‘Derin görüş ayrılıkları’

Haberin Devamı

SİYASİ tarihimizi sert kavgalarla zehirleyen kültürel hastalıklarımızdan biri “derin görüş ayrılıkları” üzerine kavgalar etmek, fakat bunları çözmek için uzlaşmayı becerememektir.
Başbakan Davutoğlu da niye koalisyon kurulamadığını anlatırken, eğitim ve dış politikada CHP ile “derin görüş ayrılıkları” olduğunu söyledi.
Almanya’da Hıristiyan Demokratlarla Sosyal Demokratlar arasında yahut İngiltere’de İşçi Partisi ile Muhafazakâr Parti arasında böyle “derin görüş ayrılıkları” var mı?!
Siyasi çatışmalar çıktığında müzakereler yoluyla uzlaşmaya varılmasını “tavizcilik” diye aşağılayan bu ataerkil kültür, sorunlarımızın çözümünü hep zorlaştırdı.

UZLAŞMAZLIK SORUNU

Haberin Devamı

İşin günlük siyaset yanı elbette var. Başbakan’ın bu açıklamasına Kılıçdaroğlu “Anlaşmazlığa düştüğümüz tek başlık olmadı, müzakere bile edilmedi” diye cevap verdi. Erken seçimden büyük bir beklentisi olmayan CHP, koalisyon kurmak amacıyla masaya oturduğu için bütün süreç boyunca yapıcı davrandı. CHP’nin klasik tabanının dışına açılması bakımından da bir mesajdı bu davranış.
AKP ise erken seçimden daha güçlü çıkacağını düşünerek masaya oturdu. Davutoğlu’nun kendisi de CHP ile koalisyon yapmaması için tabandan baskılar geldiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı bütün açıklamalarında “tekrar seçim” vurgusu yaptı. Kimi daha kusurlu bulursanız bulun, neticede Cumhurbaşkanı’nın barışık olduğu tek parti kendi partisidir.
Konjonktürel davranışlar ne olursa olsun ortada ciddi bir uzlaşmazlık sorunu var.
1970’lerde de gençler birbirini öldürürken uzlaşmayla cumhurbaşkanı seçemeyen bir ülkeydik!

KURULUŞ İLKELERİ

Dün Sayın Davutoğlu partisinin 14. kuruluş yıldönümünde hamasi bir konuşma yaptı. Önümüzde erken seçimler olduğu için böyle konuşmasını anlıyorum. Sık sık “kurucu liderimiz” vurgusu yapmasının sebebi de belli.
Ben, Davutoğlu’nun “Kurucu ilkelerden sapmaya asla izin vermeyeceğiz” sözünün altını çizdim. Şimdi AK Parti’nin 2001 tarihli tüzük ve program metinlerinden birkaç cümle:
“Dokunulmazlıklar sadece Meclis çalışmalarıyla sınırlı olacak, milletvekili ve bakanların yargılanmaları önündeki anayasal engeller kaldırılacak...
Yolsuzlukları soruşturan savcıların yetkileri artırılacak...
Milli irade yasama, yürütme ve yargı erklerinden oluşur. Kuvvetler ayrılığı ilkesi hassasiyetle uygulanacak; yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında denetim ve denge olacak...
Milletvekili adaylarının önseçimle belirlenmesi öncelikli ilkemizdir...”
Bunlardan sapıldı mı, sapılmadı mı?

Haberin Devamı

İKİ ANA PARTİ

CHP, uzun yıllar klasik oy tabanına sıkışıp kaldığı için, bunu aşarak büyümek amacıyla “sosyal demokrat” bir parti olma yönünde açılım yapıyor. Doğrudur, çünkü Türkiye Tek Parti devrinin ideolojik kavramlarına sıkışmamalıydı...
AK Parti ise doğru ilkelerle yola çıktığı halde, özellikle 2010’larda sert, çatışmacı, hiyerarşik ve katı bir lider partisi haline geldi. Bülent Arınç, Sadullah Ergin, Mehmet Ali Şahin, Nihat Ergün, Hayati Yazıcı, Nimet Baş gibi kurucu dönem ruhunu sürdüren AK Partililerin de bu yönde beyanları vardır. Nihat Ergün, AKP’nin “fabrika ayarlarına dönmesi gerektiğini” yazdı.
AKP sandıktan yine birinci parti olarak çıkacaktır; bu partinin davranışları bütün ülkeyi olumlu veya olumsuz etkilemeye devam edecektir.
Bir musibet, bin nasihat meseli... Ülkenin bu ağır durumunda hükümetsiz kalması hepimiz için uyarıcı olmalıdır. Yönetebilir bir demokrasi için “derin görüş ayrılıklarını” uzlaşmayla aşmak şarttır. Kuvvetler ayrılığı, parti içi demokrasi, şeffaflık, denetim, müzakere, uzlaşma, rasyonel düşünce gibi değerleri içimize sindirmek şarttır.

Yazarın Tüm Yazıları