Taha Akyol

Veda yazısı

14 Eylül 2018
Yazarlıkta en zor olan, veda yazısı yazmaktır. Hele de yıllarca birlikte olduğu okurlara, yıllarca çalıştığı kurumlara veda etmek daha bir zordur.

Bugün bu zor vedayı yapıyorum.

Değerli okurlarıma ve çalışma arkadaşlarıma yürekten teşekkür ediyorum.

En iyi dileklerimle, saygılarımla.

Yazının Devamını Oku

Yine faiz

13 Eylül 2018
BUGÜN Merkez Bankası faizle ilgili bir karar verecek; bütün gözler MB’nin üzerinde...

İçeride, yani “milli” ekonomi çevrelerinde yaygın beklenti, doların cazibesini kesecek düzeyde TL faizinin arttırılmasıdır.

Bizim Merkez Bankası da 3 Eylül’deki açıklamasında “fiyat istikrarı doğrultusunda elindeki bütün araçları kullanmaya devam edeceğini” vurgulayarak faizin arttırılacağı sinyalini vermişti.

Sadece iç ekonomi çevreleri değil...

İki gün önce ABD’li yatırım bankası Morgan Stanley, “Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın politika faizini 425 baz puan sıkıştırarak yüzde 22.0’a çıkarmasını beklediklerini” açıkladı.

Türk ekonomisinin sağlığa kavuşması yabancıların da yararınadır, bizimle daha çok iş yaparlar.

Bu tabloyu komplo teorileriyle açıklayabilir miyiz? Kim faiz lobisi, kim döviz lobisi?

ALTINLAR BANKAYA

Hükümet, 2016 sonunda başlattığı kampanyayla

Yazının Devamını Oku

El etek öpmek

12 Eylül 2018
TÜRK Dil Kurumu sözlüğünde şöyle deniliyor: “El etek öpmek: bir işi yaptırmak için çok yalvarmak, yaltaklanmak.”

El öpmek ayrı bir şey; çok defa samimi saygıyı ifade eden bir âdetimizdir.

Asıl sorun “yaltaklanma, dalkavukluk” anlamına gelen “etek öpme” deyimindedir.

Bir de çok şükür artık unuttuğumuz “saçak öpme” deyimi vardı. Bayramlaşmaya katılan devlet büyükleri padişahın tahtından sarkıtılan halı saçaklarını öperlerdi; mutlak itaat ve sadakat beyanı olarak.

TEPKİLER BAŞLIYOR

Hayatın nimetlerinin eğitimle ve piyasada iş yaparak değil, “büyükler”in takdir ya da lütfuyla kazanıldığı bütün eski toplumlarda böyle davranışlar yaygındı.

Krallar, padişahlar aynı zamanda “velinimet”tiler.

Bütün milletlerin geçmişinde görülen “hiyerarşik toplum” tipinde baş başa bağlıydı, başlar da padişaha...

Uzun asırların pekiştirdiği bu yapıda Osmanlı’nın son zamanlarında yaşlı paşalar saçak öpme âdetini yadırgamazlar,

Yazının Devamını Oku

Araba sevdası

11 Eylül 2018
HAZİNE ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tüm kamu kurum ve kuruluşlarında makam arabalarının envanterinin çıkarılmasını istedi, sıkı bir tasarrufa gidileceği bildiriliyor.

Arkadaşımız Neşe Karanfil’in haberine göre, kamuda taşıt alımlarına 2010 yılında 265.7 milyon lira harcanırken, 2016 yılında bu rakam 1.1 milyarı hava taşıtı olmak üzere 2.3 milyar liraya çıkmış; 2017’de biraz tasarruf olmuş, 2.3 milyardan 1 milyar 85 milyon liraya inmiş. (Hürriyet, 5 Eylül)

Son altı-yedi yılda iktidar gücünü konsolide ettikçe makam giderleri böyle artmış.


BİHRUZ BEY
Modern edebiyatımızın öncülerinden Recaizade Mahmut Ekrem’in en ünlü romanı “Araba Sevdası”dır. Romandaki Bihruz Bey, Şerif Mardin’in “Tanzimat’tan Sonra Aşırı Batılılaşma” makalesinde belirttiği gibi tipik bir “alafranga” örneğidir.

Yazının Devamını Oku

Karl Marks ve diğerleri

10 Eylül 2018
Bütün dünyada otoriter popülist akımlar yükseliyor; içe kapanma, müdahalecilik, hoşgörüsüzlük eğilimleri güçleniyor

Yüzelli yıllık yayın hayatının bütün dönemlerinde liberal demokrasiyi ve serbest piyasayı savunmakta olan The Economist dergisi bugünkü dünyayı şöyle tasvir ediyor:

“Demokrasi Amerika’da tehlikeli bir dönüşte. Avrupa’da, Asya’da, Latin Amerika’da popülistler ilerliyor. Otoriterler gücünü pekiştiriyor. Liberal düşünürlerin en karamsarları bile bu kadar karamsar olamazdı.”(11 Ağustos)

Dergi ağustos başından itibaren liberal demokrasinin büyük filozoflarını anlatan makaleler yayımlıyor; demokrasi kültürünü güçlendirmek amacıyla tabii.

Son sayısında ise “illiberal”, yani otoriter, hatta totaliter eğilimlerin üç büyük filozofunu ele aldı: Rousseau, Karl Marks ve Nietzsche...

Yazının Devamını Oku

Sıkıntılı konular

8 Eylül 2018
Tahran zirvesi, karmaşık konulardaki bütün uluslararası görüşmeler gibi ak, kara ve gri alanlardan oluşan karmaşık tabloyu yeniden ortaya koydu

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin ve Ruhani’ye, TV ekranlarından bütün dünyaya ifade ettiği şu sözlerin altını çizmek gerekir:

“İdlib sadece Suriye’nin siyasi geleceği için değil bizim milli güvenliğimiz ile bölgenin barış ve istikrarı bakımından hayati öneme sahiptir.”

Rusya ve İran böyle bakmıyor; onlar Suriye’de nüfuz kazanma peşindeler.

Esastaki bu farklılık, zirvede üç noktada kendini gösterdi.

Yazının Devamını Oku

Suriye’nin geleceği?

7 Eylül 2018
İdlib, yedi yıldır devam eden kanlı Suriye iç savaşında en kritik sorundur, iki açıdan:

1) Esad güçleri Rusya ve İran desteğiyle İdlib’de muhalifleri ezmek için genel bir saldırıya kalkarsa 1 milyona yakın mülteci Türkiye’ye göçebilir! Türkiye bu defa sınırı kapattı, göçmenler Suriye içinde tutulacak fakat bunun maliyeti yine büyük oranda
Türkiye’ye binecek.

2) Stratejik bakımdan Suriye’nin geleceği İdlib’de belirlenecek. Esad’a karşı son silahlı direniş ve terör unsurları İdlib’dedir. Esad İdlib’e hâkim olursa Suriye’deki hâkimiyetini kesinleştirmiş, Rusya ve İran’ın nüfuzu da büsbütün güçlenmiş olacak.

Esad hâkimiyetindeki bir Suriye Ankara’nın istemediği sonuç olur.

MUHALEFET COĞRAFYASI

İdlib, Afrin’in güneyinde, Hatay’ın Reyhanlı ilçesine komşu 4 milyon nüfuslu bir bölgedir. Astana Mutabakatı’na göre İdlib “çatışmasızlık bölgeleri”nden biridir; en önemlisidir. Rusya’nın, İran’ın ve en çok da Türkiye’nin askeri ve istihbari “gözlem noktaları” bulunmaktadır.

Çatışmasızlık bölgesi olduğu için hem çevredeki sivil halk, hem silahlı gruplar buraya sığınmıştır.

İdlib, tamamen Esad güçlerince kuşatılmıştır; Esad, Rusya ve İran’ın desteğiyle İdlib’i ele geçirebilir fakat insani facialar yaşanır.

Yazının Devamını Oku

Yüksek yargı

6 Eylül 2018
Yargıtay Başkanı Sayın İsmail Cirit’i elbette bir hukukçu olarak ilgiyle, saygıyla izliyorum

Bugün İdlib’de Rusya destekli Esad’ın girişebileceği katliam ihtimalini yazacaktım. Sayın Cirit’in “Hukuk fakülteleri beş yıl olsun” önerisini okuyunca bu konuyu yazmaya karar verdim.

Geçen adli yıl konuşmasında ifade etmişti, şimdi resmen YÖK’e iletmiş; yürekten destekliyorum.

HUKUK VİCDANI
Hukuk fakültelerine giriş için asgari puan uygulamasını başlatarak konuya verdiği önemi gösteren YÖK Başkanı Prof. Yekta Saraç’ın da bu fikri benimseyeceğini umuyorum.

YÖK bünyesinde Prof. İzzet Özgenç bunun için çalışmalar başlatmıştı; gerekli bilgi birikimi YÖK’te mevcuttur.

Mesele beş yıldan ibaret değil. Başkan Cirit, birinci sınıflarda şu derslerin okutulmasını istiyor:

Yazının Devamını Oku