Kültür bizden, bakan sizden

Haberin Devamı

ANTALYA’nın Serik ilçesindeki Aspendos Antik Tiyatrosu’nun restorasyonu, son zamanların siyasi hayhuyu içinde gözden kaçmış olabilir.
Zaten haber “çevre hassasiyeti” olan bir-iki muhabirin gayreti ile birinci sayfalara tek sütun olarak girebildi. Aspendos haberinin, iç sayfalarda çiçek açan fotoğraflı devamından gördük ki tiyatroya olanlar olmuş.
İki bin yıllık taşların yanına konulan “beyaz mermerden” yapılmış kopyaları “görüntü kirliliği” yaratmış. Tarihi ortam, o beyaz mermer sayesinde “depremde hasar görmüş çarşı hamamı”na benzemiş.
Siyah taşların arasında diş diş kalan ak mermer basamaklar, uzaktan bakıldığında başka görüntü veriyor. Aşırı şeker yemekten dişleri dökülmüş çocuk gibi duruyor.

Haberin Devamı

MUTFAK MERMERİ

Tepkiler değişik. Aspendos haberini yapan gazetelere, TV kanallarına konuşan vatandaşlara göre “mutfak mermeri” kullanılmış. Hani sahnenin bulunduğu yeri de “plastik çiçeklerle” çevirseler olurmuş yani.
Restorasyonu onaylayan ve denetleyen Antalya Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü uzmanları ise “mutfak mermeri” lafına tepki gösteriyorlar.
Bunun ayıplı bir eleştiri olduğunu söylüyorlar.
Onlar 1840 yıl önce inşa edilen tiyatronun o zaman kullanılan taşın birebir aynısı ile yenilendiğini söylüyorlar.
Mermer, o vakitler kullanılan “Korkuteli Beji” kireçtaşının birebir aynısıymış. Eski basamaklar asırlarca doğanın etkisine maruz kaldığından kararmış. Yeni taş sabredilirse zaman içinde aynı şekli alacakmış.
Sabredilme süresi verilmemiş. Eski taşlar iki bin yılda karardığına göre, yenileri de milattan sonra 4000 yılına gelindiğinde kendiliğinden kararacak ve görüntüde fark kalmayacak. Boş konuşan bu muhalif ruhlu ahali o zaman ne diyecek bakalım.
Bence lüzumsuz yere yöneticileri yıpratmasınlar, yenilenmiş taşların üzerine oturup çekirdeklerini çitlesinler.


* * *


Aspendos’un yeni halini gördüklerinde şok geçirdiklerini söyleyen Antalya Turizm Çalışma Grubu Başkanı Recep Yavuz aynı fikirde değil.
Tam tersine, Kültür Bakanlığı’nın ürettiği fikirler ışığında arka arkaya “restorasyon faciaları” yaşandığını söylüyor. Hatta bu yenilenme işlerinden bazılarının faciaya dönüştüğünü Bakanlığın kendisi de kabul edip sil baştan yapmış.
Doğubayazıt’taki İshak Paşa Sarayı elden geçmiş, bittiğinde bakmışlar ki üstü fanusla kaplanmış gibi. Sanki içinde domates ekimi yapılacak da sera işlevi kazandırılmış.
Kaş’taki açık hava tiyatrosuna dökülen betonlar nedense haber değeri kazanmadı. Tiyatro, oturma yerleri betondan olan 1960’lı yılların taşra statlarına dönmüştü. Hadi kireçtaşının mazereti var, çimentonun mazereti ne?

Haberin Devamı

EN BAŞARILISIYDI

Tarihten, arkeolojiden bu kadar anlıyorlar diyelim. Sinemada çuvallamaya ne demeli? Hürriyet’in Pazar ekinde çok sıkı bir kültür haberi vardı.
Deniz Gamze Özgüven adında Paris’te yaşayan bir kızımız çıkmış, ‘Mustang’ diye bir film yapmış. Parası da yokmuş besbelli, filmi Türkiye’den başka Fransa, Almanya ve Katar’dan bulduğu yatırımcılarla bitirmiş.
İyi de bir film olmuş.
Getirmiş bizim Kültür Bakanlığı’na vermiş. Oscar için yarışacak yabancı filmler kategorisinde Türkiye’yi temsil etsin diye.
Yurtdışında gösterilen ve Cannes, Odesa, Saraybosna ve Batum’da büyük ödülleri kazanan film bizim Kültür Bakanlığı’nın uzmanlarını etkilememiş. Ret cevabı vermişler.
Deniz Gamze Özgüven de almış filmini, Fransa’yı temsil etmek için Paris’e götürmüş. Adamlar yirmi dört saat içinde “Evet” cevabı vermişler. Filmi sahiplenip adını kendi hanelerine yazmışlar.


* * *

Haberin Devamı


Kültür Bakanlığı’nı gamsızlığından, aymazlığından dolayı kutluyorum. Altını çize çize de söylüyorum. Bu işler siyasetin eline bırakılamayacak kadar ciddidir.
Elimizin altındaki Sayın Bakan’ın kültür hanesinde yazan tek eylemi, Topkapı Sarayı’ndaki İdil Biret konserini basanlara “Aferin” çekmektir.
İmam hatip öğrencileri sayıca patlama yaparken, kültür insanlarının neslinin tükenmesi aynı “kültür politikalarının” sonucudur.
Ben bugüne kadar tek başarılı Kültür Bakanlığı gördüm. O da 2005 yılına kadar görevde kalan sevgili Atilla Koç’tu. Adamın başını “Toplantılarda uyukluyor” diye yediler.
Bence işin vitaminli tarafı oradaydı. Uyuyup kaldığından kültürümüze bir zararı dokunmuyordu.

Yazarın Tüm Yazıları