Sorun askeri değil ideolojik

İLK hamle çarşamba akşamı geldi ve Beyaz Saray, 1915 Olayları’nın 100’üncü yıldönümü öncesi, geçen yıl Türk diplomasininin girişimleriyle engellenen, ‘Ermeni Soykırımı’nı sembolize ettiği savunulan bir halıyı deposundan çıkaracağını duyurdu.

Haberin Devamı

Ertesi sabah, New York’taki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) oylamasında, Ankara son bir yıldır epey para harcayıp yüklendiği adaylık yarışını, 140 beklenirken 60 oy alarak yaşadığı bir hezimetle kaybetti. O oylamadan bir saat sonra da, Washington Yönetimi, Türk Devleti’nin resmi belgelerinde “bölücü terör örgütü” olarak geçen, PKK’ya yakın Suriye’deki PYD ile ilk kez doğrudan resmi temas kurduğunu açıkladı.
Evet doğru. ABD ve Türkiye arasında İncirlik ve Tükiye’deki diğer üslerin IŞİD’e karşı askeri hava saldırılarına açılması için sürmekte olan sert bir müzakere süreci var. Ve Türkler, “Uçuşa yasak bölge olmazsa olmaz” diyerek daha en baştan bağlayıcı bir pozisyon belirleyip görüşmeleri düğümlediler. Ama mesele o değil. Çünkü sonuçta Amerikalıların kapasitesi var ve eğer üsler açılmazsa birkaç milyar dolar daha fazla harcar, operasyonu Körfez ülkelerinden yapmaya devam ederler. Peki nedir asıl sorun? Ankara’ya 24 saat içinde üst üste üç ağır diplomatik darbe yaşatan mesele neden kaynaklanıyor?

*

ABD’nin IŞİD’e karşı başlattığı mücadelede beş ana başlık bulunuyor: 1) Askeri işbirliği 2) Terörizmin finansmanını durdurma 3) Bölgeye yabancı savaşçı akışını engelleme 4) İnsani yardım sağlama 5) IŞİD’in aşırılık yanlısı ideolojisinin meşruiyetini ortadan kaldırma.
İncirlik olursa büyük bir hareket kabiliyeti kazanacak Amerikalılar ve operasyonun mali yükünü hafifletirken, işi bir insansız hava aracı (İHA) operasyonuna çevirecekler, kabul. Ama bu haftaki diplomatik darbeleri sadece bununla açıklayamazsanız. Nitekim, Türkiye’nin bu harekâta sağladığı askeri katkı da aslında hiç yabana atılacak bir seviyede değil. İncirlik’te konuşlu, şimdiye kadar sadece PKK’ya karşı kullanılan Amerikan İHA’larının BMGK’nın 15 Ağustos 2014’te kabul ettiği 2170 sayılı karardan beri IŞİD’e yönelik istihbarat faaliyetine de başladıklarını doğruladım. E bunun üzerine, ileride Türkiye’nin başına büyük sorunlar açacak, Suriyeli ılımlı muhaliflerin Türkiye’de alacakları askeri eğitimi ekleyin. Daha ne olsun.
Sorun daha derinde. Ve bu hafta yaşanan iki kritik gelişmeyi derinlemesine irdelersek görülecek ki, Amerika’nın bölgeye yönelik politikalarında köklü değişiklikleri haber veren çıkışlar, aslında stratejinin en kritik ayağı, IŞİD ideolojisiyle mücadeleyi işaret eden 5’inci maddeden kaynaklanıyor. Türkiye’nin, büyük bir sembolik öneme rağmen, Sünni çoğunluklu bir ülke olarak bu mücadelenin görünür kısmında yer almak istemeyi reddetmesi… Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın harekâtı halen Amerikalıların petrol hevesine bağlayan açıklamaları…

*

GENELKURMAY Başkanlığı’nın internet sitesinde “2014 Yılı Önemli Yurtiçi Olaylar” başlıklı sayfaya bakın. Daha bir hafta önce, 10 Ekim’de yayınlanan 4 numaralı bildiride, Türk Devleti’nin PYD’den “bölücü terör örgütü” olarak bahsettiğini görürsünüz. Ama işte ABD, şimdi o PYD’yle resmi temas geliştirdiğini açıklıyor. Böylece Türkiye’nin tıpkı PKK gibi, PYD lideri Salih Müslim nezdinde görüşme yapmaya devam ederken politika olarak “terör örgütü” kabul ettiği bir yapı, Türkiye’nin NATO müttefiki nezdinde ilk kez bir kanal açmış oluyor. Ve eğer Türkiye’nin PYD konusunda yaptığı tespiti doğru kabul edersek, yani PYD ve PKK aslında aynıysa… Amerikalılar 1997’den beri Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın terör örgütleri listesinde tuttuğu PKK’yla PYD üzerinden ilk kez doğrudan resmi ilişki geliştiriyor.

*

BU işin Suriye’deki Kürt ayağı. Amerikalıların Suriye temsilcisi Daniel Rubinstein pazar günü Salih Müslim’le Paris’te buluştuktan bir gün sonra Müslim Irak’a geçti. Ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKYB) Lideri Mesut Barzani’nin davetiyle Dohuk’ta yapılan, Kobani direnişinden sonra bir araya gelmeyi kabul eden bölgedeki Kürt gruplarının düzenlediği toplantıya katıldı. Ki bu birlik görüntüsü için Müslim’i Rubinstein’ın ikna ettiği yönünde görüşler var. Aynı gün Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Tony Blinken da Irak’a indi. Ve 16 Ekim’e kadar Bağdat, Dohuk ve Erbil arasında mekik dokuyarak, bölgenin istisnasız bütün önemli siyasi aktörleriyle bir araya geldi. Ve ülkeden ayrılmasından iki gün sonra da, Irak Parlamentosu, Başbakan Haydar El-Abadi’nin önerisiyle Musullu Sünni lider Halid El-Ubeydi’nin Savunma Bakanlığı’nı onayladı. Ayrıca El-Abadi, 8 Eylül’de Kürtlerin kontenjanına bırakılan Maliye Bakanlığı’na normalde Başbakan Yardımcısı olarak onaylanan eski Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’yi atadı. Ve cuma akşamı bana konuyla ilgili bilgi veren üst düzey bir Amerikan Dışişleri yetkilisinin aktardığı şekliyle, Bağdat ve Erbil Yönetimi arasında Kürt petrolünün satışı konusunda Mart’tan beri süren görüş ayrılığının aşılması konusunda bir kritik dönemeç daha dönüldü. Kürt petrolünün Bağdat’ı baypas edip kendi üzerinden satılması için büyük bir diplomatik yatırım gerçekleştiren Ankara’ya dönük bir hamlenin daha altyapısı hazırlandı.

*

DEMEK istediğim, halının çıkması ve Türklerin BMGK üyeliğini kaybetmesi dışında, bölge dengelerini değiştirecek bu iki gelişmeyi sadece İncirlik memnuniyetsizliğiyle açıklayamazsınız. Son 1.5 yıllık dönemde Türk-Amerikan ilişkilerinde bir aşınma yaşandığı doğru. Önce Gezi, sonra 17 Aralık... Ancak Amerikalıların 8 Ağustos’ta Irak’ta giriştikleri IŞİD Harekâtı’nın yarattığı kırılmayı ne Gezi ne de 17 Aralık süreciyle karşılaştırabilirsiniz. Çünkü mesele, 2010’da Türkiye’nin BMGK oylamasında İran’a dönük yaptırımlara hayır oyu verdiği sene gibi, ilk kez doğrudan Amerikan ulusal güvenliğiyle ilgili. Ve üstelik 2010’dan farklı olarak, bu kez farklılıklar Erdoğan pragmatizminin aşabileceği politik ölçülerin daha ötesinde. Çünkü daha ideolojik. Eğer böyle devam ederse, filmin kopabileceği yer de orası.

Yazarın Tüm Yazıları