Bizi önce bayrak işinden kurtarın

SEÇİM barajını aşabilecek olanı da aşamayacak olanı da kuvvetini “parti bayrağına” vermiş.

Haberin Devamı

Taşrayı bilmem ama İstanbul semaları bayrak çöplüğü olmuş.
Karşılıklı iki direk bulan arasına ip çekiyor. Üzerine naylon bozması bir nesneye basılmış bayraklarını diziyor.
Ortaya mide bulandırıcı, çirkin, hatta iğrenç bir görüntü çıkıyor. Sanki İstanbul’un çöpçüleri greve gitmiş de sokaklarda atılan çöpleri rüzgâr havalandırmış gibi tuhaf bir manzara.


* * *


Kurumların kendilerini şekil yaparak tarif etmelerine itirazımız yok. Herkes kendine bir bayrak yapabilir, o bayrağını gururla sallayabilir. Lakin bunların tepemize astıkları şeylere bayrak denemez.
Amblemlerini hangi yeteneksiz grafikçilere çizdirdilerse, boyalarını hangi renkkörü vurdurdularsa, adına bayrak dedikleri korkunç şeylerin daha beteri yapılamaz.
Ampul Partisi’nin sarısı sarı, mavisi mavi değil. Altı Kazık Partisi’nin kırmızısı kırmızı değil. Sanki memlekette kırmızıya yasak gelmiş de bayraklarını “çürümüş çilek” sürerek boyamışlar.

Haberin Devamı


FAYDASIZ KASABA ESTETİĞİ


Selahattin Demirtaş’ın parti bayrağına diktiği ağacın yaprakları da diğerlerinden geri kalmaz. Özellikle seçtikleri o sarı rengin tonları nedir yahu? Doğada olmayan, insanın göz retinasını yakan bir sarı.
Seçmene “Oyunu bana vermezsen gözün kör olsun” der gibi sallanıyor.
Bayrak meselesine itirazım “kasaba estetiğinin” bile gerisinde kalan bir zevksizliği bize dayattıkları için değil. Seçimlerde o bayraklardan medet uman perişan akıllara itiraz ediyorum.
Tek Parti döneminde “seçim tatbikatları” yapılırken böyle şeylere ihtiyaç yoktu. Her ilde, ilçede hatta kasaba da Tek Parti’nin amblemi vardı. Vatanın halaskâr partisi her yerdeydi.
Sandığa gidildiğinde, eline verdikleri mührü mecburen Tek Parti’ye basacaktın. Tek Parti’yi beğenmiyor musun? İndir donunu, mührü popona bas. Başka alternatif yoktu çünkü.


* * *


Önce Bayar ile Menderes’in “Beygir Partisi” kuruldu. Arkalarından Osman Bölükbaşı’nın “Köylü Partisi” ile yetişti. Bünyesi çok partiye alışık olmayan seçmenin kafası karıştı.
Şehir yerinde fötr, köy yerinde tengirdekli kasket altında muhafaza edilen zihinler partileri birbirinden ayıramıyordu. Önce bol bol afiş hazırlandı. Üzerine parti amblemleri kondu.
Ne var ki ahalinin kısm-ı umumisinde “Okuma-yazma tunne” olduğundan bayrak yapma mecburiyeti çıktı.

Haberin Devamı


ASIL MİRASÇI BİZİM PARTİ


Özellikle de 1960’dan sonraki seçimlerde o bayraklar herkese lazım oldu. İhtilal olmuş, Beygir Partisi kapatılmıştı. Onun siyasi mirasçıları iki büyük parti kurdular. “Biz Yassıada’dakilerin devamıyız” dediler.
Sonradan Demirel’in başına geçtiği parti amblem olarak “Kıratı” seçti. Kısa adı YTP olan öbür parti (Şair Ahmet Arif’in deyişiyle Yaprağımın Tepesi Partisi) bugün bile hatırlayamadığım bir şekli amblem yapmıştı.
Bizim ahali “Kırat amblemini” görür görmez “Aha bizim beygir burada” deyip, birinci partiye yüklendi. Demirel’in başına geçtiği parti tek başına iktidar olurken Yaprağımın Tepesi Partisi silinip gitti.
İşte o seçimlerin birinciye gelen motoru, üzerinde parti amblemi olan bayraklardı. Bir yerlere asıldığında hem partinin gücünü gösteriyor hem de ahalimiz amblemi ezberliyordu.
Bütün bu anlattıklarım kırk elli senenin icabı olan şeylerdi.


* * *

Haberin Devamı


43 milyon seçmeni olan memleketimizde 90 milyona yakın cep telefonu var ki bunların en az yetmiş milyonu “akıllı telefon” cinsinden.
Velev ki ben seçmen olarak “beyinsizim” ama telefonum akıllı. “sihirli ayna” gibi her şeyi gösteriyor, her şeyden haber veriyor.
Kendimizden akıllı telefonlarımız varken; gökyüzünü çöplüğe çeviren “çevre düşmanı” o bayraklara kimin ihtiyacı var? Aptalca, faydasız bir seçim alışkanlığı.
Şoför Nurettin’e “Ben bugüne kadar asılan bayraklara bakıp da oy vereni görmedim abi” dedirten bu sefilliğe artık bir son vermek lazım. Benim umudum çevrecilerin gayretinde.

Yazarın Tüm Yazıları