Bağımsız düşünmek

GENÇLİK yıllarımda benim de “bağımlı düşünme” tecrübem oldu.

Haberin Devamı

Bir fikri ya da siyaseti tercih etmekle bağımlı hale gelmek arasındaki farkı kendi tecrübemle anlatmak istiyorum.

 

1965 yılı; hukuk fakültesi ikinci sınıf öğrencisiyim. MHP, o zamanki adıyla CKMP’nin İstanbul Gençlik Kolları başkanıyım. Milliyetçi ve muhafazakârım, Menderesçiyim.

 

Sonradan partiden ayrılan ihtilalci subaylardan birinin konuşması muhafazakâr ve Menderesçi duygularımı rencide etti, itiraz ettim, tartıştım...

 

Soğumuştum.

 

Böyle bir sarsıntı döneminde “Mücadele Birliği” denilen küçük bir oluşumla tanıştım.

 

Haberin Devamı

Her olayın arkasında Yahudi komploları bulunduğunu anlatıyorlardı. İslam tarihindeki kavgalardan tutun da Rönesans’a, reforma, Fransız ve Rus ihtilallerine kadar!... Böylesine geniş bilgileri beni etkilemişti...

 

“Abileriniz ne derse doğru odur!” havasında sık dokulu, yani bireysel özgürlüğe alan tanımayan bir yapılanmaydı.

 

‘SIK DOKULU’

 

Kurulmuş plak gibi herkesin aynı şekilde konuştuğu, aynı ezberi tekrarladığı bir yapı!

 

Kimsenin özel hayatı, kendine ait fikirleri, ezberlere karşı şüpheleri yoktu!

 

Fakat kısa sürede zihnimdeki soru işaretleri beni dürtmeye başladı. Sorularımdan rahatsız oluyorlardı, “farklı kitaplar” okumamı yasaklamışlardı!

 

Hemen ayrılmam kolay değildi; “hain” diyebilirlerdi...

 

Üstelik başka çevrem kalmamıştı.

 

“Aforoz” edilmek yani aidiyetten dışlanmak çok ıstıraplı bir şeydir daima.

 

Haberin Devamı

Bir gün kitapçılarda merhum Prof. Hilmi Ziya Ülken’in “Yahudi Meselesi” adlı kitabını gördüm. Hemen aldım; göstermeden okudum, ders çalışır gibi altlarını çizerek, notlar alarak... “Yahudi Meselesi”ni “ağabeylerimiz” gibi “komplo” tarzında anlatmıyordu. Tarihi ve sosyolojik analizler içeren bir kitaptı.
Bu kitabı hâlâ saklarım; bir anı olarak ve ilmi değerinden dolayı. Ülken’i okuyunca, hocalarım Ali Fuat Başgil’den aldığım hukuk ve hürriyet fikri ile Mümtaz Turhan’dan aldığım sosyoloji merakım canlandı. “Abiler”e yüksek sesle itiraz etmeye başladım...

 

‘GÖRÜŞLERİNİZ YANLIŞ’

 

Yozgat’a yerleştim, 1969 sonbaharında “görüşleriniz yanlış” diye uzun bir mektup yazarak veda ettim. Kolay olmadı, “sık dokulu” yapılardan ayrılmak psikolojik sıkıntılar yaratır. Fakat sevgili eşim Tülin’le nişanlı olmamın yarattığı romantik duygular bu sıkıntıları bastırdı, ona karşı duyduğum sorumluluk bana yeni bir hayat enerjisi verdi.

 

Haberin Devamı

1970 yılında Ankara’da merhum Türkeş beni partiye çağırdı, sevindim tabii. Tekrar MHP’ye girdim. MHP’de de ‘kendi görüşlerimi’ savunduğumu o zamanki arkadaşlar bilirler.

 

Okumak, mukayese etmek, yazmak benim asıl hayat enerjim olduğu için, 1980’den sonra siyaseti bırakarak kendimi tamamen araştırmalara, gazeteciliğe, yazmaya verdim.

 

21. YÜZYILDA

 

Bugün sağda veya solda kendini bir “dava”ya adamış olan gençlere ilk tavsiyem, “farklı kitapları” okumalarıdır. Aynı dar çevrede aynı klişeleri tekrarlayarak kendimizi şartlandırmanın panzehri, “farklı olan” kaliteli eserleri okuyarak zihnimizde yeni pencereler açmaktır.
Önyargımıza kanıtlar devşirmek için değil, öğrenmek, mukayese etmek ve anlamak çabasıyla okumaktır.

 

Haberin Devamı

Gizli kapaklı yapılardan, bizi bir şeyler uğruna “ölmeye” çağıran ideolojilerden sakınmalıyız. Partilerin gençlik kolları sosyalleşme için daha iyi mekânlardır ama yine kişisel gelişim ve bağımsız düşünme çabamızı devam ettirerek...

 

Siyaset ve ideoloji her şey değildir. Bunların dışında hobilerimiz, ilgilerimiz, sosyal çevrelerimiz olmalıdır.

 

Öyle bir yüzyıldayız ki, gençler için kişisel başarının da yolu hür ve yaratıcı düşüncedir, girişkenliktir, bilgili ve becerili olmaktır. Türkiyemizin de buna ihtiyacı var.

Yazarın Tüm Yazıları