Konuşamayan ahalinin ibretlik rol modelleri

TELEVİZYONDA, önünden kaçamayıp günde on kere izlemek zorunda kaldığımız bir reklam var. “Kamerası marifetli” bir cep telefonunu tanıtıyor. Başrolde oynayan kadın, oğlunu arkasına alıp “selfie” yapıyor.

Haberin Devamı

Bunu yaparken de ürün sahibinin Türkçe üzerindeki hassasiyetinin altını çizen repliği patlatıyor:
“Oğlumla bir özçekim yapayım madem..”
“Özçekim” sözcüğü İngilizceden gelme “Selfie” sözcüğünün millisi. Birileri son anda uydurup reklama yetiştirmiş.
“Madem” sözcüğünün kullanış amacı ise belli değil. Yine de bu “Türkçecilik” gayretine her seferinde gülüyorum.

* * *

Türkçe çoktan infaz edildi. Bu işte birinciliği “konuşma yeteneği olmayan” siyasilere veriyorum. İkincilik, aklına eseni kaygısızca söyleyen televizyoncu milletinin hakkıdır.
Yazılı basının bir türlü “gramer öğrenemeyen” çalışanlarını da onların peşine takarım. Kendilerini “sanatçı” olarak tarif edip, her platformda konuşarak “rol modelliğine” soyunanları da ekledim mi “tabelaya girenler” belli olur.

Haberin Devamı

BAŞ ZANLI SİYASET

Siyaseti birinci ilan etmem, bütün TV kanallarını işgal altında tuttukları içindir. Televizyon merakımız yüzünden şansa bakın ki Cumhuriyet tarihinin en kötü konuşan siyasetçilerinin eline düştük.
Sadece kötü konuşmadılar. Her türlü “argo deyimi” genel kavramların yerine koydular.
“Saksıyı çalıştıracaksın.. O parti su kaynattı.. Hanımefendi beee!”
Bizim ahali zaten “Kelime yetmezliği” çekiyordu. Değerli büyüklerimizin Türkçeden nasipsizliği üstüne tüy dikince hepten bittik.
Ciddiyetlerini koruyarak konuşmaya çalışan “devletli abilerimiz” de vardı ama argodan yararlanmadıkları için cümlelerinden mantık çıkmıyordu.
“Amerika Dışişleri Bakanı’nın ziyareti daha önce yapılsaydı daha iyi olurdu ama bu ziyaret tam zamanında yapılmıştır..”
İyi kötü bir Çankaya resmiyeti taşıyan bu cümleye o günlerde gülmeyip, başka bir ekrandan cezaevi firarilerini sorguya çeken “enkırmene” güldük:
“Tüneli kaçmak için mi kazdınız?”

* * *

Siyasetçisi Türkçeye eziyet eder de televizyoncusu geri kalır mı? Çalıştığı kanal tarafından kendisine “star muamelesi” yapılan bir hanım sunucu 10 Kasım sabahına şu cümle ile dalmıştı:
“Bugün 10 Kasım.. Atamızın ölüm yıldönümünü şölenlerle kutluyoruz..”
İçimizden “İyi kutla.. Savcılardan biri senin bu neş’eni ciddiye alırsa görürsün gününü..” diyemeyip bakakalmıştık.

Haberin Devamı

‘KONUŞMAK BİLMEK’

Türkçenin katillerini azmettirenlerin başında gösteri dünyasının ünlüleri gelir.
Türkücü İzzet Yıldızhan bu gerçeğinin altını ünlü “Maalesef bazı sanatçı arkadaşlar konuşmak bilmiyor..” cümlesiyle çizmiştir.
Belki de “Ben İstanbul’un beşte yarısını gezdim” deyip, yeni bir “Altın Oran” yaratan Cüneyt Arkın’ı dinledikten sonra bu lafları etti.
Dansöz Asena’nın bir ekran sohbetinde “Elimde olmayarak dilim sürtmüş olabilir..” deyip dil sürçmesini, dilini bir daha sürçtürerek açıklaması da klasik olmuştur.
Ebru Gündeş, dil yanlışlıklarından kurtulmanın formülünü “Sade sadelikten gelir, o yüzden sadeliği tercih ederim..” cümlesi ile verirken kafaları salçaladığında, bunu iyi niyetine verdik.
“Şahsen meme kanserine karşıyım..” diyen dizi oyuncusuna hislenmemiz de bizim iyi niyetimizden.

* * *

Haberin Devamı

Eskiden güzel konuşmak, yazmak siyasetin olmazsa olmazıydı. İnsanlığın mahkûm ettiklerinin bile bazı meziyetleri vardı.
“Badanacı, cahil onbaşı” diye küçümsenen Hitler’in Kavgam adlı kitabını açıp bakın. Resim ve heykel üzerine yaptığı kırk-elli sayfalık değerlendirme, benim diyen akademisyenden çıkmaz.
Misal Mussolini de iyi yazardı. Üstelik edebiyatı akademisyenlerle tartışacak kadar iyi bilirdi. Ayrıca kemanı ile bir Paganini eserini kusursuz çalardı.
Bizdeki durum mu? Yorum yapmadan önce şu “Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur” lafını hatırlayalım.
“Türkçenin katili kim?” sorusuna boşuna cevap aramayalım.
(Not: Katil uşak değil.)

Yazarın Tüm Yazıları