24 Nisan için üç senaryo

EĞER Türk-Amerikan ilişkileri Suriye ve Mısır yüzünden bu kadar gergin bir hale gelmemiş olsaydı...

Haberin Devamı

Ukrayna sonrası Rusya ile yaşanan sürtüşmede Ankara, Washington’a daha yakın duruyor olsaydı...

İsrail-Türkiye ilişkilerindeki kriz durumu sona ermiş olsaydı...

Türk demokrasisindeki sorunlar bu boyuta ulaşmamış olsa...

İktidar yanlıları her gün Batı ve Amerika’yı hedef alan suçlayıcı teoriler ortaya atmaktan vazgeçmiş olsaydı...

Bu iş buraya gelmezdi. Çünkü Beyaz Saray’dan birileri Türk tarafından birilerine telefon açar. “Merak etmeyin, POTUS ‘soykırım’ demeyecek” der.

Ve bir Türk yetkilinin ifadesiyle “daha önceki yıllarda benzeri görülmemiş bu belirsizlik hali” ortadan kalkardı. Ama bu bir yöntem. Amerikalıların, Türklerin tercihlerine bakarak belirledikleri diplomatik bir mesaj.

*

EĞER iki hafta önce sorsaydınız, “Obama büyük ihtimalle yine Meds Yeghern’i tercih eder” derdim.

Haberin Devamı

Ermenilerin 1915 Olayları’nı tarif etmek için kullandıkları “büyük felaket” anlamındaki ifade. Ama şimdi...

Özellikle geçen pazar ayininde Papa Françesko’nun “yaygın biçimde soykırım olduğu düşünülen“ sözünden beri bana kalırsa artık durum daha ortada.

Çünkü Türkiye’ye bu tartışmada avantaj sağladığı düşünülen o “stratejik” konular da aslında Türkiye açısından o kadar ağırlığını yitirmiş durumda ki...

Üç senaryo var. Her birini ele almaya çalışacağım.

*

SENARYO 1:

“Strateji tezini” savunanlar haklı çıkar. Washington Yönetimi, bölgesel konularda Ankara’dan beklediği desteğe o kadar muhtaç hisseder ki kendini, bu sene de “soykırım” demekten kaçınır.

Bu aslında Obama’nın olayların soykırım olmadığına inandığı anlamına gelmez.

2008 başkanlık kampanyasında bile yazılı bir bildiriyle Ermeni Soykırımı’nı tanıma sözü veren Başkan’ın bu konudaki kişisel görüşü aslında değişmemiştir.

Ama devlet adamı olarak müttefiklik ilişkisinin önemi dolayısıyla soykırım demekten kaçındığı belirtilir.

Ve 100’üncü yıl da böylece atlatılmış olur. Durumun garabetine rağmen Türkiye için “mükemmel senaryo”.

*

SENARYO 2:

Strateji halen öndedir.

Ama Washington ve Ankara arasında uzun süredir devam eden farklılıkların etkisiyle Amerikalıların zaten uzun süredir üzerinde çalıştığı, bölgede Türklerden az destek alarak iş yapabilme kabiliyeti hesaba dahil olur.

Riskler değerlendirilir.

Haberin Devamı

Ve Obama, Papa’nın formülünü uygular.

Bildiride, olayları “yaygın biçimde soykırım olduğu düşünülen” olarak tarif eder.

Eğer bu cümlenin önüne “Bizim bu konuda resmi bir pozisyonumuz yok ama” diye bir bölüm eklemezse de, Ankara bunu Obama ‘soykırım’ demiş gibi varsayar.

Ve Türk-Amerikan ilişkilerindeki gerginlik yerini krize bırakır.

*

SENARYO 3:

Obama her şeyi bir kenara iter.

Küba ve İran’da yaptığı gibi, en beklenilmeyen adımı atar.

Ve “Ben 2009’da Türk-Ermeni ilişkileri normalleşsin diye uğraştım. O yüzden de sürecin hatırına ‘Meds Yeghern’ dedim. Ama olmuyor. O zaman söyleyeyim, 1915 Olayları bir soykırımdır” der.

Der ve sonra da herkes masanın başına oturup bütün hesabını baştan yapmaya başlar.

*

Haberin Devamı

BU bir oyun teorisi sorusu aslında. Evet herkesin cevabını merak ettiği soru “Ne diyecek?” Ama bence bunun yanıtı, “Kim hangi senaryoda ne yapabilir?” de gizli.

Çünkü dediğim gibi, Obama buna aslında ‘soykırım’ demek istiyor. Ama Türkiye’nin reaksiyonundan çekinerek müttefiklik ilişkisi nedeniyle diyemiyor.

Bu durumda asıl hikâye de şu oluyor: “Türkiye’nin 2’nci ve 3’üncü senaryoya vereceği tepki ne olabilir?

Bunu 1981’de Yahudi Soykırımı konusunda yayınladığı bir bildiriye Ermeni Soykırımı diye de bir ifade yerleştiren eski başkan Ronald Reagan zamanında Washington Büyükeçisi olan Şükrü Elekdağ ile konuştum.

Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük diplomatlarından biri. “Beni o zaman geri çekmediler” dedi. “Niye” dedim.

Haberin Devamı

“Bir defa Türkiye o sırada karışık bir dönemden (cunta yılları) geçiyordu. Ayrıca benim Washington’da kalarak temaslara devam etmemde karar kılındı.

Nitekim daha sonra Yönetim bu konudaki politikasını değiştirdi ve Başkan bir daha soykırım sözcüğünü kullanmadı” dedi.

“Peki o dönemki tecrübenizi düşününce, aynısı yaşanırsa Ankara bu sefer nasıl bir tepki verebilir” diye sordum.

“Bu sefer Büyükelçiyi çekerler. Türkiye’deki seçimler nedeniyle de seçimlerden önce geri yollamazlar. Kuvvetli sözler ederler.

Ama onun ötesinde ikili ilişkilerdeki mevcut gerginliği de düşünerek daha fazla ileri gitmezler” dedi. Peki ya üsler?

Eğer Washington Ermeni Soykırımı’nı tanırsa Türkiye’nin Amerikalılara Türkiye’deki üslere erişim izni vermeyeceği konusunda yıllardır söylenen laflar.

Haberin Devamı

“Zannetmiyorum” dedi Elekdağ. “İncirlik zaten bir Türk üssü. Ve oradaki faaliyetler artık oldukça azalmış durumda.

Amerikalılarla yapılan ayrı bir anlaşmayla oradaki yeraltı sığınaklarında Amerikalıların 90 atom bombası vardır.

Ama o ayrı bir konu. Üslerin gündeme geleceğini düşünmüyorum” dedi.

Bu bir yöntem. Belirsizlik halini sürdürme bir tercih.

Obama’nın ne diyeceği sorusunun cevabı da aslında işin bir adım ilerisinde.

Türkiye ne reaksiyon verebilir? Mesele burada.

Yazarın Tüm Yazıları