Bundan sonra

MUSUL Konsolosluğumuzda görevli 49 vatandaşımızın kurtarılması, her şeyden önce MİT’in başarısıdır.

Haberin Devamı

MİT’in Irak ve Suriye’de yaygın ve başarılı bir istihbarat ağı kurduğu anlaşılıyor. Sekiz defa yerleri değiştirilen rehinelerin yerlerini sürekli tespit etmiş, izlemiş.
Her yer değiştirme Genelkurmay’a bildirilmiş, Genelkurmay’a bağlı olarak bölgede görev yapan gizli timler onları izlemiş. Vatandaşlarımıza yönelik bir ‘infaz’ girişimi olsa hemen silahla müdahale emri verilmiş bu timlere.
IŞİD üzerine etkili olabilecek Sünni aşiretler MİT tarafından devreye sokulmuş.
İstihbaratta uydu ve İHA’lar kullanılmış.
Anlaşma sonunda Musul’da rehin tutulan vatandaşlarımızın Telafer’e, oradan Suriye’de IŞİD’in elinde bulunan Rakka’ya ve Türkiye’de Akçakale’ye taşınmalarını da izlemiş MİT.
Filmlere konu olabilecek bir başarıdır bu.


SİYASİ PAZARLIK

Tabii işin “siyasi pazarlık” tarafı da var. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bunu ifade etti zaten. ABD liderliğinde IŞİD’e karşı kurulan koalisyona Türkiye’nin sadece “insani destek verdiğini” hatırlatarak, siyasi pazarlığın ne olduğunu da belirtti.
IŞİD yanlısı sitelerde de, “Rehineler Türk hükümetinin İslam Devleti karşıtı koalisyona girmeyeceği açıklamasından sonra serbest bırakıldılar” diye haberler çıkıyor.
Dünkü bütün gazeteler, IŞİD’le rehine pazarlığının 13 Eylül’de anlaşmayla sonuçlandığını yazıyordu... 12 Eylül’de ABD’nin öncülüğünde Cidde’de yapılan ‘koalisyon’ toplantısında yayınlanan bildiriyi Türkiye imzalamamıştı!
Belli ki ertesi gün IŞİD, rehineleri serbest bırakmayı kabul etmiş, Türkiye’ye gelmeleri zaman aldığı için vatandaşlarımız 20 Eylül gecesi yurdumuza giriş yapmıştır.
Anlaşmanın ne olduğu anlaşılıyor: Sen 49 vatandaşımı bana ver, ben imza koymayayım...
49 vatandaşımızın canını kurtaran bu pazarlığı doğru buluyorum.


TÜRKİYE’YE BASKI

Fakat şimdi Türkiye üzerinde “hadi, IŞİD’e karşı askeri koalisyona katıl” baskısı artacaktır. Batı basınında bu yönde yazılar çıkmaya başladı bile. Selahattin Demirtaş, dün rehinelerimizin can güvenliğini düşünmeden Türkiye’nin harekete geçmesini istiyordu, şimdi de, rehineler kurtulduğuna göre Türkiye’nin IŞİD’le savaşan PYD’ye yardım etmesini istiyor.
Ben IŞİD’le pazarlığın bildiriye imza koymamaktan ibaret oluğunu sanmıyorum. Muhtemelen anlaşmanın konusu, Türkiye’nin IŞİD’e karşı askeri operasyona bundan sonra da katılmamasıdır.
Onun için Türkiye’nin “sadece insani yardım” politikasını değiştireceğini sanmıyorum.
Bu yöndeki bir soruya Cumhurbaşkanı, gelişmelere göre değerlendirme yapılacağını söyleyerek cevap verdi zaten. Demek ki, IŞİD Türkiye’ye zarar verecek eylemler yaparsa Türkiye de askeri koalisyona katılabilir, yoksa mevcut politikaya devam...


TÜRKİYE’NİN İMAJI

Elbette 49 vatandaşımızın hayatını kurtarmak için yapılması gereken yapılmıştır, doğru yapılmıştır üstelik...
Bundan sonra yapılması gereken, IŞİD canavarı karışında Türkiye’nin çekingen bir ülke imajından kurtulmasıdır. Ankara hem tavrını dünyaya iyi anlatmalı hem IŞİD ideolojisine karşı Türkiye’deki dini çevreleri harekete geçirmelidir.
En önemlisi Türkiye’nin zedelenmiş “Batılı ülke” imajını “restore” etmesidir.
1.5 milyon Suriyeli’den sonra yeni göç dalgasının 150 binlere çıkacak gibi görünmesi, sorunların büyüyeceğinin işaretlerinden biridir.
Türkiye, Batı ile dayanışmayı geliştirmek için ortak dil geliştirmelidir. Demokrasi ve hukuk devleti bahsinde eleştirilere konu olan sorunları gidermek için ciddi adımlar atmalıdır.

Yazarın Tüm Yazıları