Bir gün herkes ‘yerli’ olacak

Hangi yıldızı getirirsen getir, Türkiye’de yapacağı işler sınırlıdır. 30 senelik yakın geçmişimizde Galatasaraylı Hagi ile Fenerbahçeli Alex’i hariç tutarım. Hagi ve Alex, bu iki benzersiz futbolcu, bu ülkenin insanlarına futbolun en güzel yanlarını gösterdiler. Gerisi laf-u güzaftır.

Haberin Devamı

TELEVİZYON kanaları bazen Hagi ile Alex’in attıkları güzel golleri ekrana getiriyor.

O goller bu hafta atılmış gibi keyifle seyrediyorum.

Her seferinde o gollere bakıp, gösterilen becerilere daha çok şaşıyorum.

Bu ikiliden daha ünlüleri, daha pahalıları geldi. Devlet başkanı gibi karşılandılar.

El üstünde tutuldular. Oynayıp gittiler.

Geride bıraktıkları anı demeti, futbol denen sevgiliye sunmaya değmez.

***

Haberin Devamı

Bizim futbolumuzun kromozomlarında ‘dışarıdan gelen futbolcuyu yerliye çevirme’ geni var.

Batı’nın hangi ülkesi olursa olsun, futbolcu bizim memlekete gelir.

Kendisinin bile inanamadığı bir ilgi gösterilir.

Bu ilgi ve ilgiyi gösterme biçimini önce yadırgasa da sonra alışır, hatta hoşuna bile gider.

Sonra bizden biri gibi davranmaya başlar.

Hatta ‘yerli işi tepki göstermede’ bizimkilerden daha aşırı olur.

Bu kıvama gelen bir yabancı futbolcudan artık sen hayır bekle.

ELLERE DİKKAT

Ben yabancı futbolcuların televizyona yansıyan özel hallerini dikkatle izlerim.

Ellerini kollarını nasıl kullandıklarına bakar, vücut dillerini okumaya çalışırım.

Yabancılarda ‘el teması’ denen şey yoktur.

Biriyle konuşurken yakınlık göstermek için kolundan tutamazsın. Elini omuzuna koyamazsın.

Haberin Devamı

Yanağından makas alamazsın. Karşılaştığında, vedalaştığında şapur şupur öpemezsin.

Batı kültüründe değen ‘özeldir’ ve ‘kutsaldır.’

Birinin beline sarılmak, omuzuna şap şap yapmak veya benzeri işler göstermek ‘mahremiyetine girmekle’ eş değerlidir.

Yadırgarlar, hoş karşılamazlar, hatta tepki gösterirler.

Bizim ahali yaradılıştan laubali meşrep olduğu için böyle hassasiyetleri sallamaz.

İlk kez karşılaştığı biriyle tanıştığında önce resmiyet içinde tokalaşır, veda sırası geldiğinde kendine çekip öper.

Bu öpüşme iki tarafın da karşılıklı rızası ile olur. O insanlar belki bir daha karşılaşmayacaklardır.

Olsun, yine de birbirlerini öperler.

Ülkemize gelen yabancı futbolcu buna önceleri çok şaşar. Sonra, kendisinin bile anlayamadığı bir süreci tamamlayıp, o da laubali ilişkiler zincirine girer.

Haberin Devamı

Gördüğünün beline sarılır, yanağından öper, senli benli konuşur.

Yabancı futbolcunun elini kullanma biçimi ‘onun yerlileşme sürecinin neresinde olduğunu’ gösterir. Ölçü hiç şaşmaz.

***

Düne kadar televizyonlardan seyrettiğimiz yıldız futbolcuların ‘bize benzemesi’ olarak, bizim gibi olmalarında bir sakınca yok.

Lakin sahadaki performansları açısından bizimkilere benzemeye başladı mı, o zaman korkacaksın.

Galatasaray’dan Sneijder’e bakın. Hakem nerede, Sneijder başında.

Sanki Hollanda’dan gelmemiş de Ankaragücü’nün alt yapısında yetişmiş. Eli, kolu, çenesi durmadan çalışıyor.

Brezilyalı Melo öyle, Fenerli Bruno Alvez öyle, Sivaslı Atıf Şeşu öyle.

YOK EDİCİLER

Haberin Devamı

Yabancıyı milyon dolarlar karşılığı ülkemize getirip ‘yerli kültür’ futbolcuya çeviriyoruz da kendi yetenekli futbolcularımızı ne yapıyoruz acaba?

Beşiktaş’ın bir Muhammed’i vardı. Dünya yıldızı olacaktı, fakat sonra oğlan üçüncü ligde mi ikinci ligde mi ne, umutsuzca top kovalıyordu.

Şimdiden gözüme kestirdiğim üç bey gencecik çocuk var. İnşallah şansları yaver gider de yabancı hocalarla çalışırlar. Gelişmeyeceklerse bile hiç değilse körelmeleri gecikir.

Antalyaspor’dan Emrah onlardan biriydi.

A takımının formasını sezonun sonuna doğru giymiş ve yedi sekiz maçta oynamıştı. Hem de ne oynamak. Sırf onu seyretmek için Antalya maçlarını kaçırmıyordum. Bir yıl sonra baktık ki çocuk A takımının kadrosunda ama ilk on birde yok.

Haberin Devamı

İkinci yarının ortalarına doğru bir iki maç oynadı, o kadar.

Bu dördüncü mü, beşinci sezonu mu ne?

O ilk yılın Emrah’ından eser kalmadı. Birinci ligin en yavaş, en gamsız futbolcusu oldu ki “Arkamızdan Tarzan kovalamıyor” der gibi, birinci vites koşan Afrika’nın gamsız siyahlarını aratır.

Şahsen Fenerbahçe’nin yaşadığı Cem Pamir olayından beri yerli çalıştırıcılardan kuşku duyarım. Yeni nesil futbol seyircisi yıllarca Fenerbahçe formasını giyen Cem Pamir’in nasıl bir yetenek olduğunu bilemez.

***

Ben ilk kez seyrettiğimde Cem Pamir 19 yaşındaydı ve Almanların ünlü efsanesi Franz Beckenbauer’in sahadaki yansımasıydı.

O yetenekli çocuk genç yaşında A milli de oldu ancak futbolunun üzerine bir gram koyamadı.

Futbolu bıraktığında futbolu unutmuş gibiydi.

O Cem Pamir’i yok eden ‘yetenek düşmanlığı’ bugün de caridir. Gençlerin başında dolanmaktadır.

Almanya’nın alt yapılarında temel eğitimi aldıktan sonra en parlak zamanlarında Türkiye’ye gelenleri düşünün.

Hepsini Anadolu imalatı futbolculara benzetiyoruz.

Orada öğrendiklerini burada unutturuyoruz.

Allah bizi nasıl biliyorsa, öyle yapsın!

Yazarın Tüm Yazıları