'Algının kapıları' gereksizce zorlanırken...

‘Bizi Kötüden Koru’, New York Polis Teşkilatı’ndan Ralph Sarchie’nin birtakım ruhani olaylar peşinde sürüklenirken yaşadıklarını anlatıyor. Film içerik olarak 70’lerin klasiği ‘The Exorcist’i, atmosfer olarak da ‘Se7en’ı tekrarlamaktan öteye gidemiyor.

Haberin Devamı

Dünyadaki onca kötülüğün müsebbibi kim olabilir? Bildiğim kadarıyla dini kitaplar ‘Şeytan’ı işaret ediyor; kaynak o, uygulayıcılar da ona kananlar... Bir de içine ‘İblis’ girenler var... Onları da daha çok Amerikan sineması işaret ediyor. William Peter Blatty’nin ‘bestseller’ romanını bizatihi kendi senaryosuyla sinemaya uyarlaması ve bu metnin William Friedkin’in maharetli elleriyle popüler kültürün zihnine bir daha çıkmamacasına yerleşmesiyle birlikte ‘The Exorcist’ (‘Şeytan’) öncülüğünde 1973’te açılan kapıdan zamanımıza değin o kadar çok film geçti ki, artık bu kulvar neredeyse özel bir ‘tür’e dönüştü.

Algının kapıları gereksizce zorlanırken...

‘The Exorcist’in devamı niteliğindeki yapımları bırakın, göndermelerde bulunan, meseleyi tazeleyen, daha eski bir zamana taşıyan, farklı formlarda sunan çok sayıda film izledik; bu haftadan itibaren salonlarımıza uğrayan ‘Bizi Kötüden Koru’yla (‘Deliver Us from Evil’) birlikte izlemeyi de sürdürüyoruz. Bu haftanın mönüsünde yer alan bu yapım, aslında ayrı güzergâhtan daha önce ‘The Exorcism of Emily Rose’la geçen Scott Derrickson imzasını taşıyor. En son karşımıza Ethan Hawke’ın ‘lanetli bir ev’de son kitabını yazmaya çalışan bir yazarı canlandırdığı ‘Sinister’la çıkan Derrickson, ‘Bizi Kötüden Koru’da da ‘Gerçek bir hikâyeden uyarlanmıştır’ ibaresine sahip bir filmle huzurlarımızda. New York Polis Teşkilatı’ndan Ralph Sarchie’nin anılarını topladığı ‘Beware The Night’ adlı kitaptan Derrickson’ın daha önce de birlikte çalıştığı Paul Harris Boardman’la kaleme aldığı senaryodan çekilen yapım, içeriğini çarpıcı görselliğiyle tamamlamak isteyen filmlerden olmuş. Günümüz sinemasında bu ifadenin bir başka anlamı görselliğe yüklenmek ve genellikle içeriğin zaaflarını atmosferle örtbas etmeye çalışmaktır.
Önce kısaca konu diyelim: New York’taki hayvanat bahçesinde çocuğunu aslan kafesine atan bir anneyle başlayan olaylar zincirinde, tuhaflıklar birbirini izler. Polis departmanından Sarchie, partneri Butler’la birlikte son dönemlerde karşılaştığı vakaları bir araya getirdiğinde aralarında bir ilişki olduğu hissine kapılır. Ki bu hissiyatın doğruluğu çok geçmeden kıyıya vuracaktır. İlginç olan da şudur, spiritüel özellikler içeren bu olayların Sarchie’ye yansıması ise özel olmakta, zaman zaman gaipten sesler duymakta, kimsenin farkına varamadığı görüntüleri görmektedir...

Algının kapıları gereksizce zorlanırken...

Haberin Devamı

‘THE DOORS’A SAYGIMIZ SONSUZ AMA

‘Bizi Kötüden Koru’ ilginç başlıyor ve seyircisini gizeminin içine kolayca çekiyor. Hele hele atmosferi hafiften ‘Se7en’a da selam sarkıtınca Derrickson’ın olgun sinematografisiyle film belli bir süre standart üstü seyrini koruyor. Ama daha sonra üzerindeki pullar dökülüyor ve nihayetinde, kulvarına ait sıradan bir yapıma dönüşüyor. Hele hele başlarda pek de dini inançları olmayan Sarchie’nin, Güney Amerika kökenli peder Mendoza sayesinde ‘doğru yol’u bulması ve bir anlamda ‘Hidayet’e ermesi de, klişeler halkasında yeni bir merhale olarak dikkat çekiyor.

Algının kapıları gereksizce zorlanırken...

Oyunculuklara gelince kadronun uluslararası özelliklerdeki tek yıldızı Eric Bana Sarchie’de, Edgar Ramirez rahip Mendoza’da, Sean Harris kötülüklerin kaynağı Santino’da, Olivia Munn Sarchie’nin karısı Jen’de, Joel McHale de Butler’da gayet iyi performanslar çıkarıyor.

Sonuç? Bazı sahnelerde ürperten ama sonuçta araladığı bütün kapıları ‘The Exorcist’e çıkaran ‘Bizi Kötüden Koru’, sıradan bir yapım olmaktan öteye gidemiyor. Ben filmde en çok ‘The Doors’ üzerinden uhreviyata dönük kapı göndermelerini beğendim ama bunun da bütün bir filmi kurtaramadığını belirtmek gerek.

Yazarın Tüm Yazıları