Meşhur çerçi ile buzağı hikâyesi

Haberin Devamı

ELLİ yıllık siyasal alışkanlığımız; bazen kızıp bazen alkışladığımız, sonunda “Baba” ilan ettiğimiz Süleyman Demirel de toprağa karışıp gitti.
Cenaze törenini canlı veren haber kanalları İslamköy’deki görüntülerin arasına eski cumhurbaşkanlarını da sokup sokup çıkarıyorlardı.
Canlı yayının aktif yönetmeni konumundaki “resim seçici” bazen arşiv görüntülerine dönüp Turgut Özal’ı getiriyordu ekrana.


* * *


Baba ile Özal’ın tanışlığı teee İTÜ yıllarından. Baba ile Erbakan, aralarında Özal’ın da bulunduğu küçük sınıftakilerin ağabeyleri.
“Ağabeylik” kavramı, 1940’lı, 1950’li yıllarda çok önemli.
Memleketin bir avuç okuyanı, parmakla sayılı okullardan itibaren birbirlerini tanıyor, biliyorlar. Bırakın aynı okulda okumayı, farklı fakültelerin öğrencileri yurtlarda bile bir arada kalmışlarsa aralarında bir kan bağı oluşuveriyor.
Baba ile Özal’ın bağı da işte öyle bir bağdı. Ağabey ve kardeş olarak başlayan fakülte ilişkisinin yıllar sonra “Soyulan çerçi ile buzağı” hikâyesi ile anlatılacağı, onları o günlerden tanıyan kimsenin aklına gelmezdi.

Haberin Devamı


ÖZAL AĞABEYİNİN YOLUNA ÇIKTI


12 Eylül 1980 sonrası, Demirel tahtından indirilmiş, yasaklı. Özal’ın ise yıldızı parlıyor.
Kafasında “Evren cuntasını” aşıp siyasi parti kuruyor, seçimden birinci çıkıp başbakanlık koltuğuna oturuyor. Herkesin beklentisi “Ağabeyim” dediği Baba başta olmak üzere Erbakan ve Ecevit gibi siyasi yasaklıların önünü açmak.
İhtilal kendisine başbakan yardımcılığı teklif ettiğinde Baba’yı aramış, izin istemiş. Baba izin vermediği halde bildiğini okuyup kaderini çizmiş. Başbakan olduktan sonra da siyasi yasakların devamı için elinden geleni yapıyor.
Hatta yasakları referanduma götürüyor. Baba ve diğerleri o referandumu kıl payı aşıp siyasi özgürlüklerine kavuşuyorlar.
Helikopterdeyken 900 metre yukarıdan gördüğü köy çeşmesini tanıdığı, o çeşmeyi hangi muhtarın yaptırdığını hatırladığı için “fil hafızalı” diye bilinen Baba kendine atılan bu kazığı unutur mu?


* * *


Devran değişmiş, siyaset doğal mecrasına oturmuş, Evren emekli olmuş. Özal cumhurbaşkanı, Baba yeniden başbakan ve bir akşam hatırlı gazeteciler ve yakın siyasi arkadaşlar ile birlikteler.
Gençlerin bir zamanki moda deyimi ile “geyik çeviriyorlar”, yani havadan sudan konuşuyorlar. Birinin aklına “Özal için ne düşündüğünü sormak” geliyor.
Baba lafı döndürmeye çalışıyor ama herkes ısrarcı. Baba “Onu bırakın da ben size bir hikâye anlatayım” diyor.

Haberin Devamı


ÇERÇİ İLE BUZAĞI HİKÂYESİ


Çerçi, iki üç eşeğe satacağı malları yüklemiş; o köy senin bu köy benim, dolanıp duruyor.
Bir köye yaklaştığı sırada yoluna iki-üç eşkıya çıkıyor. Silahı çerçiye tutup, eşeklerini alıyorlar. Elbiselerini dahi çıkarıp, adamı çırılçıplak hale getiriyorlar. Elleri arkada, bir ağaca bağlayıp gidiyorlar.
Çerçi bağıra çağıra yardım istiyor ama kimsenin duyduğu, geldiği yok. O sırada bir buzağı peydahlanıyor. Buzağının gözü, çerçinin önünde duran maslahatına takılıyor. Anasının memesine benzetip üzerine koşuyor.
Başlıyor “süt gelecek” diye emmeye.
Zavallı çerçinin eli kolu bağlı ama vücudunun doğası kendi âleminde, buzağının gayretine direnemediğinden olan oluyor.
Buzağı hem emmeye devam ediyor hem de süt kesildiğinde anasına yaptığı gibi adamın karnına tos atıp duruyor. İnsanınkinden büyük kafa, nereye tos vurursa oradan ağır sıklet boksör yumruğu gibi ses getiriyor.


* * *

Haberin Devamı


Çerçinin işkencesi hava kararana kadar sürüyor. Buzağı çekip gidiyor, çerçi bayılıyor. Ayıldığında bakıyor ki yoldan geçen köylüler onu bulmuş, alıp köye getirmişler.
Köy muhtarı, çerçinin başına gelenleri dinledikten sonra “Kardeşim bizim buralarda böyle şeyler olmazdı ama merak etme. Yarına kalmaz o haydutları yakalarız, eşeklerini de getiririz” deyince çerçi can havliyle bağırıyor:
“Eşkıyayı boş verin. Bana o buzağıyı bulun, buzağıyı.”

Yazarın Tüm Yazıları