Suriye'nin toprak bütünlüğü nasıl korunur?

Türkiye'nin Cerablus ile başlayan Suriye harekatı Çobanbey'den açılan ikinci cephe ile büyüdükten sonra Suriye sınırı boyunca hedeflenen IŞİD'den arındırılmış bölge Batı'dan ve Doğu'dan gelen birliklerin buluşmasıyla kesintisiz bir bütünlüğe erişti.

Haberin Devamı

Türkiye'nin Suriye probleminin başından beri savunduğu da buydu. Bu bölge Suriye'den Türkiye'ye doğru yönelen mülteci akını baskısının da durdurulmasını sağlayacak bir emniyet şeridi olarak düşünülüyordu. Tabii güvenlikli bir bölge haline dönüştürülebildiği takdirde...


Şimdi söz konusu bölgenin derinliği üzerinde konuşulmaya başlandı. Bu bölgenin derinlik kazanması güvenliğini elbette artıracak. Ancak derinlik daha fazla güneye doğru ilerlemek anlamına geliyor. Böyle olunca da IŞİD'in istediği oluyor ve Silahlı Kuvvetlerimizi hedef almaları kolaylaşıyor. İki tankımıza yapılan saldırının geride bıraktığı üç şehidimiz ile yaralılarımız bunun sonucu.


Çin'de yapılan G-20 Zirvesi sırasında özellikle Rusya ve ABD ile yapılan görüşmelerde Türkiye'nin daha önce sık sık tekrarladığı bir beklentisi daha yeniden gündeme getirildi: İŞİD'den arındırılan bu bölgenin üzerinde bir de uçuşa yasak bölge oluşturulması.


Uçuşa yasak bölge elbette yaratılan emniyet şeridinin güvenliğinin sürdürülebilirliği bakımından büyük önem taşıyor. Ancak kime karşı? IŞİD'in hava kuvvetleri yok. Bu bölgede kontrolü Türkiye'nin desteklediği, başta Özgür Suriye Ordusu olmak üzere muhtelif muhalefet unsurlarının oluşturduğu askeri gücün sağlaması bekleniyor.


Uçuşa yasak bölge oluşturulması bu muhalif Suriye'li gücün güvenliği açısından önem taşıyor. Bununla beraber, bölge uçuşa yasaklanırsa buraya Suriye rejiminin hava harekatı düzenlemesi ve muhalefet unsurlarını bombalaması engellenmiş olacak. Demek ki Türkiye Şam'ın böyle bir niyeti olabileceğinden endişe duyuyor.


Nereden bakılırsa bakılsın, Suriye operasyonu ile birlikte Türkiye artık Suriye sorununun iyice "içindedir". Tabii bu durum Suriye sorununun da yoğun Kürt kökenli vatandaşları olan ve yoğun bir Suriye'li mülteci grubunu barındıran Türkiye'nin iyice içinde olması sonucunu doğuracaktır.


Türkiye'nin desteğiyle konumunu güçlendiren muhalefet unsurlarının kontrol ettiği alanın yüzölçümü arttıkça bu durumun Suriye rejiminin kendi bekası bakımından oluşturduğu tehdit de artacaktır. O kritik aşamaya gelindiğinde bugün Suriye rejiminin sessizliğini sağlayan Rusya'nın Türkiye'ye gösterdiği anlayış da  aşınmaya başlayabilecektir.


Bugün kentlerden ve köylerden konuşuluyor. Mesele El Bab, Membiç, Halep gibi isimler etrafında dönüyor gibi anlaşılıyor. Oysa bu kentler kritik ulaşım yollarının geçtiği stratejik mevkiler. Onların kontrolü aslında çevre arazinin de kontrolü anlamına geliyor. O bakımdan, Türkiye'nin esas itibariyle kendi desteklediği muhalefet unsurlarının hareketini kontrol edebilmesi, onların rejim unsurlarıyla sıcak çatışmaya girmelerini önleyebilmesi ve rejimin  artan tehdit algısı sonucu onlara müdahale etmesini engellemesi önem taşıyor. Aksi takdirde Türkiye IŞİD'le savaşırken birden bire kendini Esad rejimiyle savaşır durumda bulabilir.


Suriye'nin geleceğinin merkeziyetçi üniter bir devlet yapısı içinde süremeyeceği artık iyice belli oldu. Ülke etnik, mezhebi ve coğrafi bakımdan farklı unsurların kontrol ettikleri alanlara bölündü. Batı'da Rusya'nın desteklediği Şam rejiminin kontrol altında tuttuğu bir coğrafya mevcut. Bu alan denize de açılıyor. Ancak kesintisiz bir bütünlük oluşturmuyor.


Halep ile Hama arasında bir bölgede muhalefet hakim. Şam civarında da muhalefetin elinde küçük bir cep mevcut. Güneydoğu'da Ürdün sınırında muhalefetin kontrol ettiği başka bir alan daha var. Daraa civarında Dürziler bir alanı kontrol ediyorlar. Homs civarında da yine muhalefet unsurlarının kontrolünde bir cep daha bulunuyor. Muhalefet kontrolündeki alana  bir de Türkiye'nin sınırından itibaren güneye doğru genişlemeye müsait ancak ne kadar genişleyeceği şimdilik bilinmeyen bir bölgeyi de ekleyelim.


Suriye'nin kuzeyinde Kürtlerin kontrolünde bulunan Rojava bölgesi var. Ortada ise IŞİD kontrolündeki alan bulunuyor. Coğrafi bakımdan alan bütüncüllüğü sağlanmış bölgeleri de bu ikisi oluşturuyor.


Savaş IŞİD'e karşı olduğundan, Suriye'nin ortasında rejim, muhalefet ve Kürtlerin kendi kontrollerine almak için mücadele verecekleri geniş bir IŞİD kontrollü arazi bulunuyor. IŞİD'le savaş, şayet birgün başarıyla bitirilebilirse, Suriye'nin yeni statükosu da ortaya çıkmış olacak.


Esas itibariyle, ülkenin toprak bütünlüğünün muhafazası için rejim, muhalefet ve Kürtler arasında oluşacak bir yönetim bölüşümünden başka yol görünmüyor. Irak'ta ülkenin bütünlüğünü korumak için başvurulan yöntemin yakında Suriye'de de kabul edilebilir yegane formül olacağı düşüncesi giderek yaygınlaşıyor.


Ne olursa olsun geleceğin Suriye'sinde Irak'ta yapılan bir hatanın tekrarlanmaması önem taşıyor. Ülkenin etnik ve mezhebi temelde bölünmüş olduğu doğru ancak bu bölünmenin yönetime de etnik ve mezhebi temelde yansıtılmaması gerekiyor. Yürütmenin ya da hükümet mensuplarının bu şekilde orantısal paylaşımı yerine bu mozaik yapının yasama erki içindeki bir denetim mekanizmasına dönüştürülmesi önem taşıyor. Aksi takdirde aynı Irak'ta olduğu gibi etnik ve mezhebi bölünmenin kurumsallaşmasının önüne geçilmesi mümkün olamayacaktır.


Türkiye Suriye'nin geleceğine ilişkin tasavvurların bu gerçekliklerden hareket edilerek oluşacağını kabul ettiği ölçüde Suriye sorununun kendi iç sorunu haline dönüşmesini engelleyebilecektir.

Yazarın Tüm Yazıları