Ya bu stadyum dönecek ya da İstanbul!

Lafım asla olimpiyat yapılamayacak olan Olimpiyat Stadyumu üzerinedir. Benimki çarşıyı karıştırmak değil “ortak akla” katkıda bulunmak. Türkiye Futbol Direktörümüz’e, onun ağzının içine bakan federasyonumuza bir cırtım katkıda bulunabiliyorsak ne mutlu bize.

Haberin Devamı

GECE boyunca Oscar Ödülleri Töreni’ni izledik. Televizyonda canlı yayınlanan her Oscar töreninden sonra eminim ki meraklısı “Böyle organizasyonları niye biz yapamıyoruz?” sorusunu birilerine dayıyordur.
Soruyu karşılayan da beylik cevaplardan birini veriyordur.
Her yıl, bir öncekini aşma iddiasında olan Oscar Töreni’ni bir kenara koyuyorum. Karşısına da bizim Antalya Altın Portakal Film Festivali’ni dikiyorum. Aradaki farka bakıp, o bir yerlere varmaya çalışıyorum.

* * *

Bu ülkenin en büyük film festivalinde “sözde birincilik adayı” erkek oyunculara kirli sakallarını kestiremeyip, bir smokin giydirmeyi başaramayan ortak akıl bize aittir.
Bir parçası olduğumuz ortak akıl sayesinde Antalya Festivali, herhangi bir kasaba irisinin hasat vakti şenliğine dönmüştür.
“Bira Festivali’nin neden kaldırıldığını” soran vatandaşa, tarihe geçecek bir küstahlıkla “Sen gitmeyesin diye” cevabını veren seçilmiş Antalya yöneticisinin aklına bakılırsa, gelecek yıllarda beterini göreceğiz.

Haberin Devamı


ELİMİZDEN GELEN BU


Uluslararası yapmaya çalıştığımız festivali panayır yeri şenliğine, yeşillendirmeye çalıştığımız futbol sahalarını bostana çeviren akıllar aynı kapıya çıkıyor.
Bostandan futbol yıldızı çıkmaz. Hıyar çıkar, kabak çıkar, kelek çıkar.
Sebebini bilmezsen, kendini memleketin “Futbol Direktörü” ilân eden ve her türlü saygı kurallarını ihlâl edip, cümle meslektaşlarının üzerinde konumlandıran zatın ağzının içine bakarsın.
Geçenlerde ne buyurduydu?
Her kulüp en az yeri milli takım düzeyinde futbolcu bulup, kadrosuna koyacakmış. Oldu canım. Sen turnuva düzeyinde yirmi dört ismi zor buluyorsun, sonra dönüp takımlarımıza “ev ödevi” veriyorsun.
O araya da Olimpiyat Stadyumu için çare sıkıştırıyorsun.
“Stadyumu doksan derece döndürmek lazım, sorun böyle çözülür”
Ya çözülmezse?
O zaman da stadyumu sabit tutar, İstanbul şehrini doksan derece döndürürüz. Duruma bir de öyle bakarız.
O stadyumu, aklımda kaldığına göre 125 milyon dolara mâl ettiler. Doların dolar olduğu zamanlardı. Yüz dolar verdin mi beş yıldızlı otelde lüks oda veriyorlar, kapıya da iki hizmetçi dikiyorlardı.

Haberin Devamı

* * *

Biz o stadyumu yaparken, Amerikalılar da yanlış hatırlamıyorsam Atlanta’da kendi olimpiyat stadlarını inşa ediyorlardı. Üstü açılıp kapanan dev bir stadyum plânlamışlardı.
Bittiğinde “Dünya’nın yedinci üstü kapalı stadyumu” olarak anılacak bu tesis altmış milyon dolara çıkacaktı.
Bizim stadyum ise Maya Medeniyeti’nin, Aztekler’in binlerce sene evvel yaptırdığı tapınaklara benzeyen bir taş yığmasıydı. Onlar taşı üst üste koymuştu, tapınak olmuştu. Biz betonu üst üste koymuştuk, stadyum demiştik.


SEN DE PİKNİK YAP


BİZİMKİNİN de tapınaklar gibi, pramitler gibi üstü açıktı. Etrafı ise Şerafettin Yaylası gibi püfür püfür esiyordu.
Amerika’nın, o zamanın parasıyla 60 milyona mâl ettiği stadyumun en ilkel taklidini biz 125 milyona mâl etmiş, onları konforda değil ama maliyette geçmiştik.
İlk maçlarda anlaşıldı ki burada olimpik yarış yapılamaz, çünkü rüzgârın şiddetinden kırılan rekorlar sayılamaz.
Artıııı... Burada futbol bile oynanamaz, çünkü top uçar.
Artıııı... Burada 23 Nisan Şenlikleri bile yapılamaz, çocuklar hastalanır.
Belki piknik yapılabilirdi. Devamlı esen rüzgâr, yeni yakılmış bir mangalı yellemeye gerek bırakmayacak kadar bereketliydi.
“Ortak akıl” işin içinden çıkamamıştı ama stadyumu kim eleştirmişse ilgililer onlara “çeşme başında kavga eden mahalle kadınları şirretliğinde” karşılık vermeyi becermişti.
Bizimkiler “Sen kaç paralık adamsın da benim tesisime laf ediyorsun?” diye naralanırken, Amerikalılar altmış milyona mâl etikleri stadyumun başarı hikâyesini belgesel yapmış, dünyaya seyrettiriyorlardı.
Amerika’da kimseyi şah, sultan, imparator ilân etmiyorlardı.
Bizim bir cihanda lafımız geçmese de “imparatorumuz” vardı. Olimpiyat Stadyumu’nun akıbetini de tıpkı futbolumuz gibi, onun aklına emanet etmiştik.
“Beyler! Ya stadyumu doksan derece döndüreceğiz veya İstanbul’u...”
Takdiri de zengin çocuklarının eğlencesi Futbol Federasyonumuz ile “Uzun Boylu Sevgi İnsanına” bırakmıştı. Kararı kendi vermediği için buna da şükrettik. Gözleri dolanımız bile oldu.

Haberin Devamı

* * *

Futbol Federasyonumuz’dan “bugüne kadar “Beyler! Ya stadyumu doksan derece döndüreceğiz veya İstanbul’u” fikrine bir “katkı” çıkmadı. Onun yerine üstüne vazife olmayan konularda “toplumsal mesajlar” veriyor.
Futbolcuların, bir karış sakalla IŞİD savaşçısı gibi top oynadığı sahaya çıkan takımların eline bir pankart tutuşturuyor.
Karşı takım futbolcularının anasına bacısına tecavüz edeceklerini bağırarak söyleyen tribün canavarlarına “kadına saygı” mesajı veriyor.
Bu hafta araya bir de vergi mesajı karışmıştı. “Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” gibi bir şey. Dünyanın en ağır dolaylı vergisini (yüzde 67 ile) bizim ahali ödüyor. Sen bu insanlara kafa bulur gibi “Daha fazlasını öde” çağrısı yapıyorsun. Hayırla anılıyorsun.
Meşke o pankartı futbolcuların eline tutuşturmadan önce Türkiye Futbol Direktörü’ne bir danışsaydınız.

Yazarın Tüm Yazıları