Erdoğan’ın yüksek riskli oyun planı

ÖNCE Amerikalılar tespit etti.

Haberin Devamı

Ve Tahran Yönetimi’nin uluslararası anlaşmaları ihlal eden nükleer programına malzeme temin ettiği belirlenen İran uyruklu Hüseyin Tanideh, 21 Temmuz 2012’de Amerikan Hükümeti’nin karalistesine alındı.
Tanideh’in bu malzemelerin bir kısmını Almanya’dan satın aldığı anlaşılınca, devreye Almanlar girdi. Ve 6 Ağustos 2012’de Tanideh için Berlin de bir dosya açtı. Alman savcılar, Silah Kontrolü Yasası’na muhalefetten İranlı için yakalama kararı çıkarttı.
Bunun üzerine üçüncü aşamada Interpol harekete geçti. Ve Türk polisiyle ortak yürütülen bir baskın sonucu, Tanideh, 19 Ocak 2013’te Türkiye’de yakalandı. Baskından sonra Tanideh’in hepsi kendisi gibi Tahran’da ikâmet eden dört kişiyle birlikte 31 Mart 2010’da İstanbul’da kurduğu “IDI İnşaat Sanayi ve Dış Ticaret Ltd.” şirketinde aramalar yapıldı. Ve Tanideh’in başka bir ortağıyla birlikte Almanya ve Hindistan’dan satın aldığı nükleer malzemeleri musluk ve su tesisatı gibi gösterip İran’da kurulu, uluslararası ambargo altındaki şirketlere gönderdiği tespit edildi. Buna göre Tanideh, Almanya’dan 91, Hindistan’dan 856, toplam 947 nükleer özellikli maddeyi 11 ayrı seferle Türkiye üzerinden İran’a ulaştırmıştı.
Ama sonra artık ne olduysa... Türkiye, Interpol’ün arama kararıyla yakaladığı Tanideh’i ilk aşamada Almanya’ya iade etmedi. Onun yerine, Mart 2013’de Tanideh’e Türk yasaları uyarınca ayrı bir dava açtı. Sonra mı? Benim kaynaklarımın verdiği bilgiye göre, Türkiye Mart 2014 itibarıyla Almanya’nın Tanideh için iade talebini sonuçlandırdı. Ve Tanideh, o sırada Başbakanlık görevinde bulunan Tayyip Erdoğan’ın da bilgisi dahilinde olduğu öne sürülen bir karar sonucu Almanya’ya iade edilmedi. Mayıs 2014’te de tutulduğu cezaevinden serbest bırakıldı.
Peki Tanideh’e yönelik suçlamalarda bir değişiklik var mı? ABD Hazine Bakanlığı’na hafta içi yazılı olarak sordum. Sözcü Hagar Chemali yazılı yanıt verdi: “Bu kişinin SDN listesinde (kara liste) kaldığını teyit edebilirim.”
Bunu neden anlattım? Danimarkalı bir yazara Şubat 2013’te silahlı saldırıda bulunduğu gerekçesiyle tıpkı Tanideh’inki gibi bir prosedür sonucu Türkiye’de gözaltına alınan... Ve sonra yine Tanideh gibi Danimarka’nın Türkiye’den iadesini istediği Basil Hassan’ın (27) Danimarka’ya iade edilmeyip tutulduğu cezaevinden serbest bırakıldığı ortaya çıktı ya. Bu tür vakalar Türkiye için artık istisna olmaktan çıktı, bilmeniz için.

*

İKİNCİ örnek politik. Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen cumartesi Afganistan’a yaptığı günü birlik ziyaretin ardından Türkiye ve ABD arasında IŞİD’e yönelik mücadele konusunda süren müzakereler için gazetecilere ne demişti: “İncirlik’te bizden istenen ne? O henüz belli değil.”
Ben de yazılı bir başvuruyla bunu Pentagon Sözcülüğü’ne sordum. Ve “Amerikalılar, Türkiye’den beklentilerini halen netleştirmedi mi” dedim.
24 Ekim 2014’te verdikleri yazılı cevapta şunu söylediler: “Savunma Bakanı Chuck Hagel görüşmeleri (8 Eylül’de Ankara’daydı) sırasında netti ve koordinasyon konferansı (EUCOM-CENTCOM delegasyonu geçen hafta Ankara’daydı), Türkiye’nin IŞİD’le mücadele için kurulan koalisyona nasıl katkı sağlayabileceğinin detaylarını ortaya koydu. Aslında konferans Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kabil’den döndüğü gün sonlanıyordu ve kendisinin (Erdoğan) okuması ya da üzerine düşünmesi için görüşmelerin özeti henüz hazırlanmamıştı.”
Sonra Erdoğan’ın sözlerini üst düzey bir Pentagon yetkilisine sözlü olarak sordum. Ve Amerikalıların Türkiye’den iki üs için talepte bulunduklarını teyit ettim. Biri IŞİD’e yönelik hava saldırılarında kullanmak için İncirlik Üssü. Diğeri de İncirlik’e yapılacak lojistik sevkiyat için kullanılmak üzere İskenderun Donanma Üssü. “Başka bir hava üssü yok mu” dedim. “Sadece iki üs. Başka üs yok” dedi.
Peki mümkün mü? Erdoğan’ın iddia ettiği gibi bunu şimdiye kadar Türklere söylememiş olabilirler mi? Görüştüğüm başka bir askeri yetkilinin ifadesiyle “Bu mümkün değil.” Peki Erdoğan neden öyle dedi? Amerikalı yetkilinin cevabı aynen şu oldu: “Belki de bir insanın konuşmak istemediği bir konuda bilmiyor görünme refleksidir.”

*

BELKİ de bundan sonra ABD ve Türkiye arasında “yeni normal” bu olur, bilmiyorum. İade taleplerine rağmen hapishanelerden bırakılan şüpheliler... Bazı konularda ikili görüşmelerde duyup da duymazdan gelme halleri... 17 Aralık sürecinde Erdoğan’ın eski büyükelçi Frank Ricciardone’ye ağır bir dille yüklenmesinden sonra ABD ve Türkiye arasında “al-ver”e (transactional) dönen ilişkiler, belki iyice ortaya çıkan ideolojik farklılıklardan sonra artık hep böyle seyreder. Çünkü Kobani’de su yüzüne çıkan ve NATO müttefiki ABD’nin, PKK’nın bir uzantısı gruba silah vermesine kadar uzanan anlaşmazlıklar nasıl giderilir, merak ediyorum.
Erdoğan’ın oyun planı yüksek riskler içeriyor. Ve bunun sonunda Türkiye’nin karşılabileceği sonuçları şimdiden tahmin etmek zor.

Yazarın Tüm Yazıları