Âlim yaşar koç olur cahil yaşar hiç olur

ADAM tarlasını çapalıyormuş. Yanında duran yedi-sekiz yaşlarındaki afacan oğlu birden parmağını gökyüzüne dikip bağırmış:

Haberin Devamı

“Bubaaa! Uçak geçiyoo”
Adam, başını
işinden kaldırmadan cevap vermiş:
“Elleşme oğlum, geçsin.”


* * *


Başımıza sarılan son Kolomb tartışmasından sonraki durumum tarlasını çapalayan adamla aynı. Sağdan soldan gelen fiştiklemenin haddi hesabı yok.
“Amerika’yı Müslümanlar keşfetmiş diyorlar. Ne dersin?”
Niyetleri bozuk. Beni “Uzun Boylu Sevgi İnsanı” ile karşı karşıya getirmek istiyorlar.
Twitter denen düzeneğin kişilere, kendisini ifade etmek için tanıdığı “yüz kırk karakterlik” hesabı dolduramıyorlar, işi bana ihale ediyorlar. Yan toplara çıkmadığım için tarlasını çapalayan adam gibi tepki veriyorum.
“Elleşmeyin kardeşim, keşfetsinler.”


YİNE BAŞA DÖNDÜK


Başa döndük değimiz zaman Tek Parti dönemini anlayacaksınız. Cumhuriyetimiz dediğin şey eni topu doksan bir yaşında, anlatmaya Taş Devri’nden başlayacak değildim ya!
Dünya durdukça başımıza dikilesi, her hafta yeni bir icat çıkarası büyüğümüz Tek Parti’nin işlerini daha “Seyrek Bıyıklı Asabi Şahsiyetken” diline sarmıştı. “Uzun Boylu Sevgi İnsanı” düzenine yatay geçiş yaptı.
Tek Parti yine dilinden düşmedi.
O dönemin eğitiminden geçmiş olanlar için “Amerika’yı Müslümanlar keşfetmiş” türünden iddialar kulağa hiç aykırı gelmez.
Tarih kitaplarımız “orijinal iddialarla” doluydu. Misal, bizim tarih kitaplarına göre yazıyı biz keşfetmiştik. Bu iddianın sahipleri için bu yüzde yüz kesinlikte bir gerçekti.
Ancak aynı iddia sahipleri milattan sonra yedinci yüzyıldan kalma kitabeleri açıklayamıyordu. Yazı bulan bir medeniyet yazmak için neden dört bin yedi yüz sene beklemişti?


* * *

Haberin Devamı


Aynı şekilde kâğıdı da biz bulmuştuk. Ama yazmak için kullanmamıştık. Biz bu değerli icadımızı “İleride tuvalette kâğıdı yapmak için lazım olur” diye saklamış, ilk yazılarımızı da kâğıdı bulduktan üç bin sene sonra Orhun’da taşa yazmıştık.
Barutu bulan da bizdik. Pusulayı da. Hiçbirini kullanmadık.
Zaten kurduğumuz medeniyetlerin öyle bir alışkanlığı vardı. Bir şeyi keşfediyor veya bir şeyi icat ediyorlar, onu kullanmayıp saklıyorlardı.


YENİ TEZ KONULARI


Bütün dünya dillerinin bizden doğduğu iddiası da fena bir iddia değildi. Adını “Güneş Dil Teorisi” koymuş, ispatlanmasını üniversitelere bırakmıştık.
Tıpkı “Uzun Boylu Sevgi İnsanının” Amerika’yı Müslüman denizcilere keşfettirdikten sonra topu üniversitelere atması gibi.
Yeni seçtiği “namazında niyazında” rektörlere, bu noktadan itibaren büyük iş düşüyor. Liderini gördüğün zaman “Ben bugün yetmiş rekat nafile namazı kıldım” deyip övünemezsin.
Her rektör Amerika’yı en az bir kere keşfedecek. Emrindeki akademisyenler, imanı kırık Batı Medeniyeti’nin bizden sakladığı bu büyük keşfe katkıda bulunacak.
Tez konuları, aşağıdaki örnek başlıklardaki gibi, Amerika’nın keşfi üzerine yoğunlaşırsa olay çözülür.
“Apaçi yerlilerinin, Amerika’nın ilk hidayete erenleri olduğu doğru mu?”
“Aşırı Hıristiyan John Wayne, önüne gelen her Kızılderili’ye acaba Müslüman oldukları için mi ateş ediyordu?”
“Kristof Kolomb’u İspanya Kraliçesi destekliyordu. Amerika’yı ondan önce keşfedenlerin sponsoru acaba Katar Emiri miydi?


* * *

Haberin Devamı


Amerika’nın keşfi konusu yeniden yazılacaksa işe Amazon Nehri’nin hikâyesinden başlanmasını tavsiye ederim.
Şavkıyla Batı akademisyenlerinin gözünü kör eden Güneş Dil Teorimiz’e göre Amazon Nehri’nin ismi de bizdendir.
Bizim denizciler keşfettikleri bu yeni diyarı gezerken nehri görmüşler. Şaşırıp “Amma uzun!” demişler. Sonra bu “Amma uzun” lafı dili dönmez yerlilerce “Amazon” yapılmış. Nehrin adı öyle kalmış.
Alın size “Amerika’nın keşfi” tezimiz için taş gibi delil. O nehri önce biz görmediysek adı neden “Amma uzun” (Amazon) oldu. Önce onu deyin bana.

Yazarın Tüm Yazıları