Batı'dan kopmak

AVRUPA ve Amerika ile Türkiye arasında darbe öncesinde de yaşanan gerilimler darbe girişimiyle büsbütün tırmandı.

Haberin Devamı

Türkiye’den Amerika’ya darbeyi desteklediği ve Gülen’i iade etmediği için sert eleştiriler yöneltiliyor. Amerika tarafından yapılan beyanların en vahimi Merkez Kuvvetler Komutanı Joseph Votel’in darbe sebebiyle tutuklanan generalleri “IŞİD’le mücadele konusunda ABD ordusunun yakın müttefikleri” olarak nitelemesi ve tutuklanmalarının “Türkiye ve ABD arasındaki işbirliğinin seviyesini etkileyebileceğini” söylemesidir.

Müttefikler arasında da eleştiri ve tartışmalar olur elbette. Fakat General Votel’in sözleri vahimdir, ayıptır. Türk Amerikan ilişkileri tarihe, hukuki antlaşmalara ve NATO prensiplerine değil de tutuklanan generallere mi dayanıyordu?! IŞİD’le mücadele eden, İncirlik Üssü’nü açan Türkiye devleti değil de tutuklanan generaller miydi?!

Hak ettiği için bu kelimeyi kullanmaktan sakınmayacağım, generalin sözleri Amerika açısından da aptalca beyanlardır.


BATI DEĞİLSE NERESİ
Avrupa ile de ilişkilerimiz bozuluyor. Mart ayında göçmen ve vize anlaşmasıyla “AB sürecinde yeni bir dönem açıldı” ifadeleri unutuldu bile. Darbeye karşı Türkiye’ye tam destek veren Merkel, operasyonların “orantılı olmasını” ve “çözüm sürecine dönülmesini” istiyor.

Demokrasi ve hukuk devleti konularında Avrupa’nın sert eleştirileri öteden beri biliniyor.

Avrupa ve Amerika’nın bu tavrı karşısında Türkiye geleceğini artık Batı’da değil İslam dünyasında veya Türk dünyasında ya da Rusya ile Avrasya coğrafyasında mı aramalı?

Hayır!

Türkiye bu ülkelerle ilişkilerini sonuna kadar geliştirmeli fakat Türkiye’nin geleceği dediğimizde, bizim temel ihtiyaçlarımızın neler olduğunu, o coğrafyalarda neler bulabileceğimizi hamasetle değil, akılla iyi tahlil etmeliyiz.

Bilimi, teknolojiyi ve demokrasiyi o coğrafyalardan alabilir miyiz?


DOĞU-BATI SORUNU
Türkiye’de bu tartışmalar iki yüz yıldır yaşanıyor. Her bir tezin makul ve haklı, aşırı ve özenti tarafları var. Fakat “Batı’nın ilim ve fennini almak” konusunda İslamcı Şehbenderzade de Türkçü Ziya Gökalp de müttefikti.

Geçen yüzyıl tecrübesi gösterdi ki, bilim ve teknoloji “bilim zihniyeti” olmadan üretilemiyor.

“Bilim zihniyeti” ise rasyonel düşünce olmadan edinilemiyor. “Rasyonel düşünce”nin gelişmesi ancak özgürlük içinde mümkün oluyor... İşte, 21. yüzyılda bütün gelişmiş ülkeler özgürlükçü demokrasiyle ve hukuk devleti ilkesiyle yönetilen ülkelerdir.

Bilimsel döküman sıralamasında İslam ülkelerinin adeta adı bile geçmiyor. Avrasya’nın devi Rusya’nın 2015’te bilimsel doküman sayısı yaklaşık 50 bindir. Tek başına Almanya’nınki bunun üç katıdır...

Türkiye’de 114 üniversitemiz “Erasmus Programı” ile Avrupalı ülkelerle hoca ve öğrenci mübadelesi yapıyor. Ekonomik varlığımızın yarısı Avrupa referanslıdır...


İKİ YÜZ YILLIK TERCİH
Batı ile ilişkilerde “eksen kayması” görüntüsü vermek Türkiye’nin siyasi iklimini değiştirir, tahribatı büyük olur. Türkiye’nin Asya ve Afrika coğrafyasında güçlenmesinde bile “AB süreci”nin ne kadar etkili olduğunu Ali Babacan da Mehmet Şimşek de defalarca ifade ettiler.

Hukukun üstünlüğü, OHAL şartlarında bile temel prensip olmalıdır.

Amerika ve Avrupa’dan Türkiye’ye yapılan haksız eleştirileri gidermenin yolu da hamaset değil, “rasyonel düşünce” ile sorunları anlatmak, “dostlarımızı artırmak”tır.

Gülen’in iade edilmesini sağlamanın yolu da daha fazla hamaset değil, hukuken güçlü bir dosya hazırlayarak diplomasi yapmaktır.

Hem bütün vatandaşlarımıza hem dünyaya Türkiye’de hukukun üstün olduğu güvenini vermemiz zorunludur; hem ekonomimiz hem güvenliğimiz için.

Günün fırtınaları Türkiye’nin iki yüz yıllık Batı tercihini tahrip etmemelidir.

Yazarın Tüm Yazıları