Kömür deyince

BİLİMSEL raporlara göre, dünyada petrol ve doğalgaz rezervleri kabaca elli yılda tükenecek, bu yüzden özellikle 2030’lardan itibaren dünyada kömüre yöneliş artacak.

Haberin Devamı

Türkiye’nin geleceğini düşünürken bunu dikkate almamak mümkün mü?
Dünyadaki toplam kömür rezervi 826 milyar ton. Artan tüketimle birlikte yüzyıl devam edeceği belirtiliyor. En büyük kömür rezervine ABD sahip, 238 milyar ton... Bunu 157 milyar tonla Rusya, 114 milyar tonla Çin izliyor. Güney Afrika’nın rezervi 30 milyar ton.
Türkiye’nin kömür rezervi ise 13 milyar tondan ibaret!
Demek ki, yılda 3.5 milyar ton kömür çıkarıp kullanan Çin, Türkiye’nin bütün kömür rezervini 4 yılda tüketiyor.
Bu rakamları TKİ’nin “Linyit Sektör Raporu”ndan aldım.
Çalışma Bakanı Faruk Çelik, dünkü konuşmasında “Türkiye yılda 80 milyon ton kömür çıkarıyor, elektrik santralları için kömür ihtiyacımız 120 milyon ton” diye konuştu; aradaki farkı kömür ithal ederek kapatıyoruz.

Haberin Devamı

ENERJİ FAKİRLİĞİ

Türkiye enerji fakiri bir ülkedir. Tükettiğimiz enerjinin yaklaşık yüzde 65’ini petrol ve doğalgaz olarak ithal ediyoruz; hem pahalı, hem dışa bağımlı...
Varsın pahalı olsun diyebilir miyiz? Pahalı enerji maliyetleri yükseltiyor, mazot fiyatları tarımsal üretimi de olumsuz etkiliyor.
Dahası, Türkiye “orta gelir tuzağı”na saplanıp kalmak istemiyorsa, “kalkınmacı” politikalara, daha çok enerjiye ekmek su gibi ihtiyacı vardır.
Türkiye’de 2012 sonu itibariyle kişi başına elektrik tüketimi 3 bin kilovat/saattir. Bu rakam gelişmiş ülkelerde 10.000 kilovat/saat civarındadır. Demek ki, “kalkınmış ülke” olmak için, bugünkünden kabaca üç kat fazla enerji kaynağı bulmak zorundayız; petrol, doğalgaz, kömür ve hidrolikten rüzgâr ve güneş enerjisine kadar.
Ben nükleer enerjiyi de Türkiye için gerekli görüyorum.

İNSANİ DEĞERLER

İtirazları biliyorum: HES’ler ırmakları kurutup yeşile zarar veriyor. Soma’daki facia gözler önünde dururken nükleer santralın güvenli işletileceğinden nasıl emin olabiliriz?...
İşte demokrasi bunun için var: Hem kalkınma ihtiyacını konuşursunuz, geniş yoksul kitleler iktidarları oylarıyla kalkınma politikalarına yönlendirirler... Hem muhalif kesimler “insani değerler, yeşil, nükleer tehlike...” diye itiraz ederler.
Böylece toplum bir yönde şartlanmaz, “optimal”i bulmak zorunda kalır: Kömür ocaklarını kapatamazsınız, güvenlik ve sağlık şartlarını gerçekleştirerek işletirsiniz.
Hidroelektrikten vazgeçemezsiniz ama yeşili tahrip etmeden yaparsınız, gerektiğinde bazılarından vazgeçersiniz.
Farklı fikirlerin bileşkesi olarak “ortak akıl” oluşur: “Çevre” ve “iş güvenliği” gibi faktörler “yatırım” kadar önem kazanır. Demokrasilerde “ortak akıl” böyle gelişir.

Haberin Devamı

ORTAK AKIL

Görülüyor ki, demokrasi sadece milli irade ve özgürlükler rejimi değildir, toplumda farklı görüşlerden “ortak akıl” üretebilmenin mümkün olduğu tek siyasi sistemdir. Fakat bizde öteden beri lider kültü, parti taassubu ve çatışmacı siyasi kültür birbirimizi dinlememizi, ortak akıl geliştirmemizi engelliyor. Bakın, Soma faciasında iş güvenliğini, çalışma sorunlarını; Türkiye’nin enerji davasını mı, yoksa siyasi kavgaları mı daha çok konuşuyoruz?
Siyasi kavga ufkumuzu nasıl daraltıyor, aklımızı nasıl kısıtlıyor, görüyor musunuz?
“Ortak akıl”dan en çok yararlanma mevkiinde olan Başbakan çatışma dilini bir türlü bırakmıyor.
Yine de gelecek için hiç kötümser değilim; Batı hangi siyasi badirelerden bugünlere geldi? Türkiye hayli mesafe kat etmiş bir ülkedir. Her partinin tabanında ılımlı eğilimler daha güçlüdür. Gelişmekte olan orta sınıf güçlendikçe “çatışma dili”nin yerini mutlaka “müzakere dili” alacak, siyaset de ona göre normalleşecek, daha insani ve daha rasyonel hale gelecektir.

Yazarın Tüm Yazıları