Sever’in kitabı

Haberin Devamı

AHMET Sever’in kitabı büyük ilgi gördü, gündemi günlerce meşgul etti. Bu kadar ilgi görmesinin bir sebebi içeriği ise, ikinci sebebi iktidar yanlısı medyanın günlerce süren hücumlarıdır.
“Okunmaya değmez” diyerek öyle saldırdılar ki, okunması gerekli bir kitap olduğunu anlatmış oldular!
Ben kitabı yeni bitirdim. Kitapta bazı olayları gazeteci olarak biliyordum. Ama bilmediğim birçok olayı da öğrendim.
Kitabı okurken, Sayın Abdullah Gül’ün zor ve sıkıntılı dönemlerde nasıl davrandığına dikkat ettim.

KRİTİK DÖNEMEÇ

Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesinde yaşananlar demokrasi tarihimizdeki çok kritik bir dönemeci yansıtır. Anayasa Mahkemesi’nin talihsiz “367 oy” kararıyla, parlamentonun Gül’ü seçmek üzere toplanmasını engellemesi!...
Buna uyanan tepki ortamında AK Parti’nin 2007 seçimlerinde yüzde 47 oy alması...
Devlet Bahçeli’nin doğru bir davranışla Meclis toplantısına katılıp 367 engelinin aşılmasıyla Meclis’te oylamanın başlaması...
Sever kitabında bir profesörün o sıradaki sözlerini aktarıyor:
“Hadi bakalım, sıkıysa birini Meclis’te yemin ettirip arabaya bindirin ve Çankaya’ya doğru yola çıkarın. Yolda kaza olur, elektrikler kesilir... Neler olur neler. Olmayacak işler bunlar.”
AYM’nin “367 kararı” ve bu tür beklentiler, “derin devlet” de denilen “vesayet”in demokrasi üzerindeki ağır gölgesinin örnekleriydi.

Haberin Devamı

GÜL KENDİ KARARIYLA

Gül’ün partisinde de “istikrar bozulur ha!” diye korkutmalarla kulis çevirenler, yazı yazanlar ve yazdıranlar var!
Sever, derin devletin tezahürleri karışısnda Gül’ün “Ben bu işe başımı koydum” şeklindeki sözlerini aktarıyor. Gül geri adım atmıyor, kendi kararıyla “Adayım!” diyor; Başbakan Erdoğan da bunun üzerine “Adayımız kardeşim Abdullah Gül” diye açıklama yapıyor.
Kibar ve güler yüzlü bir politikacı olan Gül, temel prensipler konusunda kararlı bir insandır.
Peki, Çankaya’da Gül niye şu olayda müdahale etmedi, bu olayda karşı çıkmadı?...
Fakat hem parlamenter sistemi savunmak hem başkan gibi davranmasını beklemek çelişki değil midir?

Haberin Devamı

KOMPLO VE MAHALLE

Kitaba gösterilen tepkilerde ortaya çıkan “siyasi kültür” kitabın kendisi kadar önemlidir: Komplo teorisi, mahalle zihniyeti, mahallede okunmasın ve öğrenilmesin anlayışı...
Ahmet Sever kitabında, kendisinin aynı “mahalle”den olmadığını söylüyor, böyle birini danışman aldığı için Gül’ü de eleştirdiklerini anlatıyor.
Mahalle ya da kabile, ne farkı var?
Bu anlayışla düşünce ufku genişleyebilir mi?
Devlet hayatında “liyakat” ilkesi geçerli kılınabilir mi? Davutoğlu’nun yakındığı “nepotizm” kaldırılabilir mi?

RASYONEL DÜŞÜNCE

Ahmet Sever Brüksel Üniversitesi’nde siyasal bilgiler okumuştur, Türkiye ve Avrupa basın camiasını bilir. Avrupa Birliği konularına hâkimdir. Gül 2002’de AB sürecini hızlandırmak kararlılığıyla başbakan olduğunda, hem basın camiasını hem AB konularını iyi bilen bir isim aradığında, Refah Partisi döneminde tanıştığı Ahmet Sever’i tercih etmesi normaldir.
Gül’e danışman olmak üzere CNN Türk’e istifasını vermek üzere İstanbul’a geldiğinde öğrenmiştim ben de.
Gül’ün yaptığı, liyakate ve görevin niteliğine dayalı bir tercihti. Bunun “proje, komplo, mahalle” gibi kavramlarla hücuma uğraması, rasyonelliği ezen bir davranıştır. Rasyonel zihin bu kitabı eleştirecekse, şurası yanlış, burası eksik diye değerlendirmeler yapardı.
Öteden beri, sağda ve solda en önemli zihniyet sorunlarımızdan biridir bu: Komplo teorilerinin ve mahalle tutkularının rasyonel ve analitik düşünceyi ezmesi.

Yazarın Tüm Yazıları