Ankara’nın yapılacaklar listesi

Artık kesinleşti. Ortadoğu için, 100 yıl önce sınırlarını çizen Sykes-Picot anlaşması nasıl bir dönüm noktasıysa, IŞİD’in (Irak Şam İslam Devleti) Musul istilası da öyle. “Musul’dan öncesi ve sonrası” olarak geçiyor tarihe.

Haberin Devamı

Ve güçler dengesini altüst ediyor. Türkiye’nin de yepyeni bir okuma yapması, politikalarını buna göre uyarlaması gerekiyor.
*
Değişen denklemin kazananlarından başlayalım önce.
Esad, IŞİD sayesinde ayakta kaldı bugüne kadar. Suriyeli muhaliflerle savaştığı için örgüte sonsuz özgürlük tanıdı. Yani bir nevi işbirliği yaptı. Üstüne, Batı’yı da IŞİD kartıyla korkuttu. Ve kendini istikrar ve güvenlik kalkanı olarak sundu.
Şimdi de ABD’nin başını çektiği Batı, Suriye’de can simidi olarak Esad’a sarılacaktır. Yani Esad, yerini iyice sağlama almış durumda.
Kaldı ki kadim Şii dostu Irak Başbakanı Maliki, şu an IŞİD tehdidi altında. Bir diğer dostu İran Cumhurbaşkanı Ruhani de onun yanında. Esad da örgütün kendisini de her an hedefleyebileceğinin farkında. Tam da bu nedenlerle, Esad’ın bu cepheye geçmesi an meselesi.
Ne var ki bu durumda Türkiye, kendini Esad’la aynı cephede bulacak. Şu anda Maliki’yi destekleyen Batı da keza aynı şekilde. Bu yüzden Ankara el mahkûm Esad karşıtlığı üzerine kurduğu Suriye politikasını kökten değiştirmek zorunda kalacak.
*
Değişen denklemin bir diğer kazananı da Kürtler. Sadece Irak’ta değil. Bölgede de. PKK, uzun zamandır ihtilâflı olduğu Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Başkanı Barzani’ye IŞİD’e karşı yardım teklifinde bulundu. Bu, sadece PKK-Barzani yakınlaşması anlamına gelmiyor. Barzani’nin, Türkiye ile birlikte dışladığı Kuzey Suriye (Rojava) Kürtleriyle de uzlaşması anlamına geliyor.
Ve tabii ister istemez Ankara’nın da. Bölge Kürtlerinin birleşmesi durumunda, Türkiye Rojava’ya karşı tutumunu değiştirmek zorunda kalacak.
*
Ve oyunun asıl kaybedeni: Maliki. Bir diğer deyişle, mezhepçilik. Tam da bu nedenle, Türkiye geçmişte yaptığı, kendisine mezhepçi ve ideolojik görüntü veren hataları tekrarlamamalı. Mesela: Maliki’nin Irak’tan sürdüğü eski Sünni Cumhurbaşkanı Yardımcısı Haşimi’ye Türkiye’de sığınma hakkı vermesi. 2010 Irak seçimlerinde Sünni blokunu desteklemesi. Ya da Esad karşıtlığını kişiselleştirmesi. Ankara mezhepler üstü tutumunu her şekilde vurgulamalı. Hele ki mezhep savaşı bölgeyi parçalıyorken.
*
Ve oyunun kısa vadede kazananı: IŞİD. Ankara ne zamandır IŞİD ve el Nusra gibi Suriye’deki radikal grupları desteklemekle suçlanıyordu. Hem içeride. Hem dışarıda. Ancak daha önce de defalarca yazdığım gibi: Bu konuda sapla saman birbirine karışmış durumda.
Türkiye, sırf Esad’a karşı savaştığı için el Nusra’nın faaliyetlerini görmezden geldi. Ve milislerin Türkiye’yi lojistik olarak kullanmasına göz yumdu. Ne var ki örgüte karşı mücadele etmemek, onu desteklemek anlamına gelmez.
El Kaide ve IŞİD gibi radikal örgütlerin ise en başından beri karşısında konumlandı. Hatta cihatçıların Türkiye’ye gelişini engelleyemedikleri için kaynak ülkeleri, yani Batı’yı hep suçladı.
Kaldı ki Türkiye ideolojik olarak da bu örgütlerin karşısında. Zate öyle olmasa, Suriye’deki tek toprağı olan Süleyman Şah Türbesi IŞİD tarafından kuşatılmaz, Musul’da konsolosluğu basılmazdı.
*
İşte tam da bu yüzden Ankara’nın son derece ihtiyatlı davranması gerekiyor. Hele ki şu anda IŞİD’e karşı uluslararası bir koalisyon oluşuyorken. Zira Türkiye’nin bu örgütlerle özdeşleşmesi ne kadar tehlikeliyse, karşılarındaki cephede en önde konumlanması da bir o kadar tehlikeli.
Daha 10 yıl önce el Kaide’nin İstanbul’da yaptığı bombalı saldırıların izleri hâlâ taze.

Yazarın Tüm Yazıları