‘Ölen Müslüman öldüren Müslüman’

CUMHURBAŞKANI Erdoğan, bayram namazından sonra yaptığı açıklamada, “Allahu ekber diyerek insanların öldürülmesi” faciasına dikkat çekti.

Haberin Devamı

Bu tablonun İslam’ın asli kimliğine uymadığını söyleyen Erdoğan’ın sözleri şöyle:
“Öldüren Müslüman, öldürülen Müslüman! Böyle bir tabloyu yaşıyor ve Allahu ekber nidalarıyla insanların ölmesi ve öldürülmesi tahammül edilir, katlanılır bir şey değil ve bunun bizim dinimizde katiyen bir yeri de yok.”
Tarihte kalmış bu tür faciaların 21. asırda İslam dünyasında hâlâ devam ediyor olması, çok vahim bir sorundur.


SİYASET VE DİN

İslam tarihinde, Cemel ve Sıffin savaşlarında, hem de Peygamberimizin en güzide arkadaşları birbirini öldürdü. Aylarca devam eden bu savaşlarda “Müslümanlar tarafından öldürülen Müslümanların” sayısı 70 bin civarındadır! Hangisinin imanı zayıftı? Hiçbirinin! Onları çatıştıran, siyasetti!
Yaklaşık bin yıl sonra Avrupa’daki mezhep savaşları... Tarihçi Holt, Fransa’da Din Savaşları, 1562-1629 adlı eserinde korkunç rakamlar verir:
Katoliklerden ve Protestanlardan 765.200 kadın ve erkek öldürülmüştü! 12.300 kadın ve kızın ırzına tecavüz edilmiş, 9 şehir ve 252 köy haritadan silinmişti. Yakılıp tahrip edilen ev sayısı 184.000’di. Hele Protestanlara uygulanan “Saint-Barthélemy Katliamı” yok mu, dehşet vericidir. (Mack P. Holt, The French Wars of Religion, 1562-1629, s. 190, 195.)
Orada da siyasi hâkimiyet kavgasıydı bu kanlı bilançonun asli sebebi.


21. YÜZYILDA ORTAÇAĞ

Bu olaylara bakarak dini suçlamak da yanlıştır. Dünya savaşlarının, Hitler ve Stalin rejimlerinin milyonları katletmesi... Dinlerle hiçbir ilgisi yoktu.
Bir genelleme yapmak gerekirse, hoşgörüsüzlük, bağnazlık, hukuk fikrinin ve hukuk kurumlarının bunları önleyecek kadar gelişmemiş olması gibi faktörlerden bahsedebiliriz.
İslam dünyasında Taliban, IŞİD, Boko Haram, Nusra gibi geniş tabanlı hareketler ortaya çıkıyorsa, sebep yine aynıdır: Hoşgörü yerine “tekfir”, yani farklılıkları kâfirlik sayan ve “Allahü ekber diyerek insan öldüren” bağnaz din anlayışı... Bu anlayışa bağlı siyasileşmiş cihat tutkusu...
Hukuk ve insan hakları fikrinin yer almadığı ortaçağdan kalma sosyal kültür... Zira bu örgütler yaptıkları her şeyi bağlamından koparsalar bile, eski fıkıh kitaplarından alıyorlar!


ÇAĞIMIZDA İSLAM

Tekfire değil hoşgörüye, çatışmaya değil uzlaşmaya, husumete değil şefkat ve merhamete, siyasete değil sosyal yardımlaşmaya yönelik bir İslam anlayışı için İslam tarihinde fevkalade zengin birikim vardır. En azından Mevlana, Yunus, Hacı Bektaş diyoruz, değil mi?
Elbette, fıkıh anlatılacaksa mutlaka hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, insan hakları, özgürlükler gibi modern normları da anlatmak gerekir.
Siyasi hayatta, din ve vicdan özgürlüğünü herkes için evrensel ölçülerde savunurken, dini inançları siyasallaştırmaktan dikkatle sakınılmalıdır. Siyasetin tabiatında bulunan güç çatışması dine bulaşırsa, bunun nelere yol açabildiğinin hazin örneklerini sayıp dökmeye ihtiyaç da yoktur.
Rahmetli “Turgut Ağabey” (Özal), Çankaya’da bu yönde ilahiyatçılarla görüşmeler yapmaya başlamıştı; yanılmıyorsam bunlardan biri, dilimize Fazlur Rahman gibi bir âlimin eserlerini kazandıran Prof. Mehmet Aydın’dı. Sayın Erdoğan, Aydın’dan bilgi alabilir.
Günümüzde Prof. Mehmed Hatiboğlu, Ali Bardakoğlu, Süleyman Uludağ, İlhami Güler, Vecdi Akyüz gibi, hiçbir yönde siyasallaşmamış, değerli birçok ilahiyatçının bulunduğunu da belirtmek isterim.

Yazarın Tüm Yazıları