Oysa beraber yürümüşlerdi bu yollarda…

Sinema tarihimizin en ajitatif propaganda filmi olmaya aday ‘Kod Adı: KOZ’, AKP iktidarındaki her türlü ‘problem’i ‘Paralel Yapı’ya bağlıyor. Fethullah Gülen’i bütün kötülüklerin müsebbibi olarak gösteren yapım, 850 salonda vizyona çıkıyor.

Haberin Devamı

2002’de iktidara geliyorsun... Yaklaşık 10 yıl boyunca “Beraber yürüdük biz bu yollarda” diyorsun, her türlü operasyona, davaya (‘Ergenekon’, ‘Balyoz’, ‘KCK’ vs.) birlikte imza atıyorsun ama gün geliyor can yoldaşının ‘tehlikeli’ olduğunu fark ediyorsun. Ve bu aşamadan sonra da ipleri koparıyor, her platformda neredeyse tek bir hedef gösteriyorsun: “Başımıza ne geldiyse ve gelecekse sorumlusu ‘Paralel Yapı’dır...” İnandırıcı geliyor mu? Sizi bilmem ama bana gelmiyor. Dolayısıyla siyasetin bu diliyle yola çıkan bir film madem yaşananları perdeye taşıma derdinde, tıpkı siyasi hayatta olduğu gibi pelikülde de inandırıcı olmuyor, olamıyor...

Seçimler yaklaşırken ve ‘Başkanlık sistemi’ üzerinden Recep Tayyip Erdoğan ismi tekrar tartışmaya açılırken ‘Kod Adı: KOZ’, politik hayatımızın son dönemdeki en etkin figürü üzerinden kimi siyasal gelişmeleri, siyasi erkin bakış açısıyla aktaran ve her yanıyla buram buram propaganda kokan bir yapım. Yönetmenliğini Celal Çimen’in üstlendiği film darmadağın bir anlatım tuttururken döneme ilişkin yaşanmış olayları kendince kurgulamış ve bütün sorumluluğu ‘Paralel Yapı’ya fatura etmiş. ‘Kod Adı: KOZ’da isimler değiştirilmiş ama dönemin ana aktörleri kör parmağım kör gözüne bir yaklaşımla vurgulanmış...

Haberin Devamı

Oysa beraber yürümüşlerdi bu yollarda…
5 üzerinden 1 yıldız

Filmde yaşananları aktarma yolunda ‘kurgusal’ ana karakterlerden biri ‘Paralel yapı’nın hâkim olduğu bir gazetede (insanın aklına ister istemez ‘Zaman’ geliyor) çalışan Zafer Akkaya. Bu ‘araştırmacı gazeteci’ arkadaş, kendince karanlık gördüğü birtakım olayların (bunların başında filmdeki adıyla ‘Utelsan’, gerçekteki adıyla ‘Aselsan’da işlenen cinayet var) peşine düşüyor. Ve çok geçmeden görüyor ki karşısındaki yapının en önemli taşlarından biri Emniyet Müdürü olan kardeşi Remzi Akkaya... Öykü iki cephede verilen mücadele üzerinde ilerliyor: Bir cephede gazeteci Zafer hem kardeşini yola getirmeye çalışıyor hem de kendince gerçeklerin peşine düşüyor, diğer cephede ise Başbakan Erdoğan, ‘Paralel yapı’ya karşı o ünlü ‘Duruş’unu sergiliyor...

Filmin senaryo hanesinde ‘Parantez Yazı Grubu’ ibaresi var. Bu grup, son derece dağınık bir anlatıma sahip yapımda Aselsan cinayetlerini, Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopter kazasını,‘Gezi hareketi’ni, Hrant Dink’in katledilmesini -ki ‘Sarkis Bey cinayeti’ diye geçiyor-, yani neredeyse AKP döneminde yaşanan her şeyi ‘Paralel yapı’yla açıklamış. Bu çerçevede sistemin kilit ismi Fethullah Gülen’in filmdeki yansıması da ‘Mehdi Hoca’ karakteri. ‘Kod Adı: KOZ’, sanırım tarihe Gülen’i tüm kötülüklerin kaynağı olarak gösteren en ajitatif (tabii ki şimdilik) film olarak geçecek. Hoca filmde sürekli iş çeviren, gerektiğinde varlığını sürdürme yolunda kilit pozisyonlardaki kişilere (mesela İstanbul Borsası yöneticileri) özel hayatları üzerinden bizatihi kendisi tehditlerde bulunan karakter. Erdoğan’ın sağlam duruşu sonucu istediği sonuçları alamadığında da tespihini paramparça ediyor. Bu sahne Gülen’e yönelik hareketlerin filmdeki şahikasıydı ve bu durum, Mehdi Hoca tarafından şöyle tarif ediliyordu: “İmame koptu mu tespih dağılır...”

EMİR VERME ‘NOKTASINDA’

Haberin Devamı

Oysa beraber yürümüşlerdi bu yollarda…

Filmin beni benden alan yanı ise ‘Gezi’de kitlelere yönelik polis şiddetini de ‘Paralel Yapı’ya bağlamasıydı. Çadırların yakılmasından insanların biber gazına boğulmasına, gerçek görüntülerin kullanıldığı bu bölümde ‘Paralelci emniyetçiler, alandaki polislere “Göstericilere saldırın” emrini veriyor ve olaylar çığırından çıkıyor. Bu duruma itiraz eden hükümete bağlı yüksek düzeydeki emniyetçiler de sürekli telsizden “Emri kim verdi?” diyor. Yaşananları bilince ve dönemin Başbakanı Erdoğan’ın her yerde yaptığı konuşmalardaki “Emri ben verdim”açıklamasını hatırlayınca, filmin bu konuda açık ofsayta düştüğünü görüyorsunuz. Bu sahnelerde film, bir nevi Erdoğan’ın açıklamalarıyla sürekli ofsayta düşen Bülent Arınç’a benzemiş. Lakin filmin problemli yanı bu kadarla kalmıyor, TİT Müsteşarı (elbette ki MİT) Altan Çınar’ı (yani Hakan Fidan’ı) ‘kahraman’ gibi göstermek, Erdoğan’ın son çıkışlarının ardından film adına ‘Eksi puan’a dönüşebilir.

Haberin Devamı

Oysa beraber yürümüşlerdi bu yollarda…

‘Kod Adı: Koz’, ‘Dış mihraklar’ hanesinde ise sadece İngilizleri hedefe koyuyor. ABD ya da mesela Almanya’ya yönelik bir ima, bir gönderme yok. Bu arada Mehdi Hoca sahnelerinde mekân olarak ABD’yi göstermek isterken Pennsylvania’nın genel bir simgesi olmaması teknik ekibi görsel açıdan zorlamış ve bu bölümlerde New York’taki ‘Özgürlük Heykeli’ kullanılmış, böylece sinemada bir ilke, ‘Aktarmalı sahneler’e imza atılmış.
Oyunculuklara gelince: Recep Tayyip Erdoğan rolünde Cem Kurtoğlu’nun çok da başarılı bir performans ortaya koyduğunu söyleyemeyeceğim. Burada problem şu: Canlandırdığı karakteri hepimiz çok iyi tanıyoruz ve beklentimiz yüksek. Kurtoğlu’nun çizdiği Erdoğan en önemli özelliklerinden biri olan sinirli halinden uzak, sakin ve her daim sevecen. Üstelik en çok kullandığı “Noktasında” ifadesi diyaloglarda hiç yok. Mehdi Hoca’da İskender Bağcılar karikatürize bir Fethullah Gülen portresi çizmiş. Diğer oyuncuların performansları ‘idare eder’ seviyesinde. Kayda değer tek çaba ise bence gazeteci Zafer Akkaya rolündeki Hazım Körmükçü’den gelmiş. Portföyüne ‘Solcu militan’ın (‘Rahmetli’ Atıf Yılmaz’ın ‘Eylül Fırtınası’nı kastediyorum) yanı sıra ‘Paralel yapı’ya karşı mücadele eden gazeteci’yi de eklemiş.

Sonuç? ‘Kod Adı: KOZ’un bence şöyle ‘tarihi’ bir misyonu var: Film bir an önce yurtdışında da vizyona girmeli ve tüm ‘Dış mihraklar’a ama özellikle İngilizlere, bu ülkede yıkılmaz bir siyasi iradenin olduğunu hatırlatmalı. Yani boşuna uğraşmasınlar... Öte yandan ideolojik bir kıyas düzlemi açısından bakarsak; ‘Cemaatçi kesim’in sinemadaki son temsilcisi ‘Birleşen Gönüller’ adlı filmdi. ‘Kod Adı: KOZ’u izledikten sonra şunu rahatlıkla söyleyebilirim: ‘Sanatsal açıdan ‘Paralel Sinema’ 1-0 önde. Ama daha genel bir çerçevede bakarsak, tüm bu filmler bizi şu noktaya taşıyor: Bu topraklarda iyi filmleri hâlâ ‘solcular’ -ve de eski solcular- çekiyor...

Yazarın Tüm Yazıları