hem bölgesel güçler eskiye oranla daha etkili. Hem de büyük güçler –zaten asıl bu sebeplerle- artık meydanda değiller.

 

Bu elbette sınırların değişiminde hiç etkili olmadıkları anlamına gelmiyor. Kaldı ki geride durmalarının asıl sebebi, ortaya çıkan değişimin zaten işlerine gelmesi de olabilir. Ancak sonuç yine de değişmiyor: Bugün sınırlar, dengeler bambaşka bir şekilde değişiyor.

 

*

 

Haberin Devamı

Washington Post’un kıdemli yazarı Fareed Zakaria’nın son yazısında yazdıkları da bununla örtüşüyor.

 

“Bugünün uluslararası sisteminin asıl zorluğu şu: ABD’nin hakimiyetine rağmen, başka ülkeler de çok gelişti. Mesela Türkiye ve Suudi Arabistan gibi yükselen bölgesel güçler, Ortadoğu’da ABD’nin uğraşlarını akamete uğratacak şekilde kendi çıkarlarının peşinden gidiyorlar.

 

Bu da, artık tek bir ülkenin kendi isteğini diğerlerine empoze edemeyeceğini gösteriyor. ABD artık ancak başkalarıyla birlikte çalışarak ve işbirliği yaparak bugün hedeflerine ulaşabilir.”

 

 

 

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları