St. Petersburg gündemi

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasındaki görüşmenin yarın St. Petersburg'da gerçekleşmesi bekleniyor.

Haberin Devamı

Bu görüşme 4 Ağustos tarihli New York Times gazetesinde yayımlanan ve Türkiye-ABD ilişkilerinin giderek kötüleştiğini yazan makalenin gölgesinde yapılacak. Ya da, bu mevsimde St. Petersburg'da güneş neredeyse gece yarısına doğru battığından, Rusya'daki kuvvetli güneş ışıkları altında...

2016 yılı herhalde ya Rusya'nın ya Putin'in astroloji haritasında koca bir yıldız gibi parlıyor olmalı. Bir yandan Brexit, bir yandan ABD, NATO ve AB ile ilişkilerini bozan bir Türkiye... Bundan iyisi Suriye'de Şam tatlısı... Abartmayalım ama, galiba o da geliyor.

Neresinden bakılırsa bakılsın, Sayın Cumhurbaşkanı'nın ziyaretini şu sırada Türkiye ve Rusya kamuoyu kadar dünya kamuoyu da büyük bir ilgiyle izlemekte. Zira bu ziyaret uluslararası konjonktürü köklü biçimde etkilemeye namzet.

Türkiye açısından durum biraz manik-depresif bir ruh halini yansıtıyor. Daha dokuz ay önce "ne iyi oldu da bir Rus uçağını düşürdük" diye gülen oynayan bir toplum, şimdi "ne iyi oldu da Rusya ile yeniden normalleşiyoruz, turistler nihayet geri gelecek" diye yerinde duramıyor.

Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin yeniden normalleşmesi elbette gerekliydi, iyi de oldu. Zira bu iki ülke ortak tarihlerini ve paylaştıkları coğrafyayı değiştiremezler. Bu çerçeve de bugün ve yarın aralarındaki ilişkilerin iyi olmasını gerekli kılar.

Şanssızlık, Türkiye ile Rusya arasında dokuz ay kesintiye uğramış olan ilişkilerin normalleşmesinin Türkiye'nin Batı ile ilişkilerinin yeniden bozulmaya yüz tuttuğu bir sırada gerçekleşiyor olması. Bu arka plan çerçevesinde bakıldığında, eli daha kuvvetli olan Rusya.

Ziyaret her iki ülke için de uluslararası topluma bazı mesajların verilmesi açısından işlevsel olacak. Putin tüm dünyaya Türkiye'yi Batı'dan uzaklaştırabilecek bir imkana sahip olduğunu ve bir NATO üyesi ülke ile, üstelik Rusya'nın genelde Batı ile ilişkilerinin pek de parlak olmadığı bir dönemde, sıkı ilişkiler geliştirme imkanına sahip olduğunu göstermek isteyecek.

Türkiye'nin de şu sırada Batı camiasına kuvvetli bir mesaj vermeye ihtiyacı var. ABD ile Fethullah Gülen'in iadesi etrafında gerginleşen ve pek de kolay yumuşamayacağı anlaşılan ikili ilişkiler bir kısım medyada 15 Temmuz darbe girişiminin ABD tarafından desteklendiği iddialarına bile yol açtı. Öte yandan, genel olarak Türkiye'de hükümet çevreleri ve kamuoyu darbe girişimine karşı Batı'lı dostlarımızdan yeterince kuvvetli bir kınama ve Türkiye'de demokrasiye sahip çıkan kitlelere yeterince güçlü bir destek gelmediği inancında.

Bu koşullar altında, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Türkiye'yi bu şekilde inciten bir Batı ile ilişkilerimizi yeniden değerlendirmekte olduğumuz görüntüsünü vermek istemesi doğal karşılanmalı.

Bununla beraber, her iki liderin de abartmalı davranmayacaklarını, şimdilik bu mesajları kuvvetli ifadelerle vermenin ötesine geçmeyeceklerini beklemek gerekiyor.  Türkiye'nin Rusya ile daha yeni yeni normalleşmeye başlayan ilişkileri çerçevesinde hemen ilk ziyarette köklü bir dış politika değişikliğine giderek, örneğin NATO'dan çıkacağını, veya Şanghay İşbirliği Örgütü'ne üye olacağını kimse düşünmüyor. Rusya da Türkiye ile olan ilişkilerin normalleşme sürecini kontrollü ve sindire sindire yürütmeyi tercih edecek gibi görünüyor.

Ziyaretin gündemindeki en önemli konuları ikili ilişkilerin oluşturacağını beklemek yerinde olur. Ne de olsa, öncelikle  dokuz aydır durgunlaşan siyasi, ekonomik, ticari, sosyal ve kültürel alanlardaki ilişkileri düzeltmek gerekiyor.

Bu bağlamda ele alınacak konuların başında enerji dosyası geliyor. Rusya tarafı ilişkilerin normalleşmeye başlaması ile birlikte Türk Akım projesinin yeniden gündeme alınmasını  beklediğini uzun bir süreden beri dile getiriyor. Türkiye bu proje ile ilgili tereddütlerini tam olarak aşmış olmasa dahi, Batı'ya verilecek en güçlü mesajın enerji dosyası ve Türk Akım üzerinden olacağını varsaymak yanlış olmaz. Dolayısıyla, Türkiye tarafının Türk Akım projesine Rusya'nın beklentilerine daha olumlu ve ılımlı bir bakış ile yaklaşması muhtemel.

Aynı durum, bir süredir atıl kalan Akkuyu nükleer santralinin inşaatı konusunda da geçerli. Türkiye muhtemelen Rusya'nın kendi finansal sıkıntılarından kaynaklanan bu durgunluğun aşılmasını ve yatırımların yeniden başlatılmasını isteyecektir.

Rusya ile Türkiye arasında doğal gaz fiyatları üzerindeki  uyuşmazlık nedeniyle Türkiye konuyu tahkime götürmüştü. Rusya, Türkiye bu başvurusunu geri çektiği takdirde, doğal gaz fiyatları konusuna daha olumlu bir bakış benimseyebilir.

Bunun yanı sıra, tabii ki turizmin önündeki tıkanıklıkların kaldırılması, Türkiye'nin ihraç ürünlerinin yeniden Rus pazarına akışına imkan tanınması ve müteahhitlik hizmetlerinin yeniden hızlandırılması gibi beklentiler de gündemde olacaktır.

Rusya için önemli dosyalardan biri de Suriye. Türkiye'nin dış politikasında bir yandan İsrail, bir yandan Rusya ile olan ilişkilerin yeniden normalleşmeye başlamasıyla birlikte dış politika değişikliklerindeki yeni açılımın nerede olacağı uzun bir zamandan beri merak ediliyordu.

Rusya'nın bu bağlamda Suriye konusunda da Türkiye ile notlarını karşılaştırmak istemesi şaşırtıcı olmayacaktır. Buradan Türkiye'nin Suriye politikasında birden bire köklü bir değişiklik yapması beklenmemeli. Yine de, örneğin Türkiye'nin bazı muhalefet gruplarını Cenevre'deki görüşmelere katılma konusunda ikna etmesi Rusya'yı memnun edebilir.

Aynı şekilde, Rusya'nın, Esad'ın Suriye'nin geleceğinde artık önemli bir rol oynayamayacağının bilincinde olduğunu, ancak Türkiye'nin Esad'ın sahneden hemen çekilmesi konusundaki ısrarını biraz daha esnetmesinin işleri kolaylaştıracağını açıklıkla anlatması halinde Türkiye'nin de Esad'ın gidişinin zamanlaması konusunda daha sessiz bir tavır takınması mümkün.

Türkiye bütün bunların karşılığında Rusya'dan PYD'ye daha mesafeli bir tutum beklediğini dile getirebilir. Bu konuda somut bir gelişme olur mu, bilinmez. Ancak, St. Petersburg ziyareti ertesinde, Türkiye'nin Suriye politikasında, fincancı katırlarını ürkütmeyen, fakat nispeten uyumlulaştırılmış bir anlayış belirlemesi Suriye politikasında yeterince önemli bir değişiklik olarak algılanacaktır.

Yazarın Tüm Yazıları