Trump, Trump, Trump

İLK defa canlı olarak Iowa’da tanık olmuştum.

Haberin Devamı

Cumhuriyetçiler ve Demokratlar önseçimle başkan adaylarını belirlemeye çalışıyor... Ve yarışa Iowa Eyaleti’nde başlıyorlardı. Oy verme işleminden birkaç saat önce, Cumhuriyetçi Donald Trump son kez bir miting yaptı. Aşağı yukarı 1000 kişilik bir grup. Konferans merkezi gibi kırmızı rahat koltukları olan bir salon. İnsanlar aniden oturdukları yerden kalkıp içerisini bir tribüne çevirdi. Ve Trump kürsüde konuşurken araya girip güçlü bir sesle tekrarlamaya başladı: Trump, Trump Trump... Durmadan. Tempolu.

 

Hayır, kadınlar da vardı. Onlar da katılıyordu. Ama arada kaynadıkları için mi... Erkekler daha çok bağırdığından mı... Yoksa onlar da seslerini bilerek kalınlaştırıp söyledikleri için mi bilmiyorum. Bas çıkıyordu gürültü. Şimdi maçlarda, 30’ların İtalyası’nda Duce, Duce, Duce (İtalyanca şef, reis) diye Mussolini’yi selamlayanları taklit eden, Avrupa statlarında faşist geleneği devam ettiren Lazio taraftarları gibi.

 

*

 

Haberin Devamı

KONUŞMASI bittikten sonra salondan çıkanlara hep aynı şeyi sordum. Anlamaya çalışıyordum çünkü. Niye destekliyorsunuz? Niye hiçbir saygı normlarına uymayan... Meselelerle ilgili hiçbir derinlemesine bilgisi olmayan... Yalan söyleyen... Dediğini inkâr eden... Basın özgürlüğüne inanmayan... Ayrımcılığı körükleyen... Meksikalı göçmenlere küfreden... Vergi ödeyip ödemediği bile belli olmayan birinin arkasından gidiyorsunuz? Ve konuştukça gördüğüm, bunların hiçbiri umurlarından değildi. Tek istedikleri, Trump’ı seçtirip sisteme okkalı bir yumruk atmaktı. Sarsmak... Sallamak...

 

*

 

HİÇBİR zaman kabul etmediler. Mesela geçen Kasım Trump’la ilgili gözlemlerimi paylaşıp Cumhuriyetçilerin adayı olabileceğini söylerken, eskiden Yönetim’de önemli görevlerde bulunmuş bir Amerikalı Trump’ın seçilebileceğine inanmanın Amerikan sistemini yeterince anlayamamış olmaktan kaynaklandığını iddia ediyordu. Hatta seçilse bile kurultayda adaylığının elinden alınacağını öne sürüyordu. Niye? Çünkü böyle bir şeyi, demokrasinin, özgürlüklerin, Batılı değerlerin savunucusu olduğuna inandıkları ülkelerine yakıştıramıyorlardı. Öyle ya... Trump seçilse üçüncü dünyanın otoriter liderler tarafından yönetilen insanlarına nasıl caka satacaklar! “Yazık yazık, sizde özgürlükler kısıtlanıyor” diye nasıl kibir sergileyecekler! Ancak mesele... Washington’dakilerin göremedikleri... Trump’ı destekleyenler için böyle değerlerin hiçbir öneminin olmamasıydı.

 

*

 

Haberin Devamı

ÇOK dayak yedi. Şimdi neredeyse ekrana her gün bir kadın çıkıyor. Ve “Trump beni de taciz etti” diyor. Sonra televizyonlar, gazeteler uzun uzun o kadının hikâyesini anlatıyor. O yüzden elbette kaybedebilir de. Hillary rahat bir seçim zaferi elde edebilir. Fakat sorun, bu maço hareketin böyle suçlamalardan etkilenmediği de muhakkak. Bağımsızları kazanıyor sadece Hillary. Sandığa gitme motivasyonu parti yanlılarına göre çok daha düşük olanları yanına çekiyor. Ve karşı tarafın ne kadar berbat olduğunu savunurken, bağımsızların zahmet edip kendisine oy vermesini sağlayacak bir heyecan sunmuyor. Öbür kamp ise... Tribün goygoycuları ise daha çok bileniyor.

 

*

 

Haberin Devamı

İLERİDE tarih Amerika’nın yaşadığı bu seçimi çok daha sağlıklı değerlendirecektir. Çünkü şimdi kampanya dönemindeyiz. Kimse gerçekten ne düşündüğünü söylemiyor. Ama seçimler bittiğinde. Amerikalılar Obama’dan sonraki yeni başkanına kavuştuğunda, herkes oturup kendi kendine şunu soracaktır: Bu niye başımıza geldi? Nereden çıktı bu Trump?

 

Halbuki biraz dışarıya bakınca, Amerika’nın da dokunulmaz olmadığını kabul ettiğinizde, işaretleri var. AB’den ayrılmayı oylayan hazirandaki Brexit referandumunda İngiliz liberaller neden kaybettiyse... Daha iki hafta önce Kolombiya Hükümeti FARC’la barış görüşmelerini halkın onayına sunan oylamada niye yenildiyse... Avrupa’da aşırı sağ neden yükseliyorsa... Dünyada otoriter liderler neden zemin kazanıyorsa... Bu maço, avam, ilkesiz hareket de Amerika'da o yüzden güçleniyor.

 

Haberin Devamı

Ekonomik adaletsizlik, çöken eğitim politikaları, sağlık sistemindeki sorunlar, güvenlik problemleri geri kalan her şeyi geri plana itiyor. Ve Trump gibiler de bunu çok iyi okuduğundan, “Kadınlar hakkında o hakaret içeren sözleri niye söylediniz” diye sorduğunuzda, o size “Ben IŞİD’i yeneceğim” diye cevap veriyor. Halkın zaaflarına oynayıp kazanıyor.

 

*

 

İŞİN dünyayı ilgilendiren boyutuna gelince. Bu kısmını Trump seçilirse 8 Kasım’dan sonra tekrar konuşuruz. Ama Washington’ın en önemli Rusya uzmanlarından Walter Laqueur’ün, Putinizm kitabında buna dair önemli detaylar var. Vladimir Putin’in seleflerinden bir farkının da dış politikaya yaklaşım olduğunu söylüyor Laqueur. Ve Gorbaçov, Yeltsin gibi Rus liderler içerideki istikrara önem verirken Putin’in dışarıya dair hırslarının Rus siyasetini nasıl şekillendirdiğini anlatıyor.

 

Haberin Devamı

Dinleyince Trump şimdi öyle değil. “Bizim Ortadoğu’da ne işimiz var” diyor. Ama yarattığı popülist hareket, dünyadaki örneklere bakınca dünya için de bir risk oluşturuyor. Ki bir dediğini kolayca inkâr eden biri olduğunu unutmamak lazım.

 

Amerikalılar istisna değiller. Amerika istisnai bir ülke değil. Trump’la bunu öğreniyorlar.

Yazarın Tüm Yazıları