Kameradan kaçılmaz!

Televizyon denen, daha doğrusu “televizyondan canlı yayın” denen illetin sebep olduklarından biri de budur. Beşiktaş maçındaki Burak Bey gibi bir şey yaparsın. Teee Hakkâri’deki bakkalın çırağı bile görür. Türkülere bile geçersin.

Haberin Devamı

İnsan kısmında iki göz var.

Maç yayınlarında ise on altı kamera birden görev yapıyor.

İki kamerayı bir çift göz sayarsan hesap değişir. Sekiz kişi aynı anda aynı yere bakıyormuş gibi olur.

Üstelik senin gözün zoom yapamaz. “Kamera” dedikleri on altı süper gözün önünde yaşanan bir olaydır, elinden kurtulan olmamıştır.

Üstelik o kameranın inanılmaz bir hafızası var.

Yetmiş altı sene önce, futbol sahalarında ilk kez hakem yumruklayan Ankara Demir Spor kalecisi Necdet’in eylemini gazete arşivlerinden biliyoruz.

Bilgisayarı tıkladığın zaman karşına çıkmaz.

Beşiktaş maçındaki Burak Bey’in halleri ise her “tıklamada” karşımıza çıkacak. Yeniden yaşamış gibi olacağız.

EYLEMİ GÖRDÜK

Oyunun 65’inci dakikası, hocası değişiklik kararı veriyor.

Kenardan kalkan tabela Burak Bey’in (17) numarasını gösteriyor. Şaşırdığını yüzünün değişen ifadesinden anlıyoruz.

Haberin Devamı

Kenara doğru yürümeye başlıyor. Kameranın takibinde. Seyircinin “teşekkür” mahiyetindeki alkışına karşılık vermiyor.

Niye versin ki?

Seyirci kim oluyor da Burak Bey’e alkış ile “takdir” beyanında bulunuyor.

“Takdir” büyükten küçüğe yöneltilen bir beğenmenin sözlü ifadesidir.

Küçüğün, büyüğüne, “Seni çok takdir ettim” demesi saygısızlığa girer ama günlük hayatında en fazla dört yüz kelimenin hakkını veren bizim ahali bunu bilmez.

O yüzden de “takdir” kelimesini yerli yersiz kullanır.

Yirmi yaşındaki bir genç kız, altmışını devirmiş bir tiyatrocunun karşısına geçip, “Sizi çok takdir ediyorum” dediğinde sadece çizgiyi aşmış olmaz, cehalet de beyan etmiş olur.

Burak Bey kendisine yönelik “takdir” mahiyetindeki alkışları görmezden geldiğinde kamera yüzüne iyice yapıştı.

Belli ki aklından bir sürü şey geçiyordu. Belki de kulübenin önünde karşılaşacağı hocasına nasıl bir tepki vereceğini düşünüyordu.

Kameranın hain, fitne fücur bir yanı da var.

Resim seçici, Burak Bey’in sahayı terk ettikten sonraki halini ekrana getirmeyip maça döndü ama sonra fikir değiştirdi.

Oyunun bir duraklama anını kolladı.

Sakatlık geçiren Sneijder tedavi edilirken Burak Bey’in halini ekrana getirdi.

Haberin Devamı

Hocası Hamza Hamzaoğlu ona elini uzatıyordu. Elini sıkmadı.

Madara edildiğini ört bas etmek isteyen Hamzaoğlu bunun üzerine kolunu Burak Bey’in beline doladı.

Hani okşar gibi, sever gibi.

Burak Bey o kolu ittirdi. Hocasının yüzüne bakma lütfunda bulunmadan kulübeye yürüdü.

O maçı o anda artık kaç milyon kişi seyrediyorsa; üç mü beş mi on beş mi bilemem, tamamı bu eylemi gördü.

AÇIK OKUMALAR

Hamzaoğlu’nun böyle “itilip kakılmasını” ekrandan görenlerin tamamı üzülmüştür.

O sahneyi yaşayan milyonlarca görgü tanığının tamamı (eğer sosyopat değilse) Burak Bey‘i kınamıştır.

O görüntüyü yaratan Burak Bey’in yazılan alt metinden haberi var mı acaba?

Yaptığı “eylemin açık okumalarını” istediğiniz kadar çeşitleyebilirsiniz.

Haberin Devamı

“Sen kim oluyorsun da beni oyundan alıyorsun?”

“Sen benim kim olduğumu biliyor musun?”

“Sen benim oynadığım takıma teknik direktörlük yapacak adam değilsin.”

“Yerime soktuğun Umut kaç paralık futbolcu da bana tercih ediyorsun.”

“Benim elimi sıkacaksan önce adam olacaksın.”

Şimdi Hamza Hamzaoğlu’nun bu aleni saygısızlığa ne tepki verdiğini veya vereceğini merak etmişsinizdir.

Etmeyin!

Ondan iki üç gün önce de aynı tepkiyi Emre verdi, ceza görmedi.

Üstelik ödüllendirilir gibi Beşiktaş maçının bitmesine iki dakika kala sahaya sokuldu.

Yani maç primini tam alabilecek.

Burak Bey için de beklentim böyle.

Hamzaoğlu medyanın önüne geçecek. (Bu satırlar yazılırken belki geçmiştir bile) Burak Bey için, “Hiçbir futbolcu oyundan çıkmak istemez. Bunlar olağan şeyler. Üstelik bizim futbolcularımız duygusaldır” diyecek.

Haberin Devamı

“Bizim futbolcularımız duygusaldır” meselesini geçtiğimiz yazıların birinde işlemiştik.

Dangalaklığın dolaylı ifadesidir, deyip altını çizmiştik.

Yani olayı ört bas etmeye bu ifade yetmez.

Bu arada “duygusal çocuklar” az daha Galatasaray’ın başını yakıyordu.

Sivok ile Yasin arasındaki aptalca didişmeye “mahalle kavgasına yetişir gibi” coşkuyla koşup gelenlerin yarattığı sahne tüyler ürperticiydi.

Şaşırdıkça sapıtan, sapıttıkça yanlışlarını çoğaltan hakem kötü niyetli olsaydı.

Olayları yatıştıracağına bir iki Galatasaraylı’ya kırmızı kartını çekseydi, belki bugün, “Haftaya kimin şampiyon olacağını” tartışıyorduk.

Bunların duygusallığı bu kadar vahim boyutlarda.

Haberin Devamı

Dönelim Burak Bey’e. Meşrebinin aslında iyi olduğunu duyuyorum.

Çıktığı her maçta, her stadyumda ıslıklanan “o iki adama” benzemek istemiyorsa çevresindekilere saygısını kaybetmesin.

Unutmasın!

Senede beş altı milyon lira kazanıyor.

Ayağına gelen topu iki metre sektirmeden kontrol edemeyen adama hiçbir yerde vermezler bu parayı...

Yazarın Tüm Yazıları