Sürekli kriz yönetimi

Patlamanın İstanbul’u yine kana buladığı gün bir süre önce yaptığım sohbet aklıma geldi.

Haberin Devamı

Yaşar Holding CEO’su Mehmet Aktaş’a “Siz iş dünyasının işi gerçekten çok zor. Hem içeride , hem dışarıda sürekli gündem değişiyor. Bir yanda Güneydoğu’da şehir savaşları , biraz öteden IŞİD’in attığı roketler.  Döviz kurları bir aşağı , bir yukarı baş döndürüyor. İki ay sonra kendimizi yeni bir seçim ya da referandum  ortamında bulursak hiç şaşmayalım. Bu fırtınada gemiyi nasıl yürütüyorsunuz?” diye sordum.Cevabı çok kısa ve net  bir şekilde  “Sürekli kriz yönetimi” oldu. Aktaş, uzun yıllardan beri plan ve projelerini her an en kötü senaryo gerçekleşecekmiş gibi yaptıklarını söyledi. Böylece kötü senaryolar gerçekleştiğinde ne yapacaklarını bildiklerini sürprizle karşılaşmadıklarını belirtti. Galiba Türkiye gibi bir saat sonra nereden, ne geleceği belirsiz bir  ülkede en doğrusu bu. Sadece şirketler değil insanların da en kötüye hazırlıklı olmaları gerek.   Yayın evi sahibi Hakan Tekin ve İstanbul Üniversitesi’nde memur eşi  Esra Tekin ile Laleli’de mağaza müdürlüğü yapan Ahmet Albayrak ve bankacı 29 yaşındaki Elif Tutuş sabah evlerinden çıkarken bir patlamaya bu dünyadan ayrılacaklarını akıllarının köşesinden geçirmiyordu. 

Haberin Devamı


En kötü senaryo
Yıllarca  Türkiye,   Avrupa Birliği’ne  çapa atamazsa Ortadoğu batağının içine çekilme ihtimalimiz olduğunu çok yazdım. Ne yazık ki şu anda en kötü senaryo gerçekleşiyor. Türkiye hızla batıdan uzaklaşıyor. Otoriter bir rejim görüntüsüyle Ortadoğu batağına tahminimizden çok daha büyük bir hızla saplanıyor. Belki de AB ile ilişkiler kafalardaki başka bir düzen anlayışını hayata geçirebilmek için  özellikle sorunlu hale getiriliyor.Böyle bir ortamda vatandaşlar olarak bizlerin de yaşamımızda sürekli kriz yönetimi uygulamamızdan başka çare kalmıyor.  Her an , her yerde yanı başımızda bir bomba patlayabilir, kaza kurşunu gelebilir, bir yakınımızın tanıdığımızın şehit haberini alabiliriz.  Yarım asırdan beri her an patlayabilen bir barut fıçısı olan Ortadoğu işte böyle bir yer. Ne yazık ki üç dört yıl öncesine kadar bize çok uzak gelen bu bölgenin artık bir parçasıyız. Yine de umut Her şeye rağmen ben hala bir şeylerin değişeceğine inanmak istiyorum.  Öncelikle Türkiye bölgedekilerden farklı bir ülke.  Avrupa’nın en büyük ordusuna ve  Osmanlı İmparatorluğu’nun bıraktığı 600 yıllık  büyük devlet mirasına ve geleneklerine sahip.  Aşiretler ve  kabileler ülkesi değil. NATO üyesi olarak  Batı için büyük stratejik öneme sahip. Kişilerin veya ailelerin keyiflerine göre yönetilen bir ülke olmasına izin verilemeyecek kadar değerli bir ülke. Durum bu olunca dengelerin yeniden kuruması herhalde kaçınılmaz olur. 

Yazarın Tüm Yazıları