Din korunmak ister

KURAN uzun ve kutsal bir metin, tam 6666 ayet.

Haberin Devamı

 

Diğer bazı dinlerden farklı olarak detay bazda kurallarla bezenmiş.
Şüphesiz kimi belirlemeleri “indirildiği” dönemin problemlerinin çözümüne yöneliktir.
Örneğin kölelik kurumu ile ilgili düzenlemelerin bugünün dünyasında karşılığı kalmamıştır.
Esasında Kuran dahil, insanlığı, dinlerin verdiği “kristalize mesaj” ilgilendirir.
İyi insan olmanın kriterleridir bunlar.
Dolayısıyla, kutsal metinleri ve ona atfen oluşturulmuş külliyatı, her daim geçerli olan manevi kurallarını ön plana alarak değerlendirmek galiba 21. yüzyılda bir ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor.
Bu yaklaşım kültürler arası uyumun teminine de katkı sağlayacaktır.
Aksi durum, Müslüman kimlikle doğmuş insanlar da dahi, “yabancılaşmaya” yol açıyor.
Muhafazakar yazar İskender Pala, din pratiğimizin ilerleyen yıllarda mensup sıkıntısı doğuracağını açık bir şekilde ifade ediyor.
Yine, araştırmacı yazar Dr. Ayşe Hür, esasında bugün elimizdeki Kuran metninin ne ölçüde orijinal olduğunu sorgulayan makalelerinde, meseleye bambaşka boyutlar getiriyor.
Neticede, Türkiye kendisine özgü kültür yapısına sahiptir.
Dolayısıyla Arap kültürünün değerleriyle içiçe geçmiş bir dinin, kendi dünya görüşlerine ve yaşam biçimleri adaptasyonunu haklı olarak arzu ve talep ederler.
Camide, iskemle, müzik, kadın, çocuk sesi istemek şüphesiz tartışılabilmelidir.
Korkmadan, keyifle, iç huzuru ile kendilerini sarmalayan, dışlamayan bir dini herkes kendi kültürü ile uyumlaştırarak yaşamak ister.
Hiç şüphesiz, sade ve anlaşılır kutsal öğütleri, aydınlık yüzlü din görevlilerinden, ana dillerinde, yaşadıkları çağlarla örneklendirerek dinlemeyi ve etkilenmeyi hayal ederler.
Yani, Konfüçyüs, Buda, On Emir, ya da İncil... Her neyse, her biri bizim dinimizle ortak bir paranteze alınsa, “çalma, çarpma, aileni ve insanları sev, saygı duy, adaletli ol, haksızlık yapma, düzgün ve iyi insan olmaya çalış” belirlemeleri hepsinde ana temalardır.
Din de zaten budur. Her “özgür bilinç” hiç şüphesiz kendi anlayışına göre kendisi için bu zemini çiçeklendirebilir.
Tüm toplumu kısıtlayan detay tefsirler ise ne hikmetse sadece dünyevi iktidarların işine gelen kurallara dönüşmektedir.
Yormayan, uhrevi planda kalarak kendini koruyabilen din gelecek yüzyıllarda da kalıcı olacaktır.
Kendini kullandıran, siyasi, ticari ve benzeri ihtirasların basamağı yapılan din ise, hiç şüphesiz ağırlığını kaybedecektir.

-------

Hüzünlendiren spot

Haberin Devamı

YÜREKLERİMİZİ yakan şehit haberleri çoğaldıkça televizyonlarda bir “kamu spotu” dönmeye başladı.
Genç insanlar Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nca ekonomik cazibe üzerinden ikna edilmeye çalışılıyor.
Reklam metni son derece dikkatli hazırlanmış. Hamaset dozu çok ölçülü.
Yani tam bir “profesyonel asker” iş ilanı.
Tamam, mevzu son derece hassastır. Ama her türlü telakkinin dışında ülke sınırlarımız içindeki problemler için böylesi çağrılara ihtiyaç duyulması insanın “içini kilitliyor”. Oysa “kökünü kazımak” dışında başka yolları bulmuştuk ve sonuca yaklaşmıştık.
Ekrandaki görüntü bile satır arasında kendinden “utanıyor” sanki.
Bir devletin gençlerini yarınları için “etkili” hale getirmesi varken, “öldürülme” yerine buldukları o zalim deyişle, “etkisizleştirme” haberleri, sizi bilemiyorum, ama bu ülkede barış isteyen insanların ruhunu kurutuyor.

--------


Emektar vapurlarımız vardı

Haberin Devamı

1970’lerde Körfez vapurları, henüz nüfusu milyona ulaşmamış bir kent için son derece işlevseldi.
Hatırlıyorum, önceleri 4 vapur vardı. Sur, Bergama, Efes, Selçuk. Ağır, yorgun, bezgin, tembel, aklı-fikri istirahatte halleri vardı.
Hele Karşıyaka’dan Konak’a geçerken “Sur”a denk geldik mi, kıpır kıpır gençliğimizle isyanları oynardık.
Sonra yanılmıyorsam 2 gemi daha geldi.
Hasköy ve 9 Eylül’dü adları.
Kıdemli ağabeylerinden daha hızlıydılar.
Şimdilerde kent hafızamızın sembolleri bu gemiler kim bilir nerededirler?
Hala elden çıkartmadıysalar, yanyana kıyıya bağlanmış bir yüzer müze ne müthiş bir şey olurdu?

Yazarın Tüm Yazıları