Hamaset...

BAŞBAKAN Binali Yıldırım’ın grup konuşmasını TV’den izledim.

Haberin Devamı

Localardan ikide bir bağırıp çağırarak slogan atan kalabalığı susturma ihtiyacı duydu. “Meramımı anlatmama müsaade edin, ondan sonra istediğiniz kadar tezahürat yapmakta serbestsiniz” dedi.

Bunu birkaç defa önceki konuşmalarında da yapmıştı.

Coşku ve hamasetin, boş slogancılığın “meram dinlemeye” nasıl tahammülsüz olduğunu ve “meram anlatmayı” da nasıl engellediğini görüyor musunuz?

Öteden beri bütün partilerde gördüğümüz bu “bindirilmiş kıtalar”ın bağırıp çağırmalarını bu şekilde susturduktan sonradır ki Başbakan rakamlı, projeli konuşmasını yaptı. Fakat o böyle konuşurken de heyecan düştü!


DOST İHTİYACI


Bütün partilerde öfkeli nefret söylemleri, siyasi savaş haykırışları büyük coşku yaratıyor, adeta büyülenmiş taraftarlar cezbeye kapılıyor.

Hamaset, husumet ve kutuplaşma birbirini besliyor. Bu yüzden siyasi hayatımız sadece seviye kaybetmekle kalmıyor, sorunlarımız ağırlaşırken akıl ve bilginin yerine taşkın duygular ve çatışmacı davranışlar egemen oluyor.

Halbuki rasyonel davranışın ilk kuralı, attığımız adımların sonuçlarını görüp tartabilmektir.

Dış politikada sürüklendiğimiz sorunlar, hamasetin bizi nerelere sürüklediğini görmek için fazlasıyla yeterlidir.

Batı’yla ilişkilerimizde sorunlar artıyor. Rusya’yla ilişkileri düzeltme çabaları sonuç vermiyor.

Coşkuyu, hamaseti, ona buna meydan okumayı “büyük devlet siyaseti” sanmak başlı başına aklen yanlıştı... Bunu Merkel bile yapmıyor.

Ortadoğu’da öyle bir yalnızlığa sürüklendik ki, “dostları artırmak, düşmanları azaltmak” kuralını yeni hatırlıyoruz.


‘CİDDİ SORUN’

Haberin Devamı


Geçenlerde değerli tarihçi Şükrü Hanioğlu’nun önemli bir yazısı çıktı. İkinci Meşrutiyet dönemindeki İslamcı ve milliyetçi akımların yüksek entelektüel seviyesi karşısında bugünkü İslamcılarda ve milliyetçilerde görülen halin “devasa boyuttaki entelektüel sığlaşma” olduğunu yazdı. Bu yüzden günümüzde düşünce ve bilgi değil, hamaset siyasete hükmediyor. Hanioğlu bunun “ciddi bir sorun” olduğunu belirtiyor. (Sabah 22 Mayıs 2016)

İşte, Türkiye’nin önümüzdeki gündemi eğitim reformu değil, Gezi Parkı’nın üstüne Topçu Kışlası yapmak olacak!... Karşılıklı hamaset ve gerilimleri alabildiğine tırmandıracak yeni bir siyasi çatışma gündemi!

Halbuki hamasetle kavga ederek değil, akıl ve bilgiyle müzakere ederek çözmemiz gereken öylesine ağır sorunlarımız var ki...

Çok basit ve sembolik bir örnek: Başbakan Davutoğlu beş ay önce Londra’da İngiltere Başbakanı Cameron’la çok sıcak bir görüşme yapmış ve
İngiltere’nin AB konusunda Türkiye’ye verdiği destek için teşekkür etmişti. (18 Ocak)

Evet, İngiltere ve Cameron Türkiye’yi daima desteklemişlerdi.


HAMASi DEĞİL RASYONEL

Haberin Devamı


Fakat şimdi Cameron Türkiye’nin “3000 yılına kadar üye olamayacağını” söyleyerek AB karşıtlarını teskin etmeye çalışıyor. Çünkü Türkiye’nin demokrasi, hukuk ve özgürlükler konusunda Batı’dan aldığı sert eleştiriler imajımızı hayli sarstığı gibi Batı’da yükselen aşırı sağ da bunu kullanarak Türkiye’ye karşı kampanya yapıyor.

Kimse “Haçlı Batı...” hamasetine sarılmasın, aynı Batı dört-beş yıl öncesine kadar AK Parti iktidarını öve öve bitiremiyor, Türkiye’yi İslam dünyasına demokrasi ve hukuk örneği olarak gösteriyordu.

İktidar da o zaman AB terminolojisiyle konuşuyor, “AB standartlarına uyum kanunları” çıkarıyordu. Bugün ise yargıyı sıfırlama kanunları çıkarıyor.

Elbette, Batı terörle mücadelemizi desteklemeli... Elbette, Batılı turist gelmeli...

Ama çözümün “hamaset” değil, itidal ve rasyonel politikalar olduğunu görmeliyiz.

Yazarın Tüm Yazıları