Siyasetin hali

ESKİ Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu’nun açıklamasını gördünüz mü? Siyasete gireceği yolundaki haberleri yalanladı.

Haberin Devamı

Açıklamasının bence en önemli tarafı, ülkemizde siyasetin sürüklendiği durumu ifade etmesidir.
Prof. Bardakoğlu şöyle diyor:
“Aslında/teoride siyaset saygın bir iş olsa da bizdeki şekliyle insanları ve değerleri aşındırıcı bir süreç olduğundan bizim o düzlemde yerimizin olmaması gerekir.”
Dikkat, siyasetin bizde “insanları ve değerleri aşındırıcı bir süreç” haline gelmiş olması!
Bazı partiler yelpazelerini genişletmek için, bazı partiler de kendi kamuoylarına mesaj vermek için çeşitli isimleri aday olarak düşünmüş olabilirdi... Fakat Bardakoğlu iki sebepten siyasete girmeyecekti: Biri, din ve ilim adamı olmasının gerektirdiği duruş...
Öbürü, yine bu sıfatla, “fanilerden beklentileri” geride bırakmış olması...

‘YOK OLMAK’

Prof. Bardakoğlu bir din ve bilimadamı olarak bugünkü, “kör dövüş sanatıyla ayakta duran siyasi çekişme ortamına dalmak tam bir yok oluş anlamına gelir” diyor.
Benim en çok kızdığım tipler, siyasi beklentiler uğruna hukuki kanaatini rafa kaldıran hukukçulardır. Yıllarını hukuka verip de ondan sonra hukuki kanaatiyle değil, siyasi emirle hareket eden hukukçular...
Manen “yok oluş” değil midir bu?
Bizdeki siyaset tarzının “insanları ve değerleri aşındırdığı” apaçık ortada. Hele de halen adalet görevinde olup da siyasi rüzgâra göre hareket edenlere söyleyecek söz bulamıyorum.

‘KÖR DÖVÜŞ SANATI’

Siyaset gerçekten öyle bir “kör dövüş sanatı” haline geldi ki, artık bir olayın gerçek, bir bilginin doğru olup olmadığının hiçbir önemi yok! Kavgada işe yarıyorsa yalan da olsa, yanlış da olsa kullanılır!
İnsan onurunun, saygının, medeni nezaketin, insani kalitenin hiçbir değeri yok. “Bizden” değilse çamur atılır, hatta kampanyalarla linç edilir...
Tek ölçü “siyaseten işe yarar” olup olmamasıdır. İşe yaracaksa yalanla gerçek, yanlışla doğru fark etmez!
Özel konuşmalarında, daha önce yazdıkları kitap ve makalelerde savundukları ilkelerin şimdi tam tersine nutuk attıklarını görmek artık ahval-i adiyeden oldu.
Hatta “Siyaset hukuktan üstündür” diyen hukukçuların zuhur ettiği bir ‘ahir zaman’da yaşıyoruz! Böyle bir zamanda Bardakoğlu
Hocamız gibi konuşacak etkili kaç isim çıkar? Şöyle diyor Hocamız:
“Fanilerden beklentileri gerilerde bırakalı çok oluyor... Günümüz siyasetinin ve onun kazandıracaklarının birçok kimse gibi benim dünyamda da bir karşılığı bulunmadığının bilinmesini istemek benim hakkımdır.” Bilhassa din ve hukuk üzerine konuşanların böyle bir duruşa sahip olması gerekmez mi?

‘TARİHTEN KORKMAK’

Prof. Tahir Taner, hukuk tarihimizin büyük isimlerindendir. Lozan’da Türk heyetinin hukuk danışmanı olarak yaptığı vukuflu konuşmalar kapitülasyonların kaldırılmasında etkili olmuştu.
27 Mayıs darbesi olduğunda, “kuyruklar”ı, yani Menderes ve arkadaşlarını yargılamak için “ihtilal mahkemesi” kurulmasını isteyen hukuk profesörlerinin (!) bildirisini imzalamayı reddeden Prof. Tahir Taner şöyle demişti:
“Ben tarihin hükmünden korkarım!”
Evet, merhum Prof. Tahir Taner tarihe temiz ve onurlu bir isim bıraktı. 27 Mayıs döneminin rüzgârlarına uyarak o utanç bildirisini imzalayanların ve hele de Yassıada’da verilen görevi yapan hâkimlerin tarihe nasıl geçtiklerini yazmaya gerek var mı?
Aslında herkes davranışlarıyla kendi hakkında tarihin hükmünü hazırlıyor.

Yazarın Tüm Yazıları