Yine şûra

MİLLİ Eğitim Şûrası üzerine fikir yürütmek için önce meseleyi hangi düzeyde ele almak gerektiğine karar vermeliyiz.

Haberin Devamı

Partizanca taraftarlık veya husumetle reddiyecilik insan düşüncesinin en alt seviyesidir.
Halbuki PISA sınavlarının üst seviyelerinde şu yetenekler araştırılıyor:
“Zihinde daha karmaşık ilişkiler kurmak, daha üst düzey sorgulama, analiz ve yorum yapmak.”
Hiç dağarcığında bin kelime bulunan bir kimse ile dağarcığında kırk bin, altmış bin kelime ve kavram bulunan bir kimsenin düşünce düzeyi aynı olur mu?
Konular ve disiplinler arasındaki karmaşık bağlantıları zihindeki sınırlı kavramlarla kurmak mümkün olmaz. Mecburen önyargılar, heyecanlar, sloganlar düzeyinde kalır. Maalesef Şûra konusu da böyle.


DİN DERSİ

İlköğretim 1-3. sınıflara zorunlu din dersleri konulmasına Şûra’da Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü itiraz etmişti. Milli Eğitim Bakanı Prof. Nabi Avcı da “Din dersini ilkokullar için tartışmak bana doğru gelmiyor” diye uyarmıştı. Buna rağmen “Şûra”da kabul edildi.
Eski Diyanet İşleri Başkanı ve eğitimci Prof. Tayyar Altıkulaç telefon etti:
Hâlâ din dersi deyince ‘din kültürü’ değil, ‘din eğitimi’ anlaşılıyor ve AİHM’den dönüyor. 1-3. sınıf öğrencisi ‘din kültürü’nü kaldıramaz, kavramları da kavrayamaz. Dini ve manevi değerleri o yaştaki çocuklara sevdirmek başkadır, onları kaldıramayacakları kavramlarla karşı karşıya bırakmak bambaşka! Ben ‘sevdirme’ anlamında ve isteğe bağlı olmasına itiraz etmem fakat zorunlu olması yanlıştır.”
Şimdi AKP iktidarının Din Öğretimi Genel Müdürü, birikimli bir akademisyen olan Prof. Nabi Avcı ve İlahiyatçı Tayyar Altıkulaç Hocamız dine karşı mı?!


DÜŞÜNCE DÜZEYİ

Elbette hayır, fakat küçücük çocuklara mevcut kadroyla ve anlayışla “din dersi” vermeye kalkmanın olası etkilerini, pedagojik bakımdan istenmeyen sonuçlar doğurması ihtimalini düşünüyorlar. Yüksek seviyeli bir düşüncedir bu.
Fakat böylesine hassas ve mutlaka pedagojik uzmanlık gerektiren bir konuda miting havasıyla Şûra’da karar alıvermek...
Aynı şekilde din konusu her açıldığında “ortaçağ” damgasını vurmak...
Din eğitimi pedagojisi formasyonuna sahip olmadan karar vermek de din psikolojisi ve sosyolojisi gibi seküler bilimlerde bir formasyona sahip olmadan damga vurmak da aynı zihinsel “karmaşık ilişkileri” kavramadan alt düzeyli düşünme biçiminin örnekleridir.


OSMANLICA KONUSU

Rahmetli Attilâ İlhan üstadımız da Osmanlı denilen eski Türkçe yazının seçimlik dersler olmasını savunurdu. Zira bu yazıyı bilmenin kendisine kazandırdığı boyutu biliyordu.
Türkiye’de maalesef 1910’larda, 20’lerde basılmış metinleri okuyamayan “inkılap tarihi” hocaları var!
Bu herkese lazım mı? Mümkün değil! Edebiyat ve tarihe meraklı olanlara lazımdır. O bakımdan zorunlu değil, seçmeli ders olması normaldir.
Eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in eğitim sistemimize kazandırdığı “sosyal bilim liseleri”nde zaten öğretiliyor.
Ben eski Türkçeyi okurum da yazarım da. Fakat anıtsal eserlerdeki ve mezar taşlarındaki kitabeler “istifli” yazıyla ve değişik hatlarla yazılmıştır; okumakta çok zorlanırım. Her Osmanlıca bilen bunları okuyamaz. Bunu kültürel derinlik değil de “mezar taşlarını okumak” gerekçesiyle savunmak yanlıştır. Bu gerekçeyle savunanlar eski yazıyı bilmiyorlar galiba.


TÜRKÇE SORUNU

Aslında mesele alfabe meselesi olmadan önce Türkçe meselesidir; Türkçeyi kavram zenginliğine sahip olarak konuşmak ve anlamak meselesidir!
Reşat Nuri’yi bile sadeleştirilmiş metinlerden okuyabilen nesillerden kavramsal zenginlik beklenemez!
19. yüzyıldaki en büyük âlim ve devlet adamımız olan Cevdet Paşa’nın bütün eserleri çoktan Latin harfleriyle yayınlandı. Şûra’da Osmanlıcayı savunanlar mesela “Tezakir”i okudu mu?! Hiç sanmıyorum.
Latin harfleriyle tamamen yayınlanmış olan Namık Kemal’i, Cevdet Paşa’yı, Halit Ziya’yı, Atatürk’ün Nutuk kitabını okuyamayan nesillerden “yüksek düzey” beklenebilir mi?
İşte PISA sınavlarında, çocuklarımız Türkçe metinleri okuyup “zihinde daha karmaşık ilişkiler kurmak, daha üst düzey sorgulamak, analiz ve yorum yapmak” konusunda da matematik ve fen kadar başarılı ya da başarısız oluyorlar!

Yarın: Bilim zihniyeti


Yazarın Tüm Yazıları